Adelaide'den Buyuk Okyanus Yolu ile Melbourne ( Avustralya )

6 gun, 3500 kilometre ve toplam uc trafik isigi katederek Adelaide sehrine kapagi attim. Kisa zamanda fazla yol yaptigim icin Adelaide biraz yayayim istedim. Ama hava keyifsiz, devamli hafif hafif yagan bir yagmur var. Hostel'de resepsiyona bu yagmur ne zaman durur dedim, gorevli yagmura memniniyetle bakarak acikladi “ umarim en az bir ay yagar, bu aylardir ilk yagmur, barajlar sadece %35 dolu ve yagmur mevsimi bir ay sonra bitiyor ” .

Sehrin icinde biraz dolastim ama belki de havadan beni acmadi. Yakindaki sinemalardan birinde Batman'in son filmini seyrettim. Adelaide kaldigim iki gun boyunca yasadigim en buyuk heyecan bu oldu. Gerci sehir guzel, parklar genis ama kanimiz uyusmadi. Bende hem sehirden kacayim hem de yaymaya devam edeyim istedim, Melbourne'a giden uc gunluk bir sirt cantali tura yazildim. Sirt cantali turlarin digerlerine gore farki daha fazla aktivite olmasi ve gece konaklamalarin hostel yatakhanelerinde olmasi, haliyle maliyet daha dusuk oluyor.

Sabah gun isirken yola cikiyoruz. Oglenee Adelaide'den yarim gun uzaklikta Grampians milli parkina variyoruz. Otoparkta kangurular bizi karsiliyor, bol ziyaretcili bir milli parkta dogduklari icin insan varligina alisiklar. Yanlarina gidince umursamiyorlar, sadece yavrusunu tasiyan disiler biraz tedirgin uzaklasiyorlar. Milli parktaki Halls Boslugu kucuk bir derenin acmaya basladigi vadi prototipi gibi. Bir kac milyon yil daha beklemeye sabriniz varsa gorkemli bir vadi olacagindan kuskum yok. Bu haliyle de oldukca ilginc ve guzel. Yari yanmis ve seyreklesmis bir okaliptus ormaninin icinden ilk once toprak daha sonra silme tas bir patikadan yaklasik bir saat kadar agir tempoda ahmak islatan yagmur altinda yuruyorum. Zirvede milli parkin yagmurla keskin hatlarini kaybetmis guzel bir manzarasiyla keyif yapiyorum. Aksamleyin kaldigimiz hostelin yanindaki cayirlik yan gelip yatan, kasinan, bana boks yapan arana soforune gore disileri paylasmaya calisan onlarca kanguru ile dolu.


Ertesi sabah Avustralya'lilarin gurur kaynagi dogal guzelliklerinden biri, Buyuk Okyanus Yolu'na gidiyoruz. Buyuk Okyanus yolu birinci dunya savasindan donen askerlere is saglamak icin yaptirilmis. Calisanlar Gelibolu ve diger cephelerden donen askerlermis. Buyuk Okyanus Yolu yaklasik 270 kilometre boyunca yesil ile mavinin arasindaki sinir olarak kiyida uzaniyor. Avustralya'yi tanitim brosurlerinde illaki gorulen Oniki Havariler, Londra koprusu ( simdiki adi Londra Kemeri) , Grotto ve Ard magaralari ile unlu. Doganin iyi korundugunda ne kadar etkileyici ve gorkemli olabileceginin iyi bir ornegi. Londra kemeri denizin uzerindeki bir kayaya uzanan buyuk bir tas kutlesiymis. 1990 yilinda bir turist cift kopruyu yuruyerek gectikten sonra buyuk bir gurultu ile gocmus. Cift kayanin uzerinden helikopter ile kurtarilabilmis. Oniki havariler deniz kiyisindan yaklasik elli metre acikta kule gibi duran kayalar. Eskiden onikiside ayakta imis sonra dordu dalgalardan yikilmis, sekizi ayakta ama adi hala oniki havariler. Sakin ama buyuk dalgalarin devamli dovdugu kumsal bu degisik cografi sekillerle hem degisik hem guzel gorunuyor. Bolge yaz sezonunda ozellikle yerli turistlerin gezme listesinde ust siralarda oldugu icin bircok kamp yeri ve otel, hostel var. Gecelemek icin Princetown'a gidiyoruz, bu kasabacik 10-15 evden olusuyor, bu evlerden dordu ayni zamanda otel, ikisi lokanta. Turizm olmadan yasayamacak olan yerlerden biri.

Sabaha Otway milli parkindaki yagmur ormanlarinda bulunan “orman ustu yuruyus parkuru” ile basliyoruz. Ormana insa edilen yuksek metal kuleler ve aralarina dosenen yollar sayesinde agaclarin en ust dallarini gorme imkanina sahip oluyorsunuz. Bu ilginc parkur olmadan alelade bir milli park olan Otway, son iki senede bircok ziyaretciyi konuk etmis. Otway'dan kiyi yoluna geri donerken sofor yolda yavaslayip “ agaclara bakibn lutfen, koala gorunce bana soyleyin durayim” diyor. Fazla beklememize gerek kalmiyor 30 saniye icinde bes alti koalayi yol kenarindaki agac tepelerinde goruyoruz. Bir kismi uykuda, digerleri uykulu gozleriyle cok yavas hareketlerle okaliptus yapraklarini yiyorlar. Koalalar zehirli olan okaliptus yapraklarini sindirebilen ve yapraklarda gercekten cok az olan besinleri alabilen tek yaratik. Ancak az enerji almasi sebebiyle cok agir hareket ediyor, devamli uyusuk bir gorunumu var. Yapilan incelemelerde koalalarin beyninin olmasi gerekenin beste biri oldugu ortaya cikmis. Bilimadamlarina gore beyin vucutta en fazla enerji ihtiyaci olan organ oldugu icin koalalarda kucuk beyin daha avantajli. Agacta yaprak yiyen birkola cok seker gorunuyor tabi on dakika sonra iki yapragi yemegi bitirip kafasini bir kez oynattiginda sikilabiliyorsunuz. Iyi fotograf versin diye altinda bekledigim koala sabrimi sonuna kadar test etti: eline aldigi yapraga bes dakika kadar bakip sonra yemege basladi. Koalalardan sonraki duragimiz Torquay kasabasi. Torquay sorf tutkunlarina yabanci gelmeyecek bir isim. Avustralya'daki en iyi sorf plajlarindan birine sahip, ustelik Quicksilver ve Ripcurl gibi iki buyuk sorf markasinin yonetim merkezine ev sahipligi yapiyor. Torquay'da kiyidaki dukkanlarin yarisi sorf malzemesi satiyor, diger yarisi lokanta. Torquay'de sahil kenarinda biraz oyalandiktan sonra hava kararirken Melbourne'a giriyoruz. Melbourne'u bi dahaki yaziya birakiyorum. Gorusmek uzere...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google, Blogger yada OpenID hesabınızla girerek yorum bırakabilirsiniz. Spam yorumları siliyorum, gireceğiniz dış linkler takip edilemez. Teşekkürler

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...