Arkadaşım Hakan Saylan bu aralar Batı Afrika'da Gana'da çalışıyor. Timsah yakalamaktan vakit bulduğu zamanlar Gana'da yaşadıklarını özetleyip yazıyor. Hakan'ın Gana üzerine yazdığı dört yazıyı hadi beraber takip edelim.
Gana Günlükleri 1/4
Yazan: Hakan Saylan
Eveeet, 6 aylık sıla hasreti 10 günlük Türkiye ziyareti ile bitmedi bitmez, çoluğa çocuğa-anaya abaya-eşe dosta kardeşe arkadaşa doyum olmaz ama düştük gene yollara. Bu sefer durak Gana. Afrikanın hem kuzey hem de güneydeki en uç noktalarını görme fırsatım olmuştu ama ortası ilk olacak. Hadi bakalım hayırlısı. 2 kolda 2’şerden 4 aşının şişlikleri ve sıtma ilaçların sayılamayacak kadar çok yan etkilerini okumanın getirdiği tereddütlerle bindik uçağa. Önce Lagos sonra ver elini Akra.
Otel yüksek beklentim olmadığı için pek de fena değil. Bizdeki 2 yıldızlık oteller ayarında ama fiyatı İstanbul’un boğaz kenarı otelleri ile yarışır. Gana da petrol yataklarının yenilerde keşfedilmesi ile birlikte iştahı kabaran yabancı şirketlerin burada üstlenmesinin bu uçuk fiyatlarda payı büyük. Petrol konusu o kadar yeni ki ilk büyük sevkiyatlarını geçen ay yapmışlar parası da daha yeni ellerine geçecek. Libya-Sudan-Irak velhasılı petrolü olup da başka da gücü olmayan ülkelerin başına gelenler umarım bu ülkenin mutlu insanlarına da olmaz. Tüm komşuları (Fildişi Sahilleri, Burkina Faso, Togo) iç karışıklar içindeyken tam ortada Afrikanın belki de tek işleyen demokrasisi altında Hristiyanı-Müslümanı-Kabile inancı ile yuvarlanıp giden bu insanlara şaşmamak elde değil. 3 kişinin aynı anda sığamayacağı kadar küçük teneke kutudan evlerin arasından şehrin göbeğine süzülen kirden kararmış derelerde yüzen çocukları görünce bu şaşkınlığınız bir kat daha artıyor.
Güler yüzlü dediysem restoran-otel gibi hizmet satılan yerlerde güler yüzlü hizmet beklemeyin, Gana da henüz böyle bir kültür yok. Odanızdaki çalışmayan klimadan yana dert yanmak (dikkat ederseniz şikayet lafını kullanmıyorum bile zira vız gelir tırıs gider) için görevli aramayın boşuna. Restoranda televizyondaki maça dalmış garsonlara sesinizi duyurup da sipariş verirseniz de kendinizi mutlu sayın. Ammaaaa 3 kişi olduğunuz halde nasıl oluyor da 4 odalık fatura olduğunu görevliye anlatmanız pek de mümkün değil (evet evet doğrudur bu da oldu). Misal isminiz MehmetAli ise Ganaya giteyin, giderseniz isminizi değiştirin yoksa Mehmet ve Ali’ye 2 ayrı oda tutmak zorunda kalırsınız.
Neyse bütün bunları okuyup da korkmayın, biliyorum sadece 1 haftaya bu kadar kötü örneğin sığması hayra alamet değil ama içlerinde kötü niyet yok, sizi kazıklamaya da çalışmıyorlar, biraz eğitimsizlik biraz da ağırkanlılıklarından hepsi.
İkinci hafta kuzey bölge müdülüğünü ziyaret ediyoruz Bakım müdürü ile birlikte. Gelmişken gezebildiğimiz kadar baz istasyonu gezelim durumu görelim diyoruz. Karayolları haritasında Kuzey bölgedeki yolların yaklaşık yarısı düz çizgi yarısı ise kesikli çizgi. Kesikli çizgilerin açılamasına baktığımda “Yağışlı mevsimde kullanılamaz” açıklamasını görüyorum. Neyseki 2 aylık kurak mevsim sonrası yağışlar henüz başlamamış. Burkina Faso sınırına çıktıkça yağışlı mevsimde sular altında kalacağından göremeyeceğimiz yerleri görme fırsatı elde ediyoruz. Şöförümüz çok dikkatli, yolun ortasında gezinen eşek, tavuk, domuz, kuzular ve yoldaki çukurlar arasında slalom yapmakla meşgul. Mango ağaçları ve insan boyundaki karınca tümseklerini seyre dalmışken birden yavaşlıyoruz. Ağırlaşan trafikte araçların arasına dalıp tütsülenmiş balık, muz cipsi, fıstık, taze mango satan kızları görüyorum. 1 lira verip (bu arada 1 Gana Cedi’si bugünlerde tamı tamına 1 TLye denk geliyor) nehir köprüsünden geçiyoruz . Bu 2 kere daha tekrarlanıyor. Baz istasyonlarını teftiş ede ede Burkina Faso sınırına varıyoruz. Yerli olan Bakım müdürümüz dost canlısı (“friendly crocodile”) timsahların olduğu Crocodile Point’e 2 dakikalık yolumuz olduğunu istersek götürebileceğini söylüyor, tamam diyoruz.
