Hayattan vazgecen 1.2 milyon Japon; Hikikomori

Hikikomori, Japonlarin hayattan elini etegini cekip odalarindan bile cikmayi reddeden yaklasik 1.2 milyon Japon gencinin durumuna verdigi isim. Kelime anlami olarak cekilmek ve emekli olmak anlamlarina geliyor. Bu durum dunyada cok buyuk cogunlukla Japonya'da goruluyor. Bu sendromdan etkilenenlerin tam sayisi hakkinda tartismalar var, kimine gore yuzbinlerde devlete gore 1.2 milyonda kimi yazara gore yarim milyonu gecmiyor. Sonucta hikikomoriler Japon toplumuna ozgu ve cogunluklar erkeklerde gorulen bir durum.

Hikikomori'nin sebeplerini uc ana baslikta toplamak mumkun. Birinci toplum baskisi ve gercek dusunceleri ile toplumun kabul edecegi dusunceler arasindaki farklar. Japon toplumunda en buyuk ayiplardan biri toplumun karsi cikacagi bir dusunceyi dile getirmek, bunu yapanlar hemen dislaniyor. Japon cocuklarinin yaklasik yarisinin okulda diger ogrencilerden asiri baski ve zaman zaman siddet gordugu biliniyor. Devlet politikasi olarak buna karisilmiyor, cunku okuldan cikan birey toplum tarafindan koseleri alinmis halde calisma hayatina sunuluyor. Japon egitim sistemi, ogretmekten cok bireyselligi yokedip endustriyel bir duzende calisacak bireyler yaratmayi amacliyor. "Varligi varligina armagan olan" genclerin ne bireyselligi ne yaraticiligi kaliyor, tek bildikleri itaat, onu da yapamazsa odasina kapaniyor.

Ikincisi, ailelerin korumaci tutumu. Ergenlige gelen kisinin odasindan cikmayi reddetmesi halinde zorlamak yerine buna izin verilmesi. Bu her zaman ailenin iyiniyetinden kaynaklanmiyor, hikikomorilerin yaklasik yarisi anne-babasina karsi siddet kullaniyor. Hikikomori'nin semptomlari 18 yas alti Guney Koreli'lerde de gozukuyor, ancak 20'sinde olanlarda yokoluyor. Sebep: mecburi askerlik. Bizde oldugu gibi yasi gelen askere gidiyor ve istemese de topluma yeniden karisiyor.

Ucuncusu, Japon ekonomik ve toplum sisteminin hicbir yere gitmeyecegini ve sonunda cokecegini anlayan bireyin herseyi terketmesi. Ekonomi iyiyken 1990'larin basinda bu hastaliga hic rastlanmamis. Ne zaman ki hersey tepetaklak olmus hikikomori hizla yayilmis.

" Ter " Icmek isteyen?

Japonya'da bir icecek otomatina rastlamadan bir dakikadan fazla yurumeniz mumkun degil: sokak baslarinda, tren istasyonlarinda, otobus duraklarinda, metrolarda, dukkan onlerinde, ara sokaklarda, otel resepsiyonlarinda, otel katlari, deniz kiyilari, yuruyus rotalari, -cikanlari dedigine gore- Fuji dagina tirmanirken ve zirvede, spor salonlarinda, yani her yerdeler.


Bu otomatlarda Japonya'ya ozgu iceceklerde var. Bunlardan biri " Pocari teri". Bir icecek icin ne guzel bir isim degil mi? Sicaktan dokeceginiz teri geri icmek gibi bir sey, ben almayayim ( olur mu yaa bir kere denemek lazim en azindan, fena degil Pocari teri).

Kyoto ve Nara

Kyoto, Tokyo'dan onceki baskent. Japonya'ya yapilan bir gezi Kyoto'ya ugramadan sona ererse eksik kalir. Kyoto, tarihsel dokusunu en iyi koruyan Japon sehirlerinden. Yine de beklentinizi fazla yukseltmeyin cunku tren istasyonunda inince diger butun sehirlerde oldugu gibi gri, buyuk ve sekilsiz binalar karsiliyor.


Ancak sehrin dogusundaki Higashimaya bolgesi gercekten gorulneye deger. Yesillikler icinde iyi korunmus tapinaklar bu bolgenin buyuk bir kismini kapliyor.

Kyoto'nun ortasindaki kraliyet sarayi da cok ziyaretci ceken yerlerden. Ancak saray gezmek icin onceden imparatorluk saray ofisinden gezi izni almaniz lazim. Gozuktugu gibi uzun bir islem degil, ofisleri sarayin yaninda.




Nara, Kyoto gibi eski kimligini koruyabilmis nadir Japon kentlerinden.


Kyoto'dan kisa bir tren yolculugu ile Nara'ya vardiginizda buyukce bir kasaba goruntusu sizi karsiliyor; fazla uzun olmayan binalar, zincirlere ait olmayan yerel dukkanlar ve sakin caddeler.

Tren istasyonunun karsisindan Sanjodori caddesine girip yaklasik 1.5 kilometre kadar yurursek iyi korunmus Nara tapinaklari karsiniza cikiyor. Buradaki tapinaklarin cevresinde serbestce yasayan geyikler var, parktaki bufelerden geyik yemi alip elinizle geyik besliyebilirsiniz. Geyiklerin yanina yaklastiginizda egilip selam veriyorlar! Japonlari gore gore onlardan bu hareketi kapmislar. Onlarin egilmelerini goren Japonlar geyiklere daha da cok yiyecek veriyorlar. Tapinaklar tam para basan yerler haline gelmis. Bazi yerlerde ibadet bile parayla.
Nara'da bazi tapinaklarda isterseniz 200 Yen karsiligi Ingilizce olarak falinizin yazili oldugu bir kagit bile alabilirsiniz.


