Lesoto : Afrika'nin En Yuksek Ulkesi

Daha önce iki saatliğine bir kere ata binmiştim, her tarafım tutulmuştu. Şimdiyse Lesoto'nun ücra bir kesiminde bulunan bir çağlayanı görmek için at sırtındayım, yola çıkalı iki saat kadar oldu, nazik yerlerim acımaya başladı bile! Üstelik bu yolculuk iki gün sürecek." Türk milleti çabuk unutur" diyenler doğru olabilir mi acaba? Neyse bunları bırakıp Lesoto'yu anlatayım biraz.

Lesoto her taraftan Güney Afrika ile çevrili olan, dağlık (en alçak yeri denizden 1600m yukarıda), kendi halinde bir krallık. Nüfusu 2.1 milyon ve ürettikleri pek bir şey yok, işşizlik %50' lerde, en önemli iki gelir kaynakları: Güney Afrika'ya çalışma gönderdikleri işçiler ve doğa turizmi. Lesoto'nun doğal güzelliklerini dergilerde birkaç kez okumuştum. Uygun bir zaman geldiğinde görmek istiyordum, sonunda Mayıs ayinin ortalarına doğru kendimi Lesoto büyükelçiliği kapısında buldum. Elli dolar karşılığında vizemi ayni gün içinde aldım.

BAŞKENT MASERU

Güney Afrika sınırında görevli pasaportumuza dahi bakmadan geç işareti yapıyor, Lesoto gümrüğünde de görevliler hemen işlemlerimizi bitiriyor Lesoto'nun en kalabalık şehri ve başkenti Maseru'ya dalıyoruz. Yolun her iki tarafında bir sürü seyyar satıcı gelen araba ve minibüslere aklınıza ne gelirse satmaya çalışıyor. Kalabalıktan zorlukla sıyrılıp şehir merkezine doğru sürüyoruz. Eskiden Güney Afrika'dan buraya otobüs seferleri varmış, şimdilerde sadece minibüsler geliyor ama kısa mesafelerden değil. Örneğin Johannesburg (450 km)' tan buraya her an minibüs bulmak mümkün çünkü oradaki madenlerde yaklaşık 60,000 Lesoto'lu çalışıyor. Madenlerde para ödeme günleri her ayın son Cuma sabahı. Parayı alan gurbetçi madencilerin ilk yaptıkları Maseru'ya bir minibüse atlayıp, sonra paraları bitene kadar içmek onun için biz yola çıkmadan önce Maseru'yu bilenler " ayın son Cuma"sı dışında ne zaman isterseniz gidebileceğiniz bir yer olarak tanımladılar. Perşembe günü girdiğimiz şehir büyükçe bir kasaba görünümünde. Sokaklarda takım elbiseli, tişörtlü ve battaniyeli bir kalabalık var. Lesotolular bildiğimiz battaniyeyi günlük bir giysi olarak kullanıyorlar. Ülkeye ilk battaniye 1860'ta İngilizler tarafından getirilmiş, o zamana kadar hayvan derisinden giysiler kullanılıyormuş. Battaniye Lesoto'ya girdikten sonra halk çok çabuk benimsemiş, bugünde hemen herkes battaniyeyi günlük giysi olarak kullanıyor. Eski bir Lesoto sözü " Battaniyesi ve çakısı olan tek başına yaşayabilir, çünkü asla aç kalmaz ve üşümez" diyor ki, bir çok Lesotolu bugünde bu söze göre yaşıyor. Battaniye işinden en çok kim mi kar ediyor, benim gördüğüm kadarıyla Uşaklılar! Bundan 10 sene kadar önce Güney Afrika'ya gelip iş kurmuş Uşak merkezli bir sürü küçük dokuma firması bölgede faaliyette, mağazalarda rafları İstanbul, Bodrum, Gül markalı battaniyeler süslüyor. Sokakta battaniyeden sonra en fazla rastlanan giysi ise tulum ve altına lastik çizme. Sanki herkes sözleşmiş gibi mavi yada turuncu tulumlarla ortalıkta, çizmeler ise illaki siyah.

Maseru'dan ayrılıp iki saat uzaklıkta kalacağımız yere, Malealea Lodge'a doğru yola çıkıyoruz. Yol fena değil ama çok virajlı, arada polis barikatları var. Bir barikattaki polisler servislerinin gelmediğini bizi köylerine bırakıp bırakamayacağımız soruyorlar, onları da alıp devam ediyoruz. Yolda bize biraz Lesoto'yu anlatıyorlar, ikisi de burada yasamaktan şikayetçi; "ülkemizde sadece dağlar ve toz var, Türkiye neresi , oraya nasıl yerleşiriz" diyorlar. Türkiye'nin nerede olduğunu bile bilmeden yerleşmek istemelerini saflıklarına yada buradaki yaşamdan çok sıkılmış olmalarına veriyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google, Blogger yada OpenID hesabınızla girerek yorum bırakabilirsiniz. Spam yorumları siliyorum, gireceğiniz dış linkler takip edilemez. Teşekkürler

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...