Yeni Zelanda’ya gümrüğünde son yedi günde toprakta yürüyüp yürümediğimi sordular. “Yürüdüm” deyince “hangi ayakkabı ile?” sorusu geldi. Ayağımdakileri gösterince, memur ayakkabının altını büyük bir ciddiyetle inceleyip beni “biyolojik arıtma 5 no’lu kanal”’a yönlendirdi. 5 numaralı kanaldaki memur ayakkabımın altını fırçalamamı seyrettikten sonra ayakkabılarımı giydirip beni içinde dezenfektan olan bir suda yürüttü. Kendimi biyolojik savaş bölgesine girermiş gibi hissettim, oysa altı üstü Yeni Zelanda’ya gelen bir turisttim. Oysa bilmediğim Yeni Zelanda’nın gerçekten biyolojik bir savaşın tam ortasında olduğu idi.
Yeni Zelanda doğayı korumak için “yabancı cinslerin” sayısını azaltmaya çalışıyor. Yabancı cins, ülkede daha önce yaşamayıp Yeni Zelanda yerleşime açıldıktan sonra gelen veya getirilen ve adada doğal düşmanı olmadığı için nüfusları kontrol altına alınamayan hayvan türlerine verilen genel isim. Yeni Zelanda’da 120’den fazla yabancı cins var: fareler, keçiler, atlar, karıncalar, geyikler, köstebekler. Özellikle kemirgenler doğaya ve ürünlere zarar verdiği için hükümet bunları yok etmek için seferber olmuş durumda. Hararetli bir tartışma başlatmak isterseniz sokakta herhangi bir Yeni Zelandalıyı çevirip “1080” deyin yeter. 1080, ülkedeki “yabancı cinsler”in yok edilmesinde kullanılan bir zehir. Tıpkı bizdeki cep telefonları için kurulan baz istasyonlarının etkileri konusunda olduğu gibi 1080 konusunda da Yeni Zelanda halkı birbiriyle uzlaşmayacak iki kampa ayrılmış durumda. Bakalım kim kazanacak: “doğa dengesini bulacaktır” cephesi mi, “ben o doğaya dengesini buldururum” cephesi mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google, Blogger yada OpenID hesabınızla girerek yorum bırakabilirsiniz. Spam yorumları siliyorum, gireceğiniz dış linkler takip edilemez. Teşekkürler
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.