Masai Mara gibi çılgın akan bir nehir, nehirden geçerken timsahlara yem olan zebralar beklemiyorum tabii ama küçük çaplı durgun bir gölet görünce de hevesim kaçıyor. Kalabalık bir aile ile birlikte tura dahil oluyoruz. Rehberimiz eline 2 horoz alıp göletin kıyısına varıyor, horozları bağırta bağırta sallıyor, yaklaştıkça sahilde güneşlenen ufaklık timsahları farkediyorum. Rehberin ne yaptığını ise horozların hareket ve sesleri ile iştahları kabarıp sahile doğru süzülen irice timsahları görünce anlıyorum. En büyükleri 2 metre ve 150-200 kilo gelir. Rehber fotoğraf çektirmek ister misiniz diyor. Ne yani timsah ile sarmaş dolaş hatıra fotoğrafı mı yani. Tereddütle karışık gülümsüyorum, ne evet ne hayır cevabım. Böylelikle önceliği aileye vermiş oluyoruz. En son ailenin 5 yaşındaki ferdi de fotograf çektirdiğine ve hala kol bacakları yerinde olduğuna göre girilebilir bir risk gibi görünüyor. Önünden çok yaklaşmadığın sürece problem yok diyor ama hayvan bu sağı solu belli olur mu ? Ya da arkamda saklanan başka biri sudan fırlayıp 1 Nisan derse ne olacak ? Israrlara dayanamayıp timsahın üzerinde oturarak ve kuyruğundan çekiştirerek olmak üzere 2 poz verip kazasız belasız tek parça halinde cipe geri dönüyoruz.
Giderken uyukladığım için göremediğim Wale Waleyi dönüş yolunda görüyorum. 5 metrekarelik teneke dükkanlarda bakkaliye ürünleri, meyveler satılıyor, açık havada kesilen saçlar havaya toprağa karışıyor. Taş çatlasın 10 m2 olmayan, topraktan yapılma geleneksel evlerin yuvarlak damları saz benzeri otlarla kapanmış. Gananın gözden ırak bu köşesinde teneke damlı dükkanların önündeki karatahtada okuduğumuza göre Barcelona-Madrid derbisini naklen izleyebileceğiz ama vakit yok, dönüş yolunda 2 istasyonu daha teftiş edip karanlığa kalmadan otele varmamız lazım.
Belliki sabahleyin kanlı canlı olan keçi ateşin üzerine serili tenekede pişiyor, iç organları dahil hepsi burada, istediğinizi alın. Yok biz alıcı değiliz, sadece foto çekip kaçacağız demesek bile niyetimizi anlayan satıcı ısrarından vazgeçiyor. Tam önümüzde istihap haddini aşmış kamyonet, yetmemiş gibi, yığılmış eşyaların üzerine 8-10 tane keçi ve 1 insan sıkıştırmış. Keçiler ayakta dengede gitmeyi öğrenmişler, ani frende yere mi düşerler yoksa boyunlarındaki ipte asılı mı kalırlar orası belli değil. Arkadaki boşluğa sıkıştırılmış inek ise bir bacağını yola doğru sarkıtmış yan yatıyor, keyfi yerinde gibi.
Akşam otele dönüyoruz, havayollarından arıyorlar, yolcu sayısı az olduğu için 18 kişilik pırpır uçaklardan göndereceğiz, sizce OKmi diyerek nazikçe soruyorlar. Başka opsiyonumuz olmadığı için evet diyoruz, saat kaçta kalkacak sorumuza saat 5-6 gibi check-in, 7’ye doğru da kalkarız gibi gayet net cevaplar alıyoruz. Sabah ekenden kalkıp check out yaptırıyoruz, daha doğrusu yaptırmaya çalışıyoruz. 3 kişi olup da nasıl 4 odalık fatura olduğunu ise kimseler çözemiyor. Yarım saat sonra lokal arkadaşın telefonunu bırakıp ayrılıyoruz, uçağı kaçırmamak lazım yoksa 1 gün daha burdayız.
