Size karşı yapılmasını istemezsiniz: Yeni Zelanda'nın "Haka" Dansı

Yeni Zelanda'nın yerli halkı olan Maori'lerin kendilerine özgü bir dansları var: Haka.  Haka dansı misafir karşılamak ya da  sadece eğlenmek için yapılabilindiği gibi savaşa giderken de yapılabiliniyor.

Yeni Zelanda'nın rugby takımı 1888 yılından beri her maçına Haka dansı yaparak başlıyor. Seyredince göreceksiniz: bu dansın maç başlamadan önce size yapılmasını istemezsiniz. Dans yukarıdaki videonun34 saniyesinde başlıyor, karşıdaki takımın yüzlerindeki ifade korku,ilgi, "kaçmam lazım, şimdiii" karışımı bir şey...

Midem çelik gibi diyenlere: Kızarmış "Mars" ve Kızarmış "Oreo"

Gezerken tatma şansına sahip olduğum ama "bir daha tatmasam da olur " dediğim iki lezzet var ki evlere şenlik: 

Birincisi, Buffalo, Nwe York'ta yapılan bir tatlı: "Yağda Kızarmış Oreo". Oreo, küçük Çokoprens gibi bir şey: iki bisküvi arasında çikolata var. İşte bunu bir de ekmek kırıntılarına bulayıp yağda kızartırsanız alın sizi 2 gün tok tutacak bir tatlı. Buffalo, New York'a uğrarsanız denemeden de geçebilirsiniz.


İskoç mutfağının mide düşmanı ise Mars çikolatasının yağ, un , ekmek karışımıyla kızartılmasıyla elde ediliyor. İyice raydan çıkmış olanlar Mars kızartmada hayvan yağı da kullanabilirler. Glasgow caddelerinde rastlarsanız deneyin, cidden unutamayacaksınız :)



Kuzulu şelaleleri, Kırklareli

Önceki hafta Kırıklareli'ndeydim. Kuzenim Ferdi'ye "güzel bir yere gidelim, ama yakın olsun" diye rica ettim, kırkbeş dakika sonra Kuzulu şelalesinde keyif yapıyorduk. Bugünkü yazı ve fotoğraflar da Ferdi'den, kendisinin Trakya'daki gezilesi yerler üzerine diğer fotoğraflarını görmek ve yazılarını okumak isteyenler www.trakyayigeziyorum.com  'a uğrayabilirler.

==========================================


































Kırklareli’de Cehennem Şaleleri’ne (Vize ilçesinin Kızılağaç köyü tarafında) alternatif, görülmesinde yararı olan bir diğer şelale Kuzulu Köyü mevkiinde bulunuyor.

Kırklareli ilinin Merkez ilçesine bağlı Kuzulu Köyü’ne gitme sebebimizi;  buradaki “Doğal ve bakir bitki örtüsünü defalarca keşfetmek” olarak tanımlayabiliriz. Hal böyle olunca özellikle bahar ve yaz aylarında burasının görülmesi, insanın ruh hali açısından son derece olumlu sonuçlar doğurabilir…

Kırklareli merkezden Kofçaz Yolu üzerine çıkıyor yaklaşık 1 kilometre sonra da, sağ tarafımızda “Kuzulu” tabelasını görüyoruz. Buradan 17 kilometrelik yolculuğumuzun tadını çıkarmaya artık başlayabiliriz. Yol üstünde durup Karakoç ve Ahmetçe köylerinde çay molası verebileceğiniz gibi, direkt olarak Kuzulu köyünde de köy havasının tadını çıkarabilirsiniz.

















Köy kahvehanelerinden oluşan meydana varır varmaz aracımızın direksiyonunu bu kez sola kırıyor ve bizi şelalelere götürecek olan patikaya giriş yapıyoruz. Tarım ve hayvancılıkla geçinen köy halkının misafirperverliği burada devreye giriyor ve şelale yolu hakkında detaylı bilgiler alıyoruz;
Öncelikle yol bir yerden sonra araçla gidilmesine müsaade etmeyecek kadar engebeli… Aslında güzel havanın da tadını çıkarmak adına aracınızı köyde uygun bir yere park edebilir ve “tabana kuvvet” diyerek (yaklaşık 2-2,5 kilometreyi gözden çıkarın) yollara düşebilirsiniz… Bunun yanı sıra aynı patika üzerinde bir dağ bisikleti ile de keyifli bir yolculuk geçirebilirsiniz… Öyle ya da böyle bir yerden sonra yürümek zorunda kalıyorsunuz…  Ancak otomobil ile yolculuklarda dikkatli olunmasında fayda var. Özellikle kış aylarında yağmurdan sonra yol aşırı derecede çamurlu olabiliyor… Bu duruma uygunsuz araçların yola saplanması mümkün. Önlem alınmasında yarar var!

