Bagan'a gece yaptığım uzun otobüs yolculuğundan iki gün sonra yine otobüse binmeyi istemedim. Neyse ki Bagan'dan Mandalay'a gitmek için üç seçenek daha var: 1) Keyifli seçenek: Tekneyle, 2) İdare eder seçenek: Trenle. 3) Şimdi gerekli değil seçenek: Uçakla.
Bagan'da sorduğum beş ayrı turizm şirketi Mandalay'a kalkan en erken teknenin 2 gün sonra olduğunu ve başka şirkete ait sefer olmadığını ısrarla söyleyince tren biletimi aldım. Aldıktan sonra nehir kenarında dolanırken devlete ait taşıma şirketinin önünden geçerken aslında her gün sefer olduğunu ve mesai saatleri içinde gelmiş olsaydım tekne de yer olduğunu öğrendim. Burma'da şöyle bir durum var: ülkeyi yöneten askeri diktatörlük devlet gelirlerinin çoğunu kendine ayırdığı için halk olabildiğince devlete ait şirketlerden uzak durmaya çalışıyor. Ülkeye tur düzenleyen yabancı turizm şirketleri de genelde devlete ait olmayan yerlerde kalmaya özen gösteriyorlar. Tekne biletini sorduğum şirketler belki de bu sebepten dolayı devlete ait seferleri söylememeyi tercih ettiler (ya da devletin tekne seferlerine bilet sattıklarında kar oranları düşük).
Neyse trene geçelim. Bilet satıcısına trenin kalkış saatini sorduğumda "çoğu zaman 7 civarı" diye cevap verdi. Burma'da seyahat yavaş ve sabır şart. Sabah 6:30 gibi istasyona vardım, tren ise saat sekiz gibi ağır ağır istasyona geldi. Saat 9'u biraz geçe hareket etmiştik.
Tren hareket eder etmez Burma'lıların ilk yaptığı üzerlerine en kalın giysilerini giyip camları sonuna kadar açmak oldu. Sabah dokuzda camlar açıkken ve tren giderken içerisi serin oluyor haliyle. Sonra torbalarından şapkalar falan çıktı takıldı. Camları açmasaydınız olmaz mıydı? Neyse, vardır bir sebebi. Trenin hareketi ile birlikte her 3-4 durakta bir değişen seyyar satıcı ordusu da trene doluverdi. Ne olduğunu tam bilmediğim onlarca çeşit yiyecek geldi gitti, görünüşlerine bakıp lezzetli olduklarına karar kıldıklarımı alıp yedim neydi deseniz hiç fikrim yok.
Tren, sazdan evlerin ve geniş alanların ortasında Mandalay'a doğru yedi saat yol aldı. Trenden görünene göre bölgedeki ortalama bir çiftçinin bütün varlığı sazdan yapma evi, iki öküz ve bir kağnıdan oluşuyor. Fakirlik oldukça fazla. Bagan'ın çöl benzeri bitki örtüsü Mandalay'a yaklaştıkça kahverengiden yeşile dönüşmeye başladı. İstasyonlar daha kalabalık olmaya ve trende satılanlar yiyecekten budist el kitaplarına ve ilaçlara döndü. Trene binip inen onlarca satıcıyı seyrediyordum ki, Mandalay'a varmışız bile.
Bagan'da sorduğum beş ayrı turizm şirketi Mandalay'a kalkan en erken teknenin 2 gün sonra olduğunu ve başka şirkete ait sefer olmadığını ısrarla söyleyince tren biletimi aldım. Aldıktan sonra nehir kenarında dolanırken devlete ait taşıma şirketinin önünden geçerken aslında her gün sefer olduğunu ve mesai saatleri içinde gelmiş olsaydım tekne de yer olduğunu öğrendim. Burma'da şöyle bir durum var: ülkeyi yöneten askeri diktatörlük devlet gelirlerinin çoğunu kendine ayırdığı için halk olabildiğince devlete ait şirketlerden uzak durmaya çalışıyor. Ülkeye tur düzenleyen yabancı turizm şirketleri de genelde devlete ait olmayan yerlerde kalmaya özen gösteriyorlar. Tekne biletini sorduğum şirketler belki de bu sebepten dolayı devlete ait seferleri söylememeyi tercih ettiler (ya da devletin tekne seferlerine bilet sattıklarında kar oranları düşük).
Neyse trene geçelim. Bilet satıcısına trenin kalkış saatini sorduğumda "çoğu zaman 7 civarı" diye cevap verdi. Burma'da seyahat yavaş ve sabır şart. Sabah 6:30 gibi istasyona vardım, tren ise saat sekiz gibi ağır ağır istasyona geldi. Saat 9'u biraz geçe hareket etmiştik.
Tren hareket eder etmez Burma'lıların ilk yaptığı üzerlerine en kalın giysilerini giyip camları sonuna kadar açmak oldu. Sabah dokuzda camlar açıkken ve tren giderken içerisi serin oluyor haliyle. Sonra torbalarından şapkalar falan çıktı takıldı. Camları açmasaydınız olmaz mıydı? Neyse, vardır bir sebebi. Trenin hareketi ile birlikte her 3-4 durakta bir değişen seyyar satıcı ordusu da trene doluverdi. Ne olduğunu tam bilmediğim onlarca çeşit yiyecek geldi gitti, görünüşlerine bakıp lezzetli olduklarına karar kıldıklarımı alıp yedim neydi deseniz hiç fikrim yok.
Tren, sazdan evlerin ve geniş alanların ortasında Mandalay'a doğru yedi saat yol aldı. Trenden görünene göre bölgedeki ortalama bir çiftçinin bütün varlığı sazdan yapma evi, iki öküz ve bir kağnıdan oluşuyor. Fakirlik oldukça fazla. Bagan'ın çöl benzeri bitki örtüsü Mandalay'a yaklaştıkça kahverengiden yeşile dönüşmeye başladı. İstasyonlar daha kalabalık olmaya ve trende satılanlar yiyecekten budist el kitaplarına ve ilaçlara döndü. Trene binip inen onlarca satıcıyı seyrediyordum ki, Mandalay'a varmışız bile.
Dünyayı geziyor olmanızı çok kıskanıyorum.Yazılarınız ve fotoğraflarınız çok başarılı.Bol bol gezin ve biz de sizi izleyelim.Umarım bir gün ben de sizin gibi bir gezi rehberi hazırlayacak kadar gezebilirim.
YanıtlaSilSaygılarımla.