Gana Günlükleri 1/4
Yazan: Hakan Saylan
Eveeet, 6 aylık sıla hasreti 10 günlük Türkiye ziyareti ile bitmedi bitmez, çoluğa çocuğa-anaya abaya-eşe dosta kardeşe arkadaşa doyum olmaz ama düştük gene yollara. Bu sefer durak Gana. Afrikanın hem kuzey hem de güneydeki en uç noktalarını görme fırsatım olmuştu ama ortası ilk olacak. Hadi bakalım hayırlısı. 2 kolda 2’şerden 4 aşının şişlikleri ve sıtma ilaçların sayılamayacak kadar çok yan etkilerini okumanın getirdiği tereddütlerle bindik uçağa. Önce Lagos sonra ver elini Akra.
Otel yüksek beklentim olmadığı için pek de fena değil. Bizdeki 2 yıldızlık oteller ayarında ama fiyatı İstanbul’un boğaz kenarı otelleri ile yarışır. Gana da petrol yataklarının yenilerde keşfedilmesi ile birlikte iştahı kabaran yabancı şirketlerin burada üstlenmesinin bu uçuk fiyatlarda payı büyük. Petrol konusu o kadar yeni ki ilk büyük sevkiyatlarını geçen ay yapmışlar parası da daha yeni ellerine geçecek. Libya-Sudan-Irak velhasılı petrolü olup da başka da gücü olmayan ülkelerin başına gelenler umarım bu ülkenin mutlu insanlarına da olmaz. Tüm komşuları (Fildişi Sahilleri, Burkina Faso, Togo) iç karışıklar içindeyken tam ortada Afrikanın belki de tek işleyen demokrasisi altında Hristiyanı-Müslümanı-Kabile inancı ile yuvarlanıp giden bu insanlara şaşmamak elde değil. 3 kişinin aynı anda sığamayacağı kadar küçük teneke kutudan evlerin arasından şehrin göbeğine süzülen kirden kararmış derelerde yüzen çocukları görünce bu şaşkınlığınız bir kat daha artıyor.
Güler yüzlü dediysem restoran-otel gibi hizmet satılan yerlerde güler yüzlü hizmet beklemeyin, Gana da henüz böyle bir kültür yok. Odanızdaki çalışmayan klimadan yana dert yanmak (dikkat ederseniz şikayet lafını kullanmıyorum bile zira vız gelir tırıs gider) için görevli aramayın boşuna. Restoranda televizyondaki maça dalmış garsonlara sesinizi duyurup da sipariş verirseniz de kendinizi mutlu sayın. Ammaaaa 3 kişi olduğunuz halde nasıl oluyor da 4 odalık fatura olduğunu görevliye anlatmanız pek de mümkün değil (evet evet doğrudur bu da oldu). Misal isminiz MehmetAli ise Ganaya giteyin, giderseniz isminizi değiştirin yoksa Mehmet ve Ali’ye 2 ayrı oda tutmak zorunda kalırsınız.
Neyse bütün bunları okuyup da korkmayın, biliyorum sadece 1 haftaya bu kadar kötü örneğin sığması hayra alamet değil ama içlerinde kötü niyet yok, sizi kazıklamaya da çalışmıyorlar, biraz eğitimsizlik biraz da ağırkanlılıklarından hepsi.
İkinci hafta kuzey bölge müdülüğünü ziyaret ediyoruz Bakım müdürü ile birlikte. Gelmişken gezebildiğimiz kadar baz istasyonu gezelim durumu görelim diyoruz. Karayolları haritasında Kuzey bölgedeki yolların yaklaşık yarısı düz çizgi yarısı ise kesikli çizgi. Kesikli çizgilerin açılamasına baktığımda “Yağışlı mevsimde kullanılamaz” açıklamasını görüyorum. Neyseki 2 aylık kurak mevsim sonrası yağışlar henüz başlamamış. Burkina Faso sınırına çıktıkça yağışlı mevsimde sular altında kalacağından göremeyeceğimiz yerleri görme fırsatı elde ediyoruz. Şöförümüz çok dikkatli, yolun ortasında gezinen eşek, tavuk, domuz, kuzular ve yoldaki çukurlar arasında slalom yapmakla meşgul. Mango ağaçları ve insan boyundaki karınca tümseklerini seyre dalmışken birden yavaşlıyoruz. Ağırlaşan trafikte araçların arasına dalıp tütsülenmiş balık, muz cipsi, fıstık, taze mango satan kızları görüyorum. 1 lira verip (bu arada 1 Gana Cedi’si bugünlerde tamı tamına 1 TLye denk geliyor) nehir köprüsünden geçiyoruz . Bu 2 kere daha tekrarlanıyor. Baz istasyonlarını teftiş ede ede Burkina Faso sınırına varıyoruz. Yerli olan Bakım müdürümüz dost canlısı (“friendly crocodile”) timsahların olduğu Crocodile Point’e 2 dakikalık yolumuz olduğunu istersek götürebileceğini söylüyor, tamam diyoruz.
