Lagos ( Nijerya)

Sıcaklık en az 30 derece, arabada havalandırma yok ve camları açmam yasak. İleriye doğru bakıyorum, yoğun eksoz tabakası ancak bir kaç kilometre ötemi görmeme izin veriyor; her yer araba ve trafik kımıldayacak gibi değil.

Siren sesi diğer arabaların kornalarını bastırıyor, tamamıyla durmuş olan trafikte kendimize yol açarak ilerliyoruz. Önümüzde bize eşlik eden beyaz açık kasalı Toyota dört çekerle aramızda en fazla bir metre mesafe olmasına özen gösteriyoruz, Toyota şoförünün aynadaki terli yüzü ve arka camlardan dışarı çıkmış iki tüfek namlusu gözüküyor. Trafik hafif kıpırdıyor, Toyota birden boşluğu bulup sola dalıyor, aramıza siyah bir araba girmeye çalışıyor. Toyota'nın arka koltuğundan bir baş dışarı uzanıyor, koyu renkli üniforması alaca karanlıkta zor seçiliyor. Araya giren araca bağırıyor;

- Dur. Orada hemen dur. Heyy.

Siyah araç durmuyor, Toyota'daki üniformalı adam kapıyı hışımla açıp, kendini yola atıyor. Silahının emniyetini açıyor, gecenin karanlığında namludan ateş fışkırıyor.

- Bammmmm, bammmmmm.

DALGA MI GEÇİYOR?

İki hafta kadar önce bir bölüm toplantısına girdik sunum yapacak arkadaşlardan biri gecikince onu beklerken, patronla sohbete daldık. Bana şimdiye kadar çalıştığım en kötü yerin neresi olduğunu sordu. Bende ona 10 sene önce çalıştığım Nijerya'yı anlattım. Neyse toplantı bitti, iki saat sonra patron gelip hafif gülerek Nijerya'da yeni proje aldığımızı ve bazı sorunların olduğunu bir gidip bakmamı söylediğinde dalga geçiyor sandım, ciddi adamdır halbuki.

Okulu bitirip çalışmaya başlayalı henüz 6 ay falan olmuştu, o zamanki müdürüm telefon edip " Haftaya Nijerya`ya gitmen lazım, aşı olman lazım mı git doktora bak" dediğinde ilk iş bir harita bulup ülkenin yerine bakmıştım. 1993 yılının Haziran ayından, Ağustos ortalarına kadar bu karışık Afrika ülkesinin iç bölgelerinde montaj yapmıştık. Ülkede o sıralar seçimler olmuştu ve sonuçların hileli olduğu ileri sürülüyordu, bu yüzden yer yer halk ayaklanmaları vardı. Montaj için çalıştığımız kırsal alanda elektik kesintileri, otel yokluğu, temiz su bulunmaması bir yana en büyük sorun güvenlik idi. Yol kesip adam soyma, saldırı ve kaçırma olaylarının olağan sayıldığı bu ülkede birde seçimlere hile karıştırıldığı haberi çıkınca yerel ayaklanmalar günlük yaşamı daha da zorlaştırmıştı. On sene sonra bir kere daha Nijerya ya yola çıkmadan bir hafızamızı tazeleyelim; Nijerya 120 milyon nüfusu ile Afrika'nın en kalabalık ülkesi, dünyanın altıncı büyük petrol üreticisi ( ama ülke içinde petrol karaborsa), Birleşmiş Milletlere göre dünyada yolsuzlukta bir numara, konuşulan diller bakımından Afrika'nın en karışık ülkelerinden (250 ayrı dil ve 600 lehçe var). Benim 10 günden beri çalıştığım Lagos 16 milyon nüfusu ve sürüsüne bereket yabancı firma temsilcilikleri ile Nijerya'nın ekonomik başkenti. Lagos'ta altyapı sorunları o kadar karışık bir hal almış ki hükümet sorunları düzeltmek yerine yeni bir başkent inşa etmenin daha kolay olacağını düşünmüş ve öyle yapmış, başkent 10-15 sene önce Lagos'tan Abuja'ya taşınmış. Neyse biraz günlük hayata dalalım.

