Kings Canyon, Uluru ve Kata Tjuta ( Avustralya )



Avustralya, federal bir “sey” oldugu icin eyaletlerden olusuyor. “Sey” diyorum cunku Avustralya'lilarin bu konuda kafalari karisik. Tam adlari “ Commonwealth of Australia”. Halen kagit uzerinde kralice'nin yonetimi altindalar. Londra tarafindan atanan bir Avustralya valileri var. Hukumetle ilgili bir kriz cikarsa valinin hukumeti feshetme ya da bazi yasalari geri cevirme hakki var. Vali bu hakki 1975'te bir kez kullanmis. Avustralya'lilar bu karar karsisinda cildirmislar, ic islerine karistigi icin cok agir suclamislar. Sonra da gidip valinin kararinin aynisini iki ay sonra secimlerde vermisler. Simdilerde arada “cumhuriyet” olmak icin tartisip sonra unutuyorlar.

Alice Springs'in yer aldigi Avustralyanin ortasini ve kuzeyini kapsayan bu bir milyon kilometrekarelik alan eyalet degil, “bolge”. Resmi adi , evet bildiniz, Kuzey Bolgesi.
Kuzey bolgesinde yasayanla senelerse baskent Canberra'dakilerin basinin etini yemisler “bizi de eyalet yapin. eylaettt” diye. Avustralya hukumeti de bu cagrilara sessiz kalmamis ve bu istegi sadece Kuzey bolgesindekilerin katildigi bir referanduma koymuslar. Kuzey bolgesinde yasayanlar da bu ilgi ve destek karsisinda dogal olarak eyalet olmayi reddetmisler. Bir daha yazayim, belki anlasilmamistir: reddetmisler. Kuzey bolgesinde diger eyaletlerde oldugu gibi genel secimlerde oy vermek sart. Insanlar kimi zaman yuzlerce kilometre yol yapip oy veriyorlar, bolge milletvekillerini secip meclise gonderiyor. Milletvekilleri meclisin her oturumuna katiliyor, yalniz kucuk bir eksiklik var: oy verme haklari yok, cunku eyalet degiller. Sizi bilmem ama benim kafam karisti. Demokrasi ama cumhuriyet degil, genel secimde oy atmak sart ama sonucu onemli degil, mecliste milletvekili var ama oy hakki yok, vatandas ama ne dusundugu mecliste dikkate alinmasa da olur. Kuzey bolgesinde vatandas olmak biraz karisik bir is galiba.



Kings Canyon (Krallar Kanyonu), hosteldeki konuskan gorevliye gore, “hemen surada”. Arabanin kilometre sayacina gore ise 550 km otede. Burasi buyuk bir ulke. Krallar kanyonu cevreyi tepeden gormek icin iyi bir firsat. Dik ama kisa bir tirmanistan sonra kanyonun ust kismina variyorum, tepe kisimlar duz ve daha fazla tirmanmak gerekmeyecek. Patikanin kenarindaki koca taslardan birinin uzerine kurulup cevreyi seyrediyorum. Kanyonun icindeki kaynagin cevresinde oylesine bir canlilik var ki, bitkiler cildirmis olmali denebilir. Kirli sari, kirmizi kayalarin ortasinda yemyesil, canli, guclu bitkiler. Kanyonun cevresinde yerustunde su yok. Suyun yeraltindan akmaya devam ettigi yerler uzerindeki agaclardan belli oluyor: kirmizi toprak uzerinde kivrila kivrila uzanan bir bitki nehri. Bu kucuk ve dar bitki diliminden baska goz alabildigine kirac toprak, kisa cali ve toz. 40-50 kilometrelik bir alan icinde hicbir bina yok. Kanyon bu issizligin ortasinda oldugundan daha da buyuk duruyor. Haritaya bakinca Avustralya'lilarin pratik ve duz dusunen insanlar oldugu izlenimini ediniyorsunuz. Haritadaki bzi cografi sekillerin isimlerin soyle: “Takdire Sayan dag” , “Issiz” siradaglar, “Arada bir gorulen” nehir, 70 mil kumsali, 80 mil kumsali, 90 mil kumsali ( hayir 100 mil kumsali yok), “Umutsuz” gol, “Camur tanki” kasabasi. Kings Canyon'da da bu gelenege uyarak arkadaki vadiye “arka vadi” adi verilmis.