Paraisito toplumu: Evlenmekten vazgecen milyonlarca Japon kadini

Japonya'da evlilik ozellikle kadinlar icin zor bir kurum. Geleneklere gore kadin evlendiginde cocuk bakmak icin eve kapaniyor, ya da daha kotusu hem calisip hel cocuga bakiyor. Baba genelde gece 11'den once eve gelemiyor, cunku ya calisiyor ya da is yemeklerine gidiyor. Yani cocuk olduktan sonra Japon baba ortalikta gozukmuyor. Bunun ustune bir de ilk erkek cocugun esinin erkegin annesine bakma zorunlulugu var. Ortada olmayan birinin annesine ve cocuguna bakma zorunlulugu Japan kadinlarina dogal olarak cekici gelmiyor. Onlarda evlenmiyorlar, bir nevi sosyal grev. Erkeklerde geleneksel rolu ustelenebilecek bir es bulana kadar evlenmiyorlar, sonucta Japonya'nin nufusu dusmeye devam ediyor.

18-34 yas arasi Japon kadinlarinin beste biri parasal gucu varken daha rahat oldugu icin aileleriyle yasamaya ve anneleri tarafindan bakilmaya devam ediliyorlar. Japonlar bunlara bir isim bulmus : Paraisito ( Parazitler). Kira ve yemek masraflari ortadan kalkinca kendilerine harcayacak cok para kaliyor. Iste bu nedenle Japonya'nin her yaninda super luks markalar peynir ekmek gibi satilmaya devam ediyor: genc, bekar, parasi bol kadinlar bir cok kalbur ustu markayi ulkeye cekmis. Louis Vuitton'un dunyadaki en buyuk magazasi Fransa'de degil, Tokyo'da. Kadinlarin %60'i uygun es bulamadiklari icin evlenmediklerini belirtiyorlar, erkeklerin ise uste biri ayni goruste. 18-34 yas arasi erkeklerin yarisi haytalarinda hicbir sekilde ( kisa, uzun sureli, sadece platonik ya da sadece fiziksel) kadin olmadigini soyluyorlar. Kadinlarin ise %40'i ayni durumda.

Japon ailelerinin %70'inde stres ile ilgili sorunlar var. Ailelerin %25'inin bir uyesi agir depresyonda. Depresyon ve psikologa gitme toplum tarafindan asagilandigi icin genelde gizli tutuluyor.

Kadinlarin beste biri Japonya'nin cocuk buyutmek icin uygun biir yer olmadigini soyluyorlar. Japonya dunyada en dusuk dogum oranlarindan birine sahip. Ve en son on senede en yuksek bosanma oranlarindan birine sahipler: her uc evlilikten biri ilk senede bosanmayla sonuclaniyor.

Modern Japon toplumunda yasamak ister miydiniz? Japonlar istemiyor da...

Tokyo Yeni Gelisen Bilimler ve Inovasyon Muzesi

Tokyo'nun Odaiba mahallesinde hukumet yeni is alanlari yaratmak icin denizi doldurup buyuk kamu projelerine girismis: bolge mimarlarin oyun alani haline gelmis. Kimisi ilginc, kimisi hukumetin istegini -yani para harcamak- yerin getirmekten baska ise yaramiyor. Odaiba'daki onca yapi arasinda bence en ilginci Tokyo Yeni Gelisen Bilimler ve Inovasyon Muzesi idi. Binanin disindan bahsetmiyorum, sergiler son derece iyi duzenlenmis. Degisik bilim alanlarinda yenilikcilik -inovasyon, ikisi de ayni anlam- calismalarini tarihsel olarak siralamis.

Muzeye gelenler isterlerse cesitli kimya ve biyoloji deneylerine katilabiliyorlar. Japonya'nin her yanina yerlestirilmis sismograflardan aninda bilgi alip duvara yansitan bir sistemde kuyruk vardi, Istanbullu olup depreme ilgi duymamak olur mu? Japonya'da o anda olan tum yer sarsintilarini ve gecmisteki bazilarini veritabanindan cekerek dev ekranda gosterebiliyorsunuz, Ingilizce olarak teknolojini gelisimi anlatilmis ve videolarda ek bilgi de veriliyor.
En fazla ilgi ceken yerlerden biri Sanal Gerceklik laboratuari. Burada ziyaretciler gozlukleri takip degisik ortamlarda yurumeyi simule edebiliyorlar.
Japonlarin robotlara karsi inanilmaz bir ilgisi var. Zaten bu sayede su an dunyada robotlar konusunda en ileri olanlar onlar.Muzenin degisik bolumlerinde eskiden yapilmis robotlar gosteri yapiyprlar, bazilarini siz de test edebiliyorsunuz. Ustteki robotlar cok kisitli islemleri gerceklestirebiliyorlar.
Robot teknolojisinde inovasyon ornegi olarak sadece tekerlekle hareket edebilen iki ustteki modelden, yuruyebilen bir ustteki modele gecis ve en sonunda yurumede insani taklit edebilen Asimo isimli bu robot ornek veriliyor. Japonlarin inovasyon calismalari kulturlerinden gelen kaizen'den etkilenmis, yani buyuk sicramalar yerine kucuk ama devamli gelismeler. Ornegin Japonlar teybi bulmadi ama walkman'i kucultenler ve yillar icinde neredeyse kaset boyutuna getirenler hep onlar.

Asimo, Japonya'da unlu bir robot, hayranlari var!


Tokyo Yeni Gelisen Bilimler ve Inovasyon Muzesi ile ilgili daha cok bilgi icin
http://www.miraikan.jst.go.jp/e/exhibition/index.html

Japon'a Japon'dan baska yoktur dost nimeetttttt

Japonya, 1998 yilinda Nagona'da Kis olimpiyatlarina ev sahipligi yapiyor. O sirada dogal olarak ulkede kis sporlarina ilgi artiyor. Yabanci kayak ureticisi firmalar mallarini Japonya'da satmak istiyorlar. Japon ticaret bakanligi cevap veriyor: “ yabanci kayaklar Japon karinda iyi kayamaz, ithalat yasaktir”. Bu zeka dolu cevap saka falan degil, daha sonra Japonya bu konuda Dunya Ticaret Orgutune sikayet ediliyor, orada da ayni savunmayi yapiyorlar.