LİSELİM

Lagos'ta trafiğin içinden çıkılmaz hale gelmesi için iki aracın bir araya gelmesi yeterli, hemen yol sıkışır. Bizim şirketin şoförüne burada ehliyet sınavı nasıl oluyor dedim, anlamadı. Normal yollardan ehliyet almak uzun sürdüğü için, bir polis tanıdığına biraz para ve iki fotoyu vermiş bir hafta sonra ehliyeti gelmiş. Trafikte tamamen durmuşken sağda soldaki şoförler yan arabadaki beyaz adamı seyredip eğleniyorlardı, o beyaz adam (yani ben) etraftaki araçlara bakıp " kaç vuruğu var, hangi minibüsün kapısı hangi cins iple tutturulmuş, şu kamyonun kapısı olsa fena olmazmış, tampondaki yazı ne yahu" demekte idi. Taa ki soldaki bir aracın arkasındaki "Liselim" yazısını görene kadar????? Hemen aracı kullanan tipe baktım, bildiğiniz siyah Afrikalı bir bayan kullanmakta. Bir bayanı, hemde Afrikalı bir bayanı arabasının arkasına "Liselim" yazmaya iten sosyal, ekonomik ve ailevi durumları düşündüm. İşin içinden çıkamadım. Şoföre sordum. Ne yazdığını anlamadığını söyledi, durumu açıklayamadı. Ofise dönünce oradaki Türk arkadaşlara heyecanla "Liselim" olayını anlattım. Onlarda kendi "Canısı" ve "Fenerbahçem Şampiyon" vakalarını anlattılar, sonrada durumu aydınlattılar: Nijerya Almanya'dan kullanılmış araba ithal etmekte imiş, bizim gurbetçilerin arabaları bir şekilde buranın yolunu bulmuş, yoksa Afrika'da henüz Türk kültürünü kimse taklit etmeye çalışmıyormuş.

KARARLILIK ABİDESİ

Nijerya 1960'ta İngilizlerden bağımsızlığını kazandıktan sonra her üç-dört senede bir darbe yaşamış. O ara kim genelkurmay başkanı olursa eski cumhurbaşkanını tutuklayıp yerine geçmiş ta ki ondan sonraki genelkurmay başkanı onu tutuklayana kadar. 1995'ten sonra darbe olmamış, kendilerinin de anlamakta zorluk çektiği bir kararlılık durumuna girmişler. Herkes kendi kabilesinin adamını yönetimde görmek istediği için ve her gelende milleti göz göre göre soyduğu için çok sık ayaklanmalar çıkmakta. Benim burada geçirdiğim 10 gün boyunca Port Harcourt'ta iki kez, Kano ve Igbe bölgelerinde ise birer ayaklanma çıktı, Pazartesi genel grev var. Bütün bunların yanında kararlılık abidesi olarak duran ve hiç bozulmayan kurumlar da var; bunlardan biri benim otele çok yakın: o bir trafik lambası, 10 günden beri kırmızı yanıyor, hiç değişmiyor, kimse onu takmıyor mu yoksa o kimseyi takmıyor mu karar veremedim ama daima kırmızı, bizim araba şoförüne göre onu geçen sene boyunca hiç yeşil görmemiş. Burada bazı şeylere güvenebileceğinizi bilmek gerçekten rahatlatıcı.

FAKİR OLMAK PAHALI BE KARDEŞİM

Afrika ülkeleri genelde fakir olduğundan ucuz olmasını beklersiniz ama kesinlikle değil. Altyapı tam olmadığından evde alıştığımız standartlara yakın yaşayabilmek burada bazen çok pahalı olabiliyor; elektrik her gün 5-6 saat kesiliyor, ofiste bilgisayarlar çalışsın hemde sıcakta pişmeyelim dersen jeneratör lazım, otelde bile su kırmızı renkli aktığı için diş fırçalamak için su almanız lazım (yada ishal olmanız), sokakta tek başınıza yürümek tehlikeli çünkü beyaz olduğunuz için sizde para olacağını düşünüp gelen dilencisi, satıcısı, soyguncusu ile başa çıkmanız zor, sokakta yemek yerseniz 1 dolar falan tutuyor ama temizlik diye bir şey yok ( yine ishal olayı karşımızda), illa midem bozulmasın derseniz batılı tarzda yemek hazırlayan bir yerde yemeniz lazım onlarda pahalı. Yani fakir Afrika'da çalışmak gerçekten çok pahalı.