Arka vadinn en ust noktasinda cokuyorum, o kadar yoldan sonra ayaklarim kalkmayi reddediyor. Ben otururken milli park gorevlilerinden biri soylene soylene gelip yakinimdaki bir kayaya yon gosteren oklardan cakmaya basliyor. “ Birisi kaybodugu icin mi yeni isaretleme koyuyorsunuz?” diyorum.
“ Hayir, turistler hediyelik esya olarak bunlari sokuyorlar. Nasil yapiyorlar anlamadim, ben sokmeye kalktim. Imkansiz. Ama sokuyorlar iste. Arkalarindan gelenler yanlis yone sapiyor, bunlari sokenlerde hic beyin hucresi yok. Hic mi dusunmuyorlar?”
Soylene soylene isini yapiyor. Soruyorum “ Hediyelik esya sokumu disinda turistlerle ilgili sorununuz var mi?
“ Bir suru var. Insanlar sorun makinasi, burada bile kacis yok.” Gozleriyle etrafi arastirip kisa dikenli bir caliyi gosteriyor. “ Aborjinlerin kullandigi bir suru ilac bitkisi var, tabi baska amacla kullanilan da. Mesela su bitki esrar gibi, hangi yapraklardan ne kadar yiyecegini bilirsen ayni etkiyi yapar. Yalniz etkisindeyken herseyden uc-dort tane gorursun, oturman lazim, yurursen dusup bir yerini kirarsin. Gecen ay iki Fransiz turist bu parkta kanyonun tepesinde bu bitkilerden yemisler, tabi birden kanyon sayisi dorde cikiyor. Kanyonun ust koseleri 125 metre yuksekliginde, dort ayri patika gorurken yanlis birine girme sansin %75. Sans eseri bizim park gorevli arkadaslardan biri garip davrandiklari icin yanlarina gitmiste baslarina bir sey gelmedi.”
“ Ilginc. Peki bitkinin etkisini sen denedin mi?”
Gulerek cevap veriyor.
“ Park koruculari yapmaz oyle sey. Ama bilmek lazim tabi, yoksa turistlere nasil kullanma bunu dersin? Tabi park koruculari yapmaz.”

Parktan gun batiminda ayrilip geceyi yakindaki Yulara'da geciriyorum. Yulara, bu issiz bolgeye gelen turistlere hizmet etmek icin kurulmus bir yer. Turistlerle nufusunun besbine ciktigi oluyormus. Yulara o kadar sapa bir yerdeki elektrigini kendi jeneratorunden uretiyor, milli sebekeye baglanmasi icin cok uzun bir hat gerekiyor ve besbin kisi icin degmez deyip yapmamislar. Outback'teki cogu kasabanin elektrigi jeneratorden zaten. Yulara'da geceligi 340 dolarlik bes yildizli otelden 15 dolarlik acik kamp yerine kadar butun butcelere uygun konaklama imkani bulmak mumkun. Kamp yerini tecih ediyorum. Gece sicaklik sifirin altina iniyor, uyku tulumu icinde sorun yok. Sabaha uyandigimda bir eksiklik var, sanirim ayaklarimi arabada falan bir yerlerde unuttum , uyku tulumu icinde olduklarini zannetmiyorum. Tulumdan cikiyorum, iyi haber ayaklarim yerinde, kotu haber acik mavi renkteler, gece sandigimdan daha sogukmus. Arabanin isiticisini en yuksege getirip gun dogumu icin Uluru'ya dogru suruyorum.

Uluru'yu birden karsinizda bulup sasirma sansiniz yok. Gun dogumundan az once bile silueti kilometrelerce oteden butun heybeti ile karsiniza cikiyor, ufukta yavas yavas buyuyor. Uluru, dunyadaki en buyuk tek parca kaya. Diger ulkelerde gorebileceklerinizden farkli. Avustralya'nin simgelerinden biri, turist brosurlerinde Uluru fotografi olmazda olmazlardan.

Uluru, Avustralya'da yasayan 250 kadar Aborjin kabilesinden 5'i icin kutsal bir oneme sahip, digerleri icin bir sey ifade etmiyor. Bes kabile ise kendilerinin ortaya cikislarini, goclerini, efsanelerini kayaya addetmisler. Kayanin yuzundeki her magaranin, her rengin, her bozulmanin Aborjinler icin bir anlami ve dolayisiyla bir hikayesi var. Aborjinler Uluru'yu kutsal saydiklari icin uzerine tirmanilmasini istemiyorlar, milli parki yoneten devlet ise “parayi veren dudugu calar” dusuncesinde: kayaya tirmanmak icin gelen turistlerin kacmasindan urktukleri icin su anda tirmanmak serbest. Ancak Uluru'daki Aborjin kultur merkezinde ve bilgi panolarinda niye kayaya tirmanilmamasi gerektigi anlatiliyor, hatta “ Uluru'ya geldim ama kayaya tirmanmadim” tisortleri satiliyor. Bir sey yapmadan iyi bir sey yapmis oluyorsunuz, iyi bir taktik. Belki dort-bes sene sonra herkes tirmanmanin iyi bir sey oldugu fikrine katilinca tirmanis yasaklanabilir.