Bu kucuk olayda Japonlarin garip israri aslinda dunyadan ne kadar farkli olduklari konusundaki samimi inanclarindan kaynaklaniyor. Japonlar d buyuk oranda bir “yabancilardan korku - xenophia-” var. Japonlar uzun sure tek irk, tek millet olarak bir adada yasadiklri icin sosyal olarak her turlu yabanciya kuskuyla bakmaya kosullanmis durumdalar. Bu sosyal korkuya ek olarak tarihsel iki neden daha var. Japonya uc yuz sene kadar kapali kalan bir ulke; bu zaman icinde ulkeye ayak basan yabancilar oldurulmus ya da daha kiyiya cikmadan gemileri top atesiyle karsilanmis, ulke disina cikip geri donen Japonlar digerleriyle konusamadan oldurulmus. Ikinci nedeni ise Tokugawa sogunlugu zamaninda butun Japon toplumu bes ailelik kumelere bolunmus, bu kumedeki herhangi bir kisi suc islerse butun bes ailenin tum bireyleri ayni cezaya carptirilmis. Kume mensuplari suc islenmesini engellemek icin hem birbirlerini hem de disaridan gelen yabancilari cok siki takibe baslamislar. Tabi ne kadar az yabanci gorurlese o kadar iyi cunku kendi arkadaslarini kontrol edebiliyorlar ama yabancilari edemiyorlar.

Anlattigim bu korku halen var, Tokyo'da karsilastigim bir Turkle konusurken Japonya'da yasayan Turklerin durumunu sordum, anlatti: “ Japon kani tasimiyorsaniz asla iclerine giremezsiniz, yirmi yil otuz yil kalin, yine de yabancisiniz. Diyelim bir Japonla evlendiniz, cocuklariniz oldu. Dogal olarak Japon pasaportlari oldu. Ama Japonlara gore %100 Japon kanindan gelmedikleri icin dislanacaklar, mesela buyuyunce asla bir Japon firmasinda yonetici olamayacaklar, cunku yonetici pozisyonlari Japon kanina ayrilmistir” .

Japonya icinde seyahat ederken bir cok Ingilizce ogretmeni ile karsilastim, Japonya ve Kore'de bircok okul anadili Ingilizce olan ogretmenleri getiriyor. Okullar Temmuz sonu gibi sona erdiginde binlerce ogretmen evlerine donmeden once son bir kez ulke icinde seyahat ediyorlar. Kaldigim her hostelde en azinda bir ogretmen vardi, onlara Japonya hakkinda bayagi cok soru sordum, cok sey ogrendim. Mesela, Japonlarin yabanci korkusu ile ilgili sorular sorunca gocmenlerin durumunu ogrendim. Japonya'da 1910'dan sonra Kore'den zorla getirilen ve emek gerektiren zor islerde calisan Koreli isciler halen yasiyor. Sayilari 600,000 buluyor, buyuk cogunlugunun geldikten yaklasik bir asir sonra bile Japon pasaportlari yok. Olanlari da yonetici olamiyor, iyi pozisyonlara gelemiyor.

Japonya'da nufus dustugu ve hizla dusmeye devam edecegi icin yabanci eleman calistirma zorunlulugu dogmus. Hukumet careyi Japonya'dan 19.yy da goc eden Japonlari geri cagirmakta bulmus. Brezilya ve Sili'deki Japonlarin geri donmesi tesvik edilmis. Geri donenler bin pisman. Bir kere Japonya'daki takma adlari 'muz” : disi sari ici beyaz adamlar. Iyi isler bulamiyorlar ve cocuklari okulda en fazla hirpalananlardan ( diger ogrenciler tarafindan). Yaklasik yirmi sene icinde Japonya sosyal emeklilik sistemi bu haliyle emeklilere bakamayacak hale gelecek, yabanci isci getirmek bir zorunluluk haline gelecek. O zaman ne olacak merak ediyorum. Gerci Japonlarin robotlara olan duskunlugunu bilmeyen yok ama onlarda her isi yapamaz ya. Yoksa Japonlarin robotlara duskunlugu yabancilarin yerine is yapabileceklerinden dolayi mi? Japonlarin yabanci olan seylerden hazzetmemesinin bir yan etkisini ATM kartlarinda gormek mumkun. Tokyo disina ciktiginizda buyuk bankalarin ATM'lerinde bile kartiniz calismayabiliyor. Ekranda cikan aciklama soyle "bu ATM'de yalnizca Japonya icinde verilen VISA kartlari calisir, yurtdisindan aldiginiz kartlar icin baska alternatifleri deneyiniz". Kucuk kasabalarda ATM kartiniza guvendiyseniz yandiniz, buyuk sehirlerde bankalardan para cekemezseniz buyuk zincir otellerin ( Hilton vs) birine girin. Buyuk otellerin birinde lobideki ATM, benim Japon olmayan asagilik yabanci kartimi bile kabul etti. Yabanci sevgisi konusunda biz de biraz sabikaliyiz, malum bir Turk dunyaya bedel ama Japonlar kadar degil. Neyse biz sarkimizi soyleyip, Tokyo sokaklarini arsinlamaya devam edelim. Japon'a Japon'dan baska yoktur dost nimeetttttt.

Tsukiji Balik Pazari

Tsukiji balik hali dunyanin en buyugu. Yaklasik 65000 kisinin calistigi bu halden gunde 2000 ton balik geciyor. Sabah saat beste ton baligi acik arttirmasi ile baslayan hareketlilik oglene dek suruyor.
Japan mutfaginin temeli pirinc ve balik. Yemeklerde her turlu baligi bulmak mumkun, dolayisiyla dunya uzerindeki her balik turunu bu halde satin almak mumkun.
Asagidaki resimde sag alttaki alan Tsukiji.
Halin icinde oylesine hummali bir hareketlilik var ki yonetim turistlerden bes kisiden kucuk gruplar halinde dolasmalarini istiyor: yoksa hal icinde trafik sikisiyor.
Meraklisi icin daha fazla bilgi http://www.tsukiji-market.or.jp/youkoso/welcom_e.htm


Sushi sevenler balik pazarinin icindeki kucuk lokantalarda henuz bir iki saat once yakalanan baliklardan tam anlamiyla taze sushi yiyebilirler. Tabi sabahin yedisinde caniniz ne kadar sushi ceker bilemem. Eger cekiyorsa yarim saat siraya girmeyi de goze almaniz gerekiyor, Japonlar iyi lokantalarin onunde uzun kuyruklar olusturuyorlar.