Masai Mara gibi çılgın akan bir nehir, nehirden geçerken timsahlara yem olan zebralar beklemiyorum tabii ama küçük çaplı durgun bir gölet görünce de hevesim kaçıyor. Kalabalık bir aile ile birlikte tura dahil oluyoruz. Rehberimiz eline 2 horoz alıp göletin kıyısına varıyor, horozları bağırta bağırta sallıyor, yaklaştıkça sahilde güneşlenen ufaklık timsahları farkediyorum. Rehberin ne yaptığını ise horozların hareket ve sesleri ile iştahları kabarıp sahile doğru süzülen irice timsahları görünce anlıyorum. En büyükleri 2 metre ve 150-200 kilo gelir. Rehber fotoğraf çektirmek ister misiniz diyor. Ne yani timsah ile sarmaş dolaş hatıra fotoğrafı mı yani. Tereddütle karışık gülümsüyorum, ne evet ne hayır cevabım. Böylelikle önceliği aileye vermiş oluyoruz. En son ailenin 5 yaşındaki ferdi de fotograf çektirdiğine ve hala kol bacakları yerinde olduğuna göre girilebilir bir risk gibi görünüyor. Önünden çok yaklaşmadığın sürece problem yok diyor ama hayvan bu sağı solu belli olur mu ? Ya da arkamda saklanan başka biri sudan fırlayıp 1 Nisan derse ne olacak ? Israrlara dayanamayıp timsahın üzerinde oturarak ve kuyruğundan çekiştirerek olmak üzere 2 poz verip kazasız belasız tek parça halinde cipe geri dönüyoruz.
Giderken uyukladığım için göremediğim Wale Waleyi dönüş yolunda görüyorum. 5 metrekarelik teneke dükkanlarda bakkaliye ürünleri, meyveler satılıyor, açık havada kesilen saçlar havaya toprağa karışıyor. Taş çatlasın 10 m2 olmayan, topraktan yapılma geleneksel evlerin yuvarlak damları saz benzeri otlarla kapanmış. Gananın gözden ırak bu köşesinde teneke damlı dükkanların önündeki karatahtada okuduğumuza göre Barcelona-Madrid derbisini naklen izleyebileceğiz ama vakit yok, dönüş yolunda 2 istasyonu daha teftiş edip karanlığa kalmadan otele varmamız lazım.
Belliki sabahleyin kanlı canlı olan keçi ateşin üzerine serili tenekede pişiyor, iç organları dahil hepsi burada, istediğinizi alın. Yok biz alıcı değiliz, sadece foto çekip kaçacağız demesek bile niyetimizi anlayan satıcı ısrarından vazgeçiyor. Tam önümüzde istihap haddini aşmış kamyonet, yetmemiş gibi, yığılmış eşyaların üzerine 8-10 tane keçi ve 1 insan sıkıştırmış. Keçiler ayakta dengede gitmeyi öğrenmişler, ani frende yere mi düşerler yoksa boyunlarındaki ipte asılı mı kalırlar orası belli değil. Arkadaki boşluğa sıkıştırılmış inek ise bir bacağını yola doğru sarkıtmış yan yatıyor, keyfi yerinde gibi.
Akşam otele dönüyoruz, havayollarından arıyorlar, yolcu sayısı az olduğu için 18 kişilik pırpır uçaklardan göndereceğiz, sizce OKmi diyerek nazikçe soruyorlar. Başka opsiyonumuz olmadığı için evet diyoruz, saat kaçta kalkacak sorumuza saat 5-6 gibi check-in, 7’ye doğru da kalkarız gibi gayet net cevaplar alıyoruz. Sabah ekenden kalkıp check out yaptırıyoruz, daha doğrusu yaptırmaya çalışıyoruz. 3 kişi olup da nasıl 4 odalık fatura olduğunu ise kimseler çözemiyor. Yarım saat sonra lokal arkadaşın telefonunu bırakıp ayrılıyoruz, uçağı kaçırmamak lazım yoksa 1 gün daha burdayız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google, Blogger yada OpenID hesabınızla girerek yorum bırakabilirsiniz. Spam yorumları siliyorum, gireceğiniz dış linkler takip edilemez. Teşekkürler
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.