Yol üzerinde su sesine doğru yavaş yavaş ilerlerken, onlarca çeşit kuş cıvıltısını aynı anda dinleme imkânına sahip olabilirsiniz. Yolda rastlayacağınız iki küçük taş köprünün altından Istranca sularının aktığını gördüğünüzde ilkinden araçla geçebilirken, ikincisinde artık aracınızı uygun bir yere bırakmak gerektiğini anlayacaksınız.  

Artık yürüyoruz… Yürüyüş esnasında etraftan da tedarik edebileceğiniz uzun bir sopa veya dal parçasının elinizde olmasında fayda var. Özellikle uzun otların arasına girerken, çeşitli canlılardan (yılan, kertenkele vs…) kendinizi korumak adına bu dal parçası işinize yarayacaktır.

Su sesi giderek yaklaşıyor… Bahsi geçen köprüyü geçtikten hemen sonra sol tarafta ilk şelalemizi görüyoruz. Adeta yeşil bir örtü çeken ağaçların ardındaki bu güzelliği izledikten sonra, ıssız bir ağılın (Koyun, keçi vb. hayvanların barındığı etrafı çevrili üstü açık veya yarı kapalı korunak) etrafını dolanıyor ve vadinin üst kısmına ulaşıyoruz. Bu arada yol üzerinde köy halkından birkaç kişiye rastlamak da mümkün… Doğru yolda olduğunuzu onlara da taahhüt ettirebilirsiniz…

Hemen sağ tarafımızdaki su sesini takip ediyor ve adeta minyatür bir Pamukkale ile karşı karşıya kalıyoruz. Küçük bir mağara girişinin de yer aldığı bölgede ayakkabılarınızı çıkarıp su içerisinde rahatlıkla gezebilir, suyun aşağıya doğru inen kısmından şelaleyi hayranlıkla izleyebilirsiniz.

Şimdi bir yarım saat Kuzulu şelalelerinin tadını çıkarın... Ama en önemlisi devam eden patikadan daha da yukarı çıkarsanız muhteşem bir manzarayı da görme şansına da sahip olacaksınız… Benden söylemesi…

Niğde

Niğde, İç Anadolu'nun küçük illerinden biri. Zamanında büyükmüş ama 1950'lerde ilk önce Nevşehir, arkasından 1989'da Aksaray Niğde'den ayrılıp kendi başlarına il olunca geriye bugünün küçük ili kalmış.

Niğde merkezinde sosyal hayatın çoğu gençlerin akşamları bir aşağı bir yukarı turladıkları ve "Mecburiyet caddesi" adını taktıkları Dr. Sami Yağız caddesinde geçiyor. Özellikle caddenin sonuna doğru ( Atatürk caddesine bağlanan köşe civarı) gençlere yönelik kafe ve mağaza sayısı artıyor. Niğde üniversitesinin  yerel ekonomiyi ve sosyal hayatı canlandırdığı çok açık.

Niğde merkezde Selçuklu eserleri dikkati çekiyor. Ziraat bankasının yanındaki parktan gidilen 1312 yılında yapılmış Hüdavent Hatun türbesi bunlardan biri. Türbenin çevresi park ve çay bahçesi olarak düzenlenmiş.
Şehri yukarıdan görmek için Hüdavent Hatun türbesinden 180 derece dönüp ters yöne yürürsek 10 dakika sonra Niğde kalesine varırız. Kalenin bir köşesinde 1902'de yapılmış saat kulesi var, onun dibi yine çay bahçesi.

Kalenin arkasındaki parktan aşağı doğru yürürken İlhanlı devleti zamanında yapılmış Sungur bey camiinin yanından geçiyoruz. Buradan yine merkeze dönüyoruz, akşam yemeği vakti yaklaştı bile.

Niğde'nin nesi ünlü derseniz 1) " Geçti Bor'un pazarı ( Bor= Niğde merkezine 17 km mesafedeki ilçe) sür eşeğini Niğde'ye  " sözü , 2) elma'sı , 3) patatesi ve 4) Niğde gazozu derim. Hazır yemeğe oturmuşken  bir Niğde gazozunu da ben açayım. Akşam yemeği sonrası da yerel geleneği bozmadan mecburiyet caddesine...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...