Sitede sonbahar temizligi

Selamlar,

Simdigezelim'i yakindan takip edenler bugun linklerde , gorunumde ve yazilarda bazi degisiklikler farkina varacaklar. Kyushu'da iki gunden beri durmadan yagmur yagiyor, bilgisayar ve kitap okumak disinda yapacak bir sey yok. Kitabim bitti, ee blogla ugrasasim geldi. Elim degmisken eski yazilarim kaybolmadan bir yerde toplayayim ama simdimi blogun akisini da bozmasin dedim. Afrika ve Ortadogu ile ilgili yazilari "eski" tarihli olarak bloga ekledim. Bloga abone iseniz size bugun eski yazilar da gelecek, abone degilseniz konu basliklari altindan ya da arsivden Ocak 2007'ye bakarak erisebilirsiniz. Eklenen yazilar Botsvana, Cezayir, Eritre, Gana, Lesoto, Mozambik, Namibya, Nijerya, Ruanda, Swaziland, Tanzanya, Uganda, Zambiya, Katar, Kuveyt, Dubai (BAE), Umman ve Andora uzerine.

Herkese iyi haftalar,

Basar

27 saati dolu dolu yasayan sehir: Tokyo

Guney Amerika'd rastladigim Akira, Agustos ayinda Tokyo'ya gidecegimi ogrenince “ Agustos oldugu icin sicak olacak, nemli olacak, Tokyo oldugu icin kalabalik olacak, Japonya oldugu icin ilk basta anlasilmaz olacak” demisti. Sehirde gecirdigim ilk gun adamin ne demek istedigini cok iyi anladim.
Senelerce seyrettigimiz Japon filmleri hep serin yerlerde, siste ya da yagmurda sakin oturan samuraylar arasinda geciyordu. Tokyo, Agustos ayinda termostati bozuk sauna gibi, icine girme tesebbusunde bulunani bugulama yapiyor. Binalar arasinda ruzgar akisi olmadigi icin guneste 40 in uzerine cikan sicakliga birde yuzde seksen nem eklenince dort litreden asagi su icmek kurtarmiyor. Metrolar ve devlet binalari ekolojiyi koruyalim, enerjiyi az kullanalim seferberligi kapsaminda havalandirmalarini 28 dereceden asagi ayarlamiyorlar. Boyle olunca bazi bina icleri daha da cekilmez hale geliyor.
Japonya'nin baskenti Tokyo 13 milyona yaklasan nufusu ile dunyanin en buyuk sehirlerinden. Buyuklugu bizi o kadar etkilemiyor ne de olsa Istanbul da neredeyse 12 milyon, ama buranin kalabaligi bir baska. Sehrin alisveris merkezleri Ginza, Shibuya, Shinjuku aksam saatlerinde mac cikisini andiriyor. Metroda Yamanote hatti ise aksam saat 5.5 – 7.5 arasi birkac mac cikisi nin ayni anda olmasi seklinde aciklanabilir. Tum Tokyo metrosu o saatlerde cok kalabalik oldugu icin bayanlarin taciz olmasini engellemek icin trenlerin ilk ve en son vagonlari sadece kadinlara ayrilmis. Yerdeki pembe uyari yazilarinda vagonlarin hangi saatlerde sadece kadinlara ayrildigi yaziyor. Bu uygulama Kyoto, Osaka, Kobe gibi diger kalabalik sehirlere de yayilmis. Yogun saatlerde metroda her iki-uc dakikada bir tren geciyor, yine de zor yetiyor. Trenler oylesine dakikki eger gec kalmislarsa ilk once saatinizin saglam olup olmadigini kontrol etmeniz lazim, trenlerin gec kalmasi cok nadir rastlanan bir durum.Sehirde her sey 24 saat acik, ya da 27 yada 30. Efendim, 27 saat olmaz mi? Japaonlar yapmis, oluyor. Ilk gun hostele giriyorum, resepsiyonda tam karsimda bir yazi "Resepsiyon calisma saatleri 04:00'ten 26:00'ya kadardir". Yanlis yazmislar herhalde diye gecistiriyorum, daha sonra bir lokantaya giriyorum. Burasi da 05:00'ten 25:00'e kadar calisiyormus, yani gece 24 + 1 e kadar.
Tokyo'da hic kapanmayan bir cok isletme var. Ornegin bilardo ve dart salonlari. Gece 3'te kalktiniz ve caniniz bir el bilardo atmak istedi, evde oturacak haliniz yok ya. Tabi o saatte metro calismiyor ( niyeyse, belki de sehri yavaslatmak icin metro 24:45 te kapaniyor). Taksiye tonla para vermek yerine ( Tokyo'da taksiye binmek icin ya cok zengin ya da cok sarhos olmak lazim) bilardo oynadiktan sonra internet kafede uyumaya ne dersiniz? Ya da karaoke bar da, ya da DVD salonunda ya da manga ( cizgi roman) salonunda? Bu saydiklarimin hepsi Tokyo'da 24 saat acik, ustelik isteyene yatacak yer, dus ve pijama bile sagliyorlar. Internet kafeye girdiginizde size ne cesit kabin istediginiz soruluyor, isterseniz buyuk yatakli isterseniz genis koltuklu ya da sadece sandalye. Iceride bedava gazli icecek veren bir otomatta oluyor, internet-gazoz-uyku'nun bedeli saatte 4 dolar, sabah ucten sonra yari fiyatina. Aklinizda olsun en son treni kacirsaniz ya da otelsiz kalirsaniz Japonya'da hicbir zaman acikta kalmazsiniz yakinlarda illaki bir internet kafe, karaoke bar- manga salonu size yer saglar. 24 saat kapanmayan baska bir isletme turu ise bakkal- hizli yemek dukkani karisiminda yerler: ulkede 7eleven, FamilyMart ve Lawson Station cok yaygin. Oyleki ayni sokakta karsilikli iki tane gormek mumkun, her ikisi de karsiya gecmeye usenen musterilere hitap ediyorlar. Bu dukkanlarda yiyecek alabilir, bazi temizlik malzemelerini bulabilir, dergilere goz gezdirebilir ve ATMden para cekebilirsiniz. ATM'ler bankalardan cok bu dukkanlarda var, oyleki kendi bankalarini kurmuslar: mesela 7 eleven'larda Seven bankin kendi ATM'leri var. Buralarda yiyecek bir sey alabilirsiniz ama yiyemezsiniz. Bu tur dukkanlarda aldiginiz yiyecegi yiyebileceginiz bir alan yok, malum Tokyo dunyanin en pahali sehri kiralar cok yuksek. Ee o zaman disarida bir yere oturup yemek lazim degil mi? Mantikli olan bu, ama Tokyo'da disarida oturacak pek yer yok. Bayagi bir dolanmaniz lazim. Hadi buldunuz. Disarida yemek ayip. Japonlar disarida, ayakta ya da otururken yemek yemiyorlar. Sadece kucuk cocuklarin yemesine goz yumuyorlar, bir de yabancilara mecburen. Yedini afiyet olsun, copu nereye atacaksiniz? Tokyo cok temiz bir sehir ve bunu sokakta cop kutusu olmamasina baglayanlar var. Butun Japon sehirlerinde cop kutulari neredeyse yok denecek kadar az, ara ki bulasin. Burada imdadimiza 7eleven'lar yetisiyor, onlerinde kendi musterileri icin cop kutulari var da. Yediniz, ictiniz simdi de tuvalet ariyorsunuz. Bu konuda sanslisiniz. Istemediginiz kadar cok tuvalet bedava olarak adimbasi sizin kullanimizi bekliyor. Ustelik muzikli, isitmali ve fiskiyeli olarak. Japonlar tuvalette cikardiklari seslerle basklarini rahatsiz etmek istemediklerinden bazi tuvaletlerde caglayan sesi caliniyor, ya da diger sesleri bastiracak kadar yuksek baska bir muzik. Tuvalete girip oturdunuz ve hemen terlemeye basladiniz. Iki sebebi olabilir, birincisi Japonlar tuvaletlere sogutma sistemi koymuyorlar yani icerisi bu mevsimde Sengul hamami, ikincisi klozet isitmasi acik kalmiz olabilir. Alafranga tuvaletlerin cogunda klozet isitmasi ve fiskiye sistemi var. Siz oturuyorsunuz, isinizi halledip bir dugmeye basiyorsunuz; klozet canlanip secilen sicaklik ve tazyikle temizleme yapiyor. Isterseniz kurutmada var, ancak bu mevsimde kurdesen olmak icin birebir herhalde. Sehrin son derece canli bir gece yasantisi var: canli muzik barlari, acikhava konserleri vb. Bunlarin yaninda is aleminin her gece “ is arkadaslariyla iyi iliskiler kurmak icin gittigi” hostes barlar da sayica cok. Bu barlarin girisinde hosteslerin resimleri ve masanizda gecirecekleri saat basina alacaklari ucret yazili. Ginza ve Shinjuku'nun arka sokaklari hava kararinca acilan binlerce hostes-bar ile dolu.
Tokyo'da sokaklar oldukca temiz ve yollar bakimli. Ama binalar icin ayni seyin soyleyemeyecegim. Sehir sekilsiz, plansiz, gri ve kotu gorunumlu binalarin garip bir toplami. Iki katli binanin yaninda ucgen bicimli bes katli baska bir bina, onun yaninda kirk katli bir is merkezi ve onlarin yaninda benzin istasyonu olmasi kimseyi sasirtmiyor. Sehrin tarihi mekanlari ya savasta yok olmus ya da sonra Japonlar yenisini yapmak icin yikmis. Tapinaklar ve imparatorluk sarayi disinda Tokyo'da gorulecek tarihi bir eser yok. Finansal olarak oldukca gelismis bir ulusun halen plansiz yasamasini ilk basta yadirgiyorum. Sonra alisiyorum, anliyorum ki Japonya parasal olarak gelismis ama sosyal olarak halen gelismekte olan bir ulke. Ulkede dolasirken sorunlari beraber gorup sorulari sorup beraber cevaplayacagiz.