Uluru'nun cevresindeki kirac arazide yaklasik yedi kilometre yuruyerek kayanin cevresinde dolasiyorum. Bu kadar yakindan buyusu bozuluyor, alelade bir tas haline geliyor. icimden “ Uluru, seni uzaktan sevmek asklarin en guzeli diyorum”. Sonrada adalardan bir yar geliyor, kalamista dolasiyoruz, camlicaya cikiyoruz derken sarkilarla Istanbul turumun sonu ile Uluru turunun sonu ayni ana denk geliyor. Simdi yakindaki Kata Tjuta'ya geciyorum.

Aborjin adiyla Kata Tjuta yada Ingilizce adiyla Olgas, Krallar Vadisi gibi genis bir yuzeye yayilmis kayalik bir alan. Kendime verdigim konserin ikinci bolumune burada devam ediyorum. Sarkilari soylerken bilmedigim yerler gelince bildigim yerleri tekrar ediyorum, boylece tek kelimelik onlarca sarki ortaya cikiyor, bu yetenekle pop sarki yazari bile olurum. Ama once onumdeki “ruzgarlar vadisi”nin sonunu gormem lazim. Vadinin isminin neden ruzgarlar oldugunu ayaklarim yerden kesilmesin diye agaclara tutunarak tirmanirken dusunuyorum. Derin ve gorkemli vadinin icinde govdeleri son yangindan dolayi siyahlasmis agaclarin arasindan gecerek, dik ama uzerinde yurunebilir buyuk kayalara tirmanarak ve kuru dere yataklarinin uzerinden atlayarak uc saat kadar yuruyurum. Bu keyifli yuruyus boyunca sadece bir kisi ile karsilasiyorum. Arabaya donunce biraz dinlenip gun batimini gormek icin yeniden Uluru'ya gidiyorum.

Gormeye deger yerlerin guzel gorulmek icin illa da gun batimi ya da gun dogumuna ihtiyaci olmadigini dusunuyorum.Uluru'nun gun batiminda ya da dogumunda cok etkileyici gozuktugunun soylenmesini Uluru'nun aslinda o kadar da etkileyici olmamasina bagladim. Tabi bu beni gun dogumu ve batiminin ikisine birden gitmekten alikoymadi. Benim icin esas seyredilecek olan gun batimini seyretmeye gelenlerdeki “gun batiminda Uluru hayranligi oldu. Gun batimi seyredilmesi icn yapilan ozel park yerine sadece otobusler girebiliyor, biraz daha ileri parkedip yuruyorum. Zannedersem Yulara'da kalan herkes otobuslere dolusup buraya gelmis: 80-100 civari otobus parkta yerlerini almis. Hemen otobuslerin onune kurulan masalarda sampanya ve cerezler ikrami yapiliyor. Herkesin derdi Uluru'yu gun batiminda en iyi sekilde fotograflamak oldugu icin parki ceviren citin onunde yer kapma telasi var. Geride kalanlar uzgun onde olanlar sevincli, ayni kareyi -dijital kameralar sagolsun- tekrar tekrar cekip duruyorlar. Ozellikle erkekler bu konuda iddiali, fotograf cekmek icin parktaki en yuksek noktayi kapmaya ugrasiyorlar. Birbirlerine kibar kibar gulumseyip sonra omuzluyorlar. Seyretmesi eglenceli. Tabi gelmisken bende bos durmuyorum, zira rehber kitabima gore “ gun batiminda Uluru'daki renk degisimleri dunyanin baska hicbir yerinde bulunmaz”. Ne yani, eksik mi kalayim? Hem birbirimizi omuzlayip spor yapmak icinde iyi bir firsat. Gunes son isiklarini verip alacakaranlik basinca otobusler masalarini kaldirmaya basliyor, fotograf cekenlerde son bir poz daha cekip gun batiminda cektikleri fotograf sayisini yuze tamamlayip otobuslerine donuyorlar.

Gecelemek icin Yulara'ya donuyorum. Uyku tulumunun dun aksamki performansindan sonra bu kez tedbirimi aliyorum: uc cift corap giyiyorum. Sanki ayakkabimlarim halen ayagimdaymiscasina sicak uykuya daliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google, Blogger yada OpenID hesabınızla girerek yorum bırakabilirsiniz. Spam yorumları siliyorum, gireceğiniz dış linkler takip edilemez. Teşekkürler

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...