Simdi Yogyakarta'dayiz, Java adasinin en unlu turizm merkezlerinden. Yogyakarta, Endonezya icin orta boylu bir sehir olmasina ragmen (yarim milyona yaklasan nufusun var) oldugundan cok daha buyuk etkisi olan bir sehir. Ulkenin bagimsizlik mucadelesinin ilk filizleri Yogyakarta ( ya da yerellerin deyimiyle Jogja)' da baslamis, sehrin sultani Hollandilalara karsi ayaklanmayi desteklemis ve sarayini bagimsizlik yanlisi savascilara acmis, onun icin Jogja'nin Endonezyalilar icin yeri ayri. Ayni zamanda ulkenin en iyi universitesi UGM'de burada.
Bugun gun agarirken kalkiyoruz, gayet kolay oluyor: ezan 45 dakika devam ettigi icin kalkmak icin saate falan gerek yok. Sehrin Sosrowijayan bolgesindeki sokaklarda parasizliktan surdukleri taksi-bisikletlerde uyuyan becak suruculerinin arasindan gecerek ana caddeye cikiyoruz.
Yogyakarta'nin unlu batikcilerinin oldugu unlu Malioboro caddesine sapiyoruz. Malioboro'nun adi Ingiltere'deki Malborough'un yerel dile cevrilmis hali, ne kadar degismis goruyorsunuz. Aslinda Endonezyaca ( yereller dillerine Bahasa Indonesia diyor, anlami Endonezya dili) 'da bircok kelime ya Arapca ya da Ingilizceden gelme. Turkce'de maalesef ne kadar cok Arapca ve Ingilizce kelime oldugunu burada daha iyi anliyorum, cunku zorunlu olarak ogrendigim uc-bes yemek adi disinda Endonezyaca bilgim yokken durup dururken tabelalari anladigim oluyor. Malioboro'da bu saatte bir hareket bir kosusturma var ki sormayin. Herkes Yogyakarta sultaninin Mevlut kandili nedeniyle duzenledigi geleneksel senlige gidiyor.
Kalabalik sultanin sarayi ve kale civarinda (kraton) iyi yerleri kapmak icin birbirini dirsekleye dursun, biz sabah kahvaltimizi tavuklu borek yiyerek yapalim, kocaman borek 20 cent.Saat tam 7:30'da sarayin ana kapisindan cikan konvoy senlik alanina dogru ilerlemeye basliyor.
Askerlerin bazilari geleneksel Endonezya, bazilari koloni zamanindan kalma uniforma ile torene katiliyorlar.
Boluklerin ortak noktasi hepsinin kendi muzigini yaparak gecmesi.
Son derece eglenceli ve renkli bir gecit toreninden sonra askerler sarayin arka kapisinda yokoluyor.
Kalabalik askerlerin ardindan sarayin arka kapisina variyor. Diger Endonezya sehirlerinde oldugu gibi kendime burada da gonullu rehberler buluyorum, torenin sonuna kadar ne olup ne bitiyor bana anlatiyorlar.
Kraton'un arka kapisindaki toren alaninda sultanin herkese bolluk, saglik ve sans getirmesi icin hazirlattigi geleneksel pirinc, kasava ve sebzelerden yapilma kucuk tasinabilir tepecikler heyecanli kalabaligi karsiliyor. Iki genc rehberime gore bunlar " pirinc dagi ve kasava hazinesi".
Uzak koylerden sadece bu "hazine"'den kucuk bir parca koparip butun yili bolluk icinde gecirmek icin gelen buyuk bir kalabalik var. Bazilari aileleri ile beraber gelmisler, bazilari tek baslarina. Bir kosede yasli kadinlari merakla beklerken goruyorum.
Beklerken yemek yiyenler oldugu gibi tutun cigneyenler de var. Alandakiler sabirla askerlerin dua edip daha sonra "kapis kapis" icin geri cekilmesini bekliyor.
Gecen senelerde sultanin hediyeleri dagitilirken ciddi sekilde ezilip yaralananlar olmus, bu kez olmamasi icin uyari uzerine uyari yapiliyor.
Iki saatlik bekleyis sonunda beklenen an geliyor, hediyeler sirtlanip buyuk caminin avlusuna kadar sultanin askerleri tarafindan tasiniyor.
veeee kapissssssss. Gonullu rehberlerim beni agaclarin altinda guvenli bir yere goturuyorlar, insanlar kucuk bir parca pirinc icin savasirken karmasada iki kisi ambulansla goturuluyor. Bu seneki hediyeden kapabilen kucuk sansli azinlik butun seneyi bolluk icinde saglikli ve sansli gecirecek olmanin huzuru ( ve elbette birkac siyrik ya da sismis bir ayak, goz ) ile evine yollanirken, eli bos donen kalabalik mirilidana mirildana evine donuyor: "seneye mutlaka ben de alacagim, seneye mutlaka" ...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google, Blogger yada OpenID hesabınızla girerek yorum bırakabilirsiniz. Spam yorumları siliyorum, gireceğiniz dış linkler takip edilemez. Teşekkürler
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.