Japonya'yi nasil bilirsiniz?

Geleneklerine bagli? ( Tokyo korfezinden bir fotograf, tanidik bir heykel var galiba?) batidan daha cok teknoloji alan ama kulturunu koruyan? ( Harajuku , Tokyo)
sessiz? ( Sokak konserleri, her pazar bir cok sehirde)

yaslilari el ustunde tutan? ( Bosalan kirsal kesim ve yalnizlik)

Ben Japonya'yi bekledigimden farkli buldum. Ne mi farkli? Beraber gorecegiz.

Ilk once Tokyo, arkasindan Kyoto, Nara, Gifu, Osaka, Kobe, Gujo Hachiman, Nagoya, Takamatsu, Hirosima ve Fukuoka kentlerine ugrayacagiz. Hadi yollara vurma zamani...

Yoldan Portreler: Asker Rebecca

content="16010101;0">

Rebecca, Ingiliz ordusunda subay. Yedi seneden beri orduda, liseyi bitirir bitirmez orduya girmis. Askerligi cok seviyor, “ orduya girmeseydim, amacsiz serserinin biri olurdum, oysa simdi devamli yeni seyler ogreniyorum, ogretiyorum. Hayat cok iyi” diyor. Henuz yeni 25'ine girmis. Avustralya ile Ingiliz ordusunun ortak bir calismasi icin alti ay kadar Avustralya'da calisacakmis. Rebecca ile Great Ocean Road'da karsilastik.


Rebecca, sana gore hayatta en onemli uc sey nedir?

Konficyus'a gore “saglik, zenginlik ve mutluluk”. Bana gore de bu ucu. Ama ben sirayi degistirirdim, ilk once mutluluk. Seni mutlu eden seyi yapacaksin. Saglik yada zenginligin mutlu etmedigi insanlar da olacaktir.


Su ana kadar ogrendigin en onemli sey nedir?

Hic birsey gozuktugu gibi degil. Her seyin iki yuzu var. Tek yuzune bakan her zaman aldanir. Kotu olaylarin iyi yonleri, iyi olaylari kotu yonleri var. Hayat basit degil. Zaten hayati ilginc kilan da basit olmamasi degil mi?

