Konuk yazar Murat Ali Oz'den: Borneo Yemekleri

Arkadasimiz Murat Ali Oz 2002 yilinin buyuk kismini Borneo'da calisarak gecirmisti. O zaman Borneo'da gorduklerini arada bize yazmisti. Kota Kinabula'ya gelmeden once kendisinden eski bir yazisini istedim, sagolsun gonderdi. Asagida Murat Ali Oz'den Borneo Yemekleri. Afiyet olsun.

=================================================================

Bir yabanci ülkeye gidecekseniz en büyük probleminiz yemekler oluyor haliyle. Tabi ne bulursa yiyen, hiç ayrım yapmayan, yeni şeyler denemeyi seven biriyseniz o başka. Ama benim gibi
prensibiniz "tanımlayamadığım şeyleri yemem" se epey zorlanacağınız bi hakikat.

Öncelikle buradaki insanların damak tadı çok farklı. Markette beraber gezerken sizin beğendiğiniz şeyleri adamlar beğenmiyor. Onların harika dediği şeylerse gerçekten çok kötü. O yüzden daha zorluk markette başlıyor. 8 aydır burdayım , her markette pul biber aradım ama yok. Ama bunun yerine chili sos son derece meşhur. Peynir nedir bilmiyo bu adamlar. Marketlerin ufak bi köşesinde ithal peynirler var ama çoğu bizim damak tadımıza uygun değil. Mozarella peyniri vs. var. Ama marketin birinde bizim kaşara çok benzeyen bir peynir bulduk Danimarka'dan. Yine aynı yerde bizde de satılan Danimarka beyaz peynirleri var. Onları alıyoruz. Ama sanırım tek müşterisi biziz bu
peynirlerin. ;-)

Taze et bulmak imkansız gibi bişey. Burda tarım da yok, hayvancılık ta. Varsa yoksa tropik meyveler ve tavuk var. Bunu da insanlarin tembelliğine bağlıyorum ben. Sanırım tarımla uğraşamıyorlar ve doğada kendiliğinden ne yetişiyorsa onu yiyorlar. Buraya büyükbaş hayvan
getirmişler Avrupa'dan, uyum sağlayamamış. Sanırım iklimle ilgili. O sebeple bütün et süt vs. Avustralya Yeni Zellanda vs. den geliyor. Çoğu da dondurulmuş. Şöyle bi ağız tadıyla et yiyemiyorsunuz yani.

Pişirmekten vazgeçtim dışarda yiyeyim derseniz başka sorunlar başlıyor. Malezya müslüman bi ülke olarak bilinir, doğru ama %40 oranında da gayri müslim var. Bu sebeple her restoranda yemek mümkün olmuyor. Helal restoran bulacaksınız. Marketlerde de öyle , hemen hemen her ürünün üzerinde helal diye damga var. Muslümanlar bunları alıyor. Olmayanları da belirtiyorlar ( not suitable for muslims ) şeklinde.

Yemek yiyeceğiniz restoranı seçerken öncelikle tabelasına bakacaksınız.

Eğer restoranın görünüşü ve adı resimdeki gibiyse (bismillah restoran) tereddüt etmeden ( dini açıdan diyorum ) yiyebilirsiniz orada. Ama temizlik, hizmet , lezzet konusunda tereddüt her zaman
elden bırakmamanız gereken bir şey olmalı. Zira burası sıcak memleket, herşey açıkta, bizdeki gibi kapalı yerler değil, dolayısıyla mutfağı bulaşıkhaneyi görebiliyorsunuz rahatlıkla. Bazı restoranlar bulaşıkları sokakta yıkıyorlar. Soğuk suyla. Şööle bi akıtıyorlar, bitti . 1-2 aydan sonra alışıyorsunuz artık bunlara. Alışmam derseniz siz bilirsiniz, aç kalırsınız.

Burda her seyin helal olması önemli dedik ya. İşte bakın McDonalds 'taki tabelaya, orda bile helal yazıyor.


McDonalds deyince hemen fast food lardan bahsedelim. Burda gerçekten hayatınızı kurtaran bi faktör. En azından Türkiye de yediğiniz şeylerin aynısını (en azından görüntü olarak ) yiyebiliyorsunuz. Tabi ki etlerin lezzeti çok farklı. Fast food dedim ama sadece tanımlamak
için söylüyorum. Zira burdaki butun fast food restoranları adıyla tam tamına zıt. Bir kasiyer , bir de hamburger hazirlayan adam çalıştırıyorlar. ( en fazla iki ) . Siz kuyruğa giriyorsunuz. Sıra size gelene kadar bekliyorsunuz. Sıra gelince siparisi veriyorsunuz. Kasiyer kasa nın yanındaki mikrofondan içeri bağırıyor. Ve burgeriniz hazırlanmaya başlıyor. Sipariş almadan genelde burger pişirmiyorlar. O yüzden beklemek zorundasınız. Sizinle beraber arkanızdaki sadece bi kola alacak adam da bekliyor. Çünkü sizi yollamadan ikinci müşteriye ne istiyorsunuz diye sormuyorlar. Bazen iki arkadaş gidiyorsunuz. Birinizin siparişini alıyor ve diğerini onlar hazırlanana kadar sormuyor bile. Turkiye deki hızlı tempoya alışan insanlar için işkenceden farksız.