Burayı iş dışında ziyaret eden pek adam yok (yani aklı başındayken). Nijerya2da çalışırken en büyük önceliğiniz güvenlik oluyor, Lagos'un en güvenli bilinen bölgesi Victoria Island ; burası ana karaya 14 kilometrelik bir köprü ile bağlanmış. Birçok yabancı şirket burada, yani beyaz adam bölgesi. Bu da doğal olarak fiyatları yukarı çekmiş, hani bir gün buraya gelirseniz falan otelin geceliği 230 dolar + kahvaltı ve yemekler (üç öğünü otelde yerseniz 100 USD falan tutuyor). Bir polis memurunun 60 dolar bir şoförün 100 dolar kadar maaş aldığını düşününce bir zenci olarak canım birden beyaz soymak istedi. Yani soyulsam adamlara hak verecem, ama bizim şirket işi sağlama alıyor güvenlik olmadan adım attırmıyor. Bazen durumu abartıyorlar ama ne yapalım?

Bütün bunlara rağmen Nijerya'da iş yapılır; bir kısım insanda çok para var, ülkede birçok mal ve hizmet yok veya çok pahalı. Buraya malzeme satan Türklerle karsılaştım, çok memnunlar; kar oranları tavanı delmiş.

HAVAALANINDAN TRANSFER

- Dur. Orada hemen dur. Heyy.

Siyah araç durmuyor, Toyota'daki üniformalı adam kapıyı hışımla açıp, kendini yola atıyor. Silahının emniyetini açıyor, gecenin karanlığında namludan ateş fışkırıyor.

- Bammmmm, bammmmmm.

İki el ateş sesi. Ne yaptı bu herif?? Siyah arabanın şoförünü görmüyorum, ne oldu?? Etraftaki araçlardaki insanlar donmuş durumdalar hareketsiz bize bakıyorlar. Üniformalı adam siyah arabaya koşuyor ve hızla arabanın ön camına vuruyor. Arabanın şoförü halen gözükmüyor.

- Şimdi hemen ikile buradan, hadi.

Siyah arabadaki adam yattığı araba koltuğundan doğruluyor ve direksiyonu sağa kırıp Toyota ile aramızdan çıkıyor. Üniformalı elindeki otomatik tüfeği tek eliyle tutuyor, dişlerinin arasından ıslığa benzer bir ses çıkarıp, bizim şoförüne sertçe "gel" diye işaret ediyor. Sonrada Toyota'nın kasasına atlıyor. Telsizini ağzına oturuyor, bizim arabanın on koltuğundaki adamın telsizi hışırdıyor.

- " Hedef sağlam mi?"
- "Sorun yok, hedef iyi , devam"

Havaalanından beri benim öteki adım "hedef", iki haftalık bir iş gezisi için ne güzel bir başlangıç değil mi? Bunlar bizim şirketin misafirlerini havaalanından otele transfer için anlaştığı özel güvenlik şirketinden, otele gidince öndeki adam teşekkür ediyor , "bugün trafik çok sıkıştığı için normalden biraz daha tetiktelermiş , geçenlerde aynı yerde 6 batılı kaçırılmış birde benim için uğraşmayalım demişler, o kadar".

Bu geziden sonra Nijerya'ya en yirmi kere daha gittim. Neler gördüm, neler öğrendim: ikinci bölüm yakında.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google, Blogger yada OpenID hesabınızla girerek yorum bırakabilirsiniz. Spam yorumları siliyorum, gireceğiniz dış linkler takip edilemez. Teşekkürler

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...