Yoldan portreler: ikinci kusak Amerikali Smitha

Smitha, 27 yasinda Hint asilli bir New Yorklu. Hindistan'da dogmus, henuz iki yasindayken New York'a ailesiyle birlikte tasinmis. Son dort sene buyuk bir populer bilim dergisinin fotograf editorlugunu yapmis. Bakmis is disinda hicbir seye vakit ayiramiyor, herseyi brakip dusmus yollara. Ailesi geleneksel Hintli oldugu icin isini birakmasina cok kizmislar, cok karsi cikmislar. Ama Smitha diyor ki “ ben karsi cikmalarina alistim artik, onlar halen Hindistan'daki gibi yasamaya devam istiyorlar. Oysa ben kultur olarak Hintliden daha cok Amerikaliyim. Onun icin ailemle devamli kavga ediyoruz, asla onlardan kopmam ama dediklerini de yapmam”. Lise siralarinda da hayatin kendi acisindan cok eglenceli, ailesi icinse bir felaket seklinde gectigini eklemeden edemiyor Smitha.

Smitha, bugune kadar ogrendigin en onemli sey nedir?

Hayatta herseyi gulerek karsilayacaksin, iyi tarafina bakacaksin. Kotumserler nasil yasiyorlar anlamiyorum. Zaten adimin anlami “gulumseyen prenses” demek. Mecburen herseye gulup geciyorum anlayacagin.

Peki, hayattaki en onemli uc sey nedi?

Birincisi saglik. Ikincisi mutluluk. Aslinda ikisini de bir numaraya koyabilirim, ama illaki siralamam gerekirse saglik ilk basta gelir. Ucuncusu ise arkadaslar. Buna ailemide katiyorum. Yani iyi insani iliskiler.

Avustralya'ya ne zaman, nasil gidilir ve nereleri, nasil gezilir?

Vize

Avustralya, Turklerden vize istiyor. Ankara'daki buyukelcilikten gerekli bilgiyi alabilirsiniz, http://www.turkey.embassy.gov.au/ankaturkish/Visas%5fand%5fMigration.html ta formlar ve detayli bilgi mevcut.

Ucak Bileti

Daha once yazdigim sirketleri bir bakiverin. Turkiyede http://www.ekobilet.com/, yabanci olarak http://www.kayak.com/ , http://www.edreams.com/ , http://www.expedia.com/ ucuza bilet temin etmenize yarayacak siteler. Bunlara ek olarak Avutralya'dan Singapur ve Tayland'a ucuz ucuslar yapan www.jetstar.com.au nun fiyatlari makul, eger Singapur ve Tayland'a ucuz bilet bulursaniz aktarma yapablirsiniz.

Ne zaman gitmeli?

Nereye gideceginize gore cevabi degisen bir soru: yaz aylarinda ic kesimlerde ( Alice Springs ve civari) sicaklik 40-50 derece civari, kuzeyde ise yagmur ve nem olacaktir. Sydney ve dogu kiyisi yaz aylarinda iklimi sebebiyle daha cok ragbet goren yerler.

Ne kadar harcarim?

Fazla seyahat etmez ve ucuz yerlerde kalip, ucuz yerlerde yerseniz, gunluk 45-50 dolara gecinebilirsiniz. Hostellerde gecelik yataklar 25 dolar civari, ayakustu yemek ise ucuz. Lokantalarda soyle uzun uzun oturarak keyifli bir yemek yiyeyim derseniz kis basi 30 dolardan yukariya dogru bir butce ayirmaniz gerekir.

Nasil gezmeli?

Avustralya cok genis bir ulke. Planlamanizi yaparken mesafelerin cok, ulasimin pahali oldugunu akildan cikarmayin. Diger gezenlerle beraber araba kiralamak iyi bir fikir olabilir, Sydney, Melbourne gibi buyuk sirt cantali turizm merkezlerinde buyuk hostellerde daima gezginlerin “araba paylasimi” notlarini goreceksiniz: “suraya gidiyorum, yol arkadasi olur musunuz, harcamalari paylasalim” cinsinden. Iki aydan fazla kalacaksiniz araba satin almayi dusunebilirsiniz, bazi firmalar sizden arabayi geri satin almayi garanti ediyorlar, ornegin http://www.travellers-autobarn.com.au/ . Ya da bir cesit gezi pasosu olan www.ozexperience.com ile ek bir ucret odemeden istediginiz sehirde otobusten inip istediginiz noktada yeniden binebilir ve bunu butun Avustralya genelinde yapabilirsiniz. Bu sirket ayrica kalinacak yerlerin ayarlanmasinda
yardimci da oluyor.


Nereleri gezmeli?

Ulke nufusunun buyuk kismi kiyilarda yasiyor. Sydney ve Melbourne buyuk nufuslu, modern ve gelismis sehirler. Avustralya'nin dogu kiyilari deniz ve sorf tutkunlarinin ugrak yeri. Darwin sehri tropik iklim sevenler icin ve yakindaki Kakadu milli parkina gitmek icin ideal. Batidaki Perth sehri issiz bati kiyisinda buyuk bir sehir ziyaret etmek isteyenleri ugramasi gereken bir yer. Tren tutkunlari dunyanin en uzun tren yolculugunu Perth'den baslatabilirler: Indian-Pasific tren hatti taam 4352 kilometre. Avusturalya'nin ic kesimleri ise Aborjinleri ve Outback Avustralya'yi merak edenler icin.


Iyi yolculuklar,

Zehirli orumcekler, wombatlar ve eli cifteli hanimlar: Melbourne'dan Canberra'ya ( Avustralya )

Melbourne, 3.8 milyon nufusu ile Avustralya'nin ikinci buyuk sehri. Sehrin kurulus tarihi 1835. O tarihte sadece mahkum olmayanlara yerlesme izni verilmis. 1960'lara kadar Melbourne ulkenin en onemli sehri unvani icin Sydney ile yarismis, 60'tan sonra Sydney ufak ufak liderligi ele almis. 2000 yilindan sonra Melbourne ozellikle dis gocmen alma alaninda Sydney'in onune gecmis, sehirde bugun 200'den fazla milliyetten insan yasiyor. Bugun buyuk firmalarin merkezleri genelde Sydney'de aciliyor, eskiden kalanlarda agir agir Melbourne'dan goc ediyor. Sehrin bati kismi araba fabrikalari, petrol isleme tesisleri ve limanla cevrili. Hos bir goruntu degil. Buna karsin dogu kesimi St.Kilda civarindaki temiz kumsallari ve guneye uzanan hos mahalleleri ile tam yasanilacak alanlar.


