Gana Günlükleri ( Hakan Saylan) 3/4

Arkadaşım Hakan Saylan bu aralar Batı Afrika'da Gana'da çalışıyor.Vakit bulduğu zamanlar Gana'da yaşadıklarını  özetleyip yazıyor. Hakan'ın Gana üzerine yazdığı dört yazıyı hadi beraber takip edelim.


Gana Günlükleri  3/4

Yazan: Hakan Saylan


Bu yarıyılın  Bölge Müdürleri Toplantısını Central - Ashanti Bölgesinin misafiri olarak Tamale'de yaptık. Tamale zamanında Ashanti Krallığının Başkenti imiş. Yeni Başkent Akra'ya 250 km. uzaklıkta olan eski başkent en az Akra kadar büyük. Denizden içeride olması (ve biraz yuksekte olması) sebebiyle Akra'ya nazaran daha güzel iklimi var. Özellikle geceleri hava daha serin, rutubet daha az. Tam sebebini bulamamakla birlikte, başta İngilizler olmak üzere sömürgecilere kök söktüren Ashanti Savaşçılarının başkenti olan, bu şehir bana daha sıcak-daha sempatik geldi, nedendir bilemiyorum.
Durun hemen Tamale'ye varmak o kadar kolay değil. Filmi başa alalım. Trafiğe yakalanmamak için sabah 6’da yola çıkıyoruz ama nafile. Yağmur yağıyor , ara yollardan zor bela ana yola çıktık diye sevinirken erken sevindiğimi anlıyorum. Normalde şehrin içinden geçen şehirlerarası 3 şerit gidiş 3 şerit geliş  6 şerit (2 taraftaki yan yollar ile toplam 8 şerit) olması gereken yolda 3 şeridi yol yapımı davasına kapatılmış. Arada yolun bölündüğüne dair bir ayraç olmadığı için karşı taraftaki trafik 3 şeridide kaplamış, bizim taraftan gelenlerin gidecek yeri yok. Sağ ve soldaki yan yolların da hangisi gidiş hangisi geliş belli değil, herkes “Bir Köprüde Karşılaşmış İnatçı İki Keçi”’yi söylüyor. Çaresiz biz de karşı tarafın olması gereken şeride girip sol yan yolun da solundan Akranın arka sokaklarına dalıyoruz. Ara sokaklarda yaklaşık 1 saat yol aldıktan sonra evler azalıyor, yol daha da kötüleşiyor. Delik deşik olmuş toprak yolda yarım saat daha gittikten sonra soruyorum, “Ana yola ne zaman çıkacağız”, 1 senedir buralarda olan (dolayısıyla havasına suyuna alışmış olan) Amerikalı kahkayı basıyor, “Zaten anayoldayız”. Meğer şehirlerarası yol yapmak için 3-4 sene evvel çalışmalar başlamış, bu arada mevcut anayola bakımdan vazgeçilmiş, 4 sene sonra ortada ne eski yol kalmış ne de yeni yol tamamlanmış. İşin kötüsü (belki de iyisi) bu tarafa yağmur yağmamış, önceden geçen arabaların havalandığı tozdan arabanın önünü bile göremiyoruz, körlemesine yol alıyoruz. 2 saat sonra Tamale-180km levhasını görünce ancak 50km. gittiğimizi anlıyorum. Allahtan yolun bundan sonrası iyice, kaba etlerimiz biraz rahatlıyor. 3 saat daha gittikten sonra Tamale’ye varıyoruz.

Yok yok Tamale kısmını pas geçeceğim, 2 gün boyunca saha ziyareti ve iş toplantısı haricinde pek bir turistik icraat yapmadık. Çektiğimiz fotoğraflar bile sadece denetlediğimiz baz istasyonları. Direkt dönüş yoluna geçelim.

Yol boyunca sağlı sollu bağ bahçe bol miktarda. 5 temel ürünleri var, Muz/Plantain - Karpuz - Ananas - Tatlı Patates- Mısır. Özellikle kurutulmuş veya taze balığın yanında ekmek yerine yedikleri  Kinkey-Fufu gibi  patates püresi kıvamındaki ezmeler temel itibariyle plantain-tatlı patates-mısır'ın çeşitli karışımlarının saatlerce tahta hovanlarda dövülmesi ile yapılıyor. Dönüş yolunda yol boyunca küçük çocuklar ellerinde iplere dizili minyatür yengeçleri satıyorlar (çorbasını yapıyorlarmış), bir de büyükçe sepetlerin içinde devasa salyangoz satıyorlar. Devasa dediysem gerçekten büyük, yumruk büyüklüğündeler. Nasıl yendiğini sormaya hazırlanırken şoförümüz az ötedeki dumanı işeret ederek “orman eti” isteyip istemediğimizi soruyor. Daha bir ilgimi çekiyor, o tarafa seyirtiyorum. Telli ızgaraya boydan boya gerilip közde pişirilen nar gibi kızarmış , görünüş güzel, ismini soruyorum, "GrassCutter". Buraya kadar güzel, domuz olamaz küçük birşey, ismi de kötü değil, nihayetinde ot yiyor diye düşünürken Amerikalı gene araya giriyor, “Giant Rat” , yani bildiğin farenin büyüğü. Buralarda inek-tavuk etinden daha pahalı-daha makbul. Yok diyorum ben et almayayım. Daha önceden nasıl yapıldığını öğrendiğim  “Kinkey” alıyorum. Sonuç olarak mısırı tahta hovanlarda dövüp suyla pişirip macun şekline getirip muz yapraklarına sarıp satıyorlar. Pek matah birşeye benzemiyor ama taa buralara kadar gelmişken lokal birşeyler almak-tatmak lazım. Ertesi gün bol miktarda soğan-sarımsak-salça ile sotelediğim Kinkey’imi daha önceden pişirdiğim Güney Afrika bifteğinin yanında afiyetle yiyorum. Sokakta satılan hiçbirşeyden yeme kuralını bozdum , Kinkey’i yedim, bakın şimdilik herşey yolunda  (ııh belki de değil, sayın okurlarım yazıyı acilen bitirip tuvalete yetişmem lazım). 15 liraya portakal, 18 liraya 1 kilo Danone yoğurt, artık hikayeleri bir dahaki sefere.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google, Blogger yada OpenID hesabınızla girerek yorum bırakabilirsiniz. Spam yorumları siliyorum, gireceğiniz dış linkler takip edilemez. Teşekkürler

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...