Melbourne'un merkezi alisveris merkezleri ve ofis binalariyla dolu. Sehrin en yogun ve mesgul bolgesinde sokak kafeleri var. Disarida oturmanin zevkini bilen sehirleri hep sevmisimdir, ozellikle aksamustleri Yarra caddesinde kaldirimda oturup birseyler icerken kosturan insanlari seyretmek zevkli. Melboourne Avustralya'nin spor merkezi. “Avustralya kuralli” futbolun merkezi Melbourne. “Avustralya kuralli” futbol neymis diye merak edip derby maclarindan birini televizyonda seyrettim. Ilk yarim saatte oyunculardan birinin burnu kirildi ( maca devam etti), bir baskasi sedye ile hastaneye tasindi. Oynamak biraz cesaret isi.



Sehirde yaklasik onbes bin Turk ile on kati buyuklugunde Yunan toplulugu da yasiyor, dolayisiyla Turk yemeklerine en fazla on dakika uzakliktasiniz, yakinlarda birsey mutlaka var.

Ikiyuzden fazla millet sehirde yasiyor, biz icimizddeki yuzde birden korkup hristiyan rahip oldurelim, gelismis ulkeler daha da gelismenin farkliliklari kabul edip ysatmaya calismak oldugunu anlamislar. Belediye yaptigi duvar reklamlarinda gocmenlerin, farkli etnik yapilardan gelenlerin ekonomiye yaptiklari katkilari vurguluyor.



Melbourne'dan gun agarirken cikiyoruz, ilk durak Wilson yarimadasi milli parki. Yaz aylarinda yerli turistler icin gidilmesi gereken ilk on yer listesinde mutlaka yer alan bir park. Parka girince sebebi belli oluyor, yarimada yesillerin arasina saklanmis irili ufakli kumsallarla bezenmis. Kiyi boyunca devam ederek Lake Entrance'a variyoruz. Burasi “Doksan mil plaji”nin baslangicinda kurulmus bir kasaba. Kumsal doksan mil mi bilemem ama gozle sonunun gorulemedigini soyleyeyim. Wilsons yarimadasinda sadece Avustralya'da yasayan Wombat'larla karsilasiyoruz. Sadece ot yiyen buyukce ve toplu bir chow chow kopegi andiran bu canlilarin tek dusmani dingolar. Dingolarda kendileri nden korunmak icin cekilen citin arkasinda olduklarindan Wombatlarin dusmani yok, onun icin yanina gidip basini falan oksarsaniz kacmiyor, sadece ot yerken homurdaniyor.Parkin bir baska sakini ise kirmizi sirtli orumcekler. Hemen her kayanin altinda yuvalari var. Kendilerine saygi ile yaklasalim lutfen yarim saat icinde insani oldurecek kadar zehirliler. Ve zehirlerini sinek avlamak icin kullaniyorlar, bu bir insani oldurmek icin atom bombasi atmaya denk gelen bir fazla silah kullanimi.


Melbourne'dan Canberra'ya gecerken Avutralya Alplerinden gececegiz. Alplere yakin bir bolgede harita uzerinde ilginc isimli bir yer var: Suggan Buggan. Harita uzerinde buyuk bir daire ile gosterilmis, yani nufusu buyuk gibi gozukuyor. Kasabaya gelince butun kasaba halkini buyuk bir agacin altinda goruyoruz: elli-elli be yaslarinda bayan. Jane, yani kasabanin tek sakini, elinde cifte sessiz bir sekilde bizi selamliyor.
Agaclarin arasinda kayboluyor. Sofore gore Jane buyuk sehirden ve insanlardan sikilip bu kus ecmaz kervan gecmez kasabya gelmis. Eskiden altin cikan kasaba da maden kapaninca kimse kalmamis, simdi sadece sonradan yerlesen Jane var. O da elinde cifte ile dolasiyor, belkide ugramamak en iyisi. Jindabyne kasabasi Alplere gelenlere hizmet vermek icin kurulmus bir yer: kayak malzemesi kiralayan magazalar, oteller ve lokantalar disinda ilginc bir sey yok.

Jindabyne'dan baskent Canberra'ya geciyoruz. Canberra, Melbourne ve Sydney kimin baskent olacagi konusunda anlasamayinca ortaya yakin bir yerde sonradan kurulan bir baskent. Duzenli caddeleri, sizi hemen icine alan cok genis yesil alanlari, parali her milletin yapmaya calisacagi mimari gosteristen baska bir seye yaramayacak devlet binalari ve ortada cok buyuk bir yapma golu ile yapay bir goruntusu var. Bu sehirde hemen herkes devlete calisiyor. Ortalama devlet memuru maasinin 65,000 dolar civari oldugu bu sehirde siyah takim elbiseli kadin ve erkekler ogle saati sehir merkezindeki butun lokantalari saat onikide doldurup saat birde bosaltiyorlar. Sehir pek ic acici olmasa da Canberra'daki Milli Muze harika. Avustralya'nin dogasi, gecmisi, olaylar, gelecekle ilgili planlar ve cevre sorunlari etkilesimli sistemler kullanilarak ziyaretcilere anlatiliyor. Canberra'ya sadece bunun icin bile gidilir.

Uc hafta boyunca Avustralya'da turistlerin ragbet etmedigi issiz ve sakin bolgelerinden en buyuk sehirlerine kadar sizinle dolastik. Avustralya icin simdilik bu kadar yeter. Hadi Japonya'ya gidelim.

Adelaide'den Buyuk Okyanus Yolu ile Melbourne ( Avustralya )

6 gun, 3500 kilometre ve toplam uc trafik isigi katederek Adelaide sehrine kapagi attim. Kisa zamanda fazla yol yaptigim icin Adelaide biraz yayayim istedim. Ama hava keyifsiz, devamli hafif hafif yagan bir yagmur var. Hostel'de resepsiyona bu yagmur ne zaman durur dedim, gorevli yagmura memniniyetle bakarak acikladi “ umarim en az bir ay yagar, bu aylardir ilk yagmur, barajlar sadece %35 dolu ve yagmur mevsimi bir ay sonra bitiyor ” .

Sehrin icinde biraz dolastim ama belki de havadan beni acmadi. Yakindaki sinemalardan birinde Batman'in son filmini seyrettim. Adelaide kaldigim iki gun boyunca yasadigim en buyuk heyecan bu oldu. Gerci sehir guzel, parklar genis ama kanimiz uyusmadi. Bende hem sehirden kacayim hem de yaymaya devam edeyim istedim, Melbourne'a giden uc gunluk bir sirt cantali tura yazildim. Sirt cantali turlarin digerlerine gore farki daha fazla aktivite olmasi ve gece konaklamalarin hostel yatakhanelerinde olmasi, haliyle maliyet daha dusuk oluyor.

Sabah gun isirken yola cikiyoruz. Oglenee Adelaide'den yarim gun uzaklikta Grampians milli parkina variyoruz. Otoparkta kangurular bizi karsiliyor, bol ziyaretcili bir milli parkta dogduklari icin insan varligina alisiklar. Yanlarina gidince umursamiyorlar, sadece yavrusunu tasiyan disiler biraz tedirgin uzaklasiyorlar. Milli parktaki Halls Boslugu kucuk bir derenin acmaya basladigi vadi prototipi gibi. Bir kac milyon yil daha beklemeye sabriniz varsa gorkemli bir vadi olacagindan kuskum yok. Bu haliyle de oldukca ilginc ve guzel. Yari yanmis ve seyreklesmis bir okaliptus ormaninin icinden ilk once toprak daha sonra silme tas bir patikadan yaklasik bir saat kadar agir tempoda ahmak islatan yagmur altinda yuruyorum. Zirvede milli parkin yagmurla keskin hatlarini kaybetmis guzel bir manzarasiyla keyif yapiyorum. Aksamleyin kaldigimiz hostelin yanindaki cayirlik yan gelip yatan, kasinan, bana boks yapan arana soforune gore disileri paylasmaya calisan onlarca kanguru ile dolu.


Ertesi sabah Avustralya'lilarin gurur kaynagi dogal guzelliklerinden biri, Buyuk Okyanus Yolu'na gidiyoruz. Buyuk Okyanus yolu birinci dunya savasindan donen askerlere is saglamak icin yaptirilmis. Calisanlar Gelibolu ve diger cephelerden donen askerlermis. Buyuk Okyanus Yolu yaklasik 270 kilometre boyunca yesil ile mavinin arasindaki sinir olarak kiyida uzaniyor. Avustralya'yi tanitim brosurlerinde illaki gorulen Oniki Havariler, Londra koprusu ( simdiki adi Londra Kemeri) , Grotto ve Ard magaralari ile unlu. Doganin iyi korundugunda ne kadar etkileyici ve gorkemli olabileceginin iyi bir ornegi. Londra kemeri denizin uzerindeki bir kayaya uzanan buyuk bir tas kutlesiymis. 1990 yilinda bir turist cift kopruyu yuruyerek gectikten sonra buyuk bir gurultu ile gocmus. Cift kayanin uzerinden helikopter ile kurtarilabilmis. Oniki havariler deniz kiyisindan yaklasik elli metre acikta kule gibi duran kayalar. Eskiden onikiside ayakta imis sonra dordu dalgalardan yikilmis, sekizi ayakta ama adi hala oniki havariler. Sakin ama buyuk dalgalarin devamli dovdugu kumsal bu degisik cografi sekillerle hem degisik hem guzel gorunuyor. Bolge yaz sezonunda ozellikle yerli turistlerin gezme listesinde ust siralarda oldugu icin bircok kamp yeri ve otel, hostel var. Gecelemek icin Princetown'a gidiyoruz, bu kasabacik 10-15 evden olusuyor, bu evlerden dordu ayni zamanda otel, ikisi lokanta. Turizm olmadan yasayamacak olan yerlerden biri.

Sabaha Otway milli parkindaki yagmur ormanlarinda bulunan “orman ustu yuruyus parkuru” ile basliyoruz. Ormana insa edilen yuksek metal kuleler ve aralarina dosenen yollar sayesinde agaclarin en ust dallarini gorme imkanina sahip oluyorsunuz. Bu ilginc parkur olmadan alelade bir milli park olan Otway, son iki senede bircok ziyaretciyi konuk etmis. Otway'dan kiyi yoluna geri donerken sofor yolda yavaslayip “ agaclara bakibn lutfen, koala gorunce bana soyleyin durayim” diyor. Fazla beklememize gerek kalmiyor 30 saniye icinde bes alti koalayi yol kenarindaki agac tepelerinde goruyoruz. Bir kismi uykuda, digerleri uykulu gozleriyle cok yavas hareketlerle okaliptus yapraklarini yiyorlar. Koalalar zehirli olan okaliptus yapraklarini sindirebilen ve yapraklarda gercekten cok az olan besinleri alabilen tek yaratik. Ancak az enerji almasi sebebiyle cok agir hareket ediyor, devamli uyusuk bir gorunumu var. Yapilan incelemelerde koalalarin beyninin olmasi gerekenin beste biri oldugu ortaya cikmis. Bilimadamlarina gore beyin vucutta en fazla enerji ihtiyaci olan organ oldugu icin koalalarda kucuk beyin daha avantajli. Agacta yaprak yiyen birkola cok seker gorunuyor tabi on dakika sonra iki yapragi yemegi bitirip kafasini bir kez oynattiginda sikilabiliyorsunuz. Iyi fotograf versin diye altinda bekledigim koala sabrimi sonuna kadar test etti: eline aldigi yapraga bes dakika kadar bakip sonra yemege basladi. Koalalardan sonraki duragimiz Torquay kasabasi. Torquay sorf tutkunlarina yabanci gelmeyecek bir isim. Avustralya'daki en iyi sorf plajlarindan birine sahip, ustelik Quicksilver ve Ripcurl gibi iki buyuk sorf markasinin yonetim merkezine ev sahipligi yapiyor. Torquay'da kiyidaki dukkanlarin yarisi sorf malzemesi satiyor, diger yarisi lokanta. Torquay'de sahil kenarinda biraz oyalandiktan sonra hava kararirken Melbourne'a giriyoruz. Melbourne'u bi dahaki yaziya birakiyorum. Gorusmek uzere...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...