Bizim burdaki burger king de şimdiye kadar gördüğüm en küçükk kız çalışıyor. Boyu siz deyin 120 ben diyeyim 130. Resme bakın, mikrofona bile yetişemiyor. Turkiye ye getirip dizilerde falan oynatmayi düşünüyorum , o kadar sevimli ki, oyuncak bebek gibi geliyor insana.

Fast food lar la ilgili bi iki ufak ayrıntı daha geçip bu konuyu kapatalim. Birinci tercih genelde tavuk burger burdaki insanların, et pek sevmiyorlar. Ayrıca mayonez nedir bilmiyorlar. Burgerlerin içinde var ama ayrıca mayonez isteseniz veremiyorlar. Kimse patates cipsini mayoneze bandırıp yemiyor burda. Ketçap ve en önemlisi chili sos. Ayrıca tuz istiyorsanız yüzünüze anlamamiş gibi bakıyorlar. Tuzu ne yapacak diye düşünuyorlar. Ben de artık vazgeçtim, mayonez ve tuz istemiyorum. Kuala lumpur da petronas kulelerinin altındaki alışveriş merkezinde bir burger king var. Kola bedava :-) Yani bedava değil de ... Kola ya da benzeri içecekleri isteyince size boş bardak veriyorlar. Ortada büfeden kendiniz dolduruyorsunuz. "Free refill", bittikçe doldur , bittikçe doldur, iç , iç , iç ...

Neyse , güne kahvaltıyla başlanır, biz de kahvaltı ile başlayalım. Bizdeki gibi çay , kahve, yanında kızarmış ekmek ,peynir ,zeytin (her ne kadar ben zeytin sevmesem de ) yumurta, sucuk, patates vs. yok burda. Adamlar her öğünde olduğu gibi burda da pilav (pirinç) yiyorlar kahvaltıda. Ben de denedim, pilav üstü tavuk ve et, fena olmuyo aslında ama kahvaltı gibi kahvaltı da değil yani.

Bu resimdeki pasta, yani makarna, curry soslu. Görünüş felaket, adamlar bunu kahvaltıda yiyorlar. Hem de öyle bi iştahla yiyorlar ki şaşarsınız. İşte farklı kıta, farklı ağız tadı demek. Adamlara beyaz
peynir denettirdim. Sevmediler, nerdeyse ağızlarından çıkaracaklardı bu ne biçim şey diye.
Bu resimdeki ise bildiğiniz halis muhlis Türk kahvaltısı. Nerden mi bulduk, tabi ki Türkiyeden geldi sucuk, salam , zeytin vs. Eğer yeni gelmişseniz ya da arkadaşlarınızdan biri yeni gelmişse bu lükse sahip olabiliyorsunuz.

Öğlen yemekleri, akşam yemekleri hep aynı. Bi kız ( burda bütün restoranlarda istisnasız kızlar çalışıyor, aşçısı, kasiyeri, garsonu bulaşıkçısı vs. ) elinize bi tabak pilav veriyo. Aslında pirinç demek daha doğru, zira ne yağı var ne tuzu. Haşlanmış pirinç. Sonra da sizin işaret ettiğiniz ( işaret ediyorsunuz çünkü adını bilmiyorsunuz) yemeklerden üzerine koymaya başlıyo. Tabi yemeğin
suyundan da bolca döküyor pilavin üstüne, niye ? Çünkü pilavın kendi tadı yok. Yediğiniz yemeğe göre tad veriliyor pilava.

Güvenle ( yani ne olduğunu bilerek yiyebileceğiniz en iyi yemek chicken and rice ( ya da NASI AYAM ).

Şimdi bu nasıl tavuk demeyin arkadaşlar. Bizdeki gibi öyle lop lop tavuk yiyeceğinizi mi sanıyordunuz. Hayır. Burasi asya. İstisnasiz her tavuk yemeğinde tavuk etinde kemik var. Adamlar tavuğu parça pinçik yapıyorlar. Ama bu işi yaparken de her parçasında kemik kalmasına özen gösteriyorlar. Sonra da yerken canınız çıkıyor kemikleri ayıklayana kadar. Kızarmiş bütün parça tavuk mu istiyorsunuz. Sadece sipariş ederseniz yukardaki gibi onu da parça parça edip öyle getiriyorlar . Özellikle diyeceksiniz. DONT CUT !


Bu pilav sarı, yukardaki tavukla beraber geliyor. Ama az evvel dediğim işaret edilerek alınan yemekteki pilav sarı değil beyaz. Bu özellikle chicken&rice yemek için pişirilmis pilav.


Burda her yemekle beraber çorba geliyor size. Çorba yukardaki gibi. Canınız isterse yeyin istemezse yemeyin, her yerde fiyata dahil :-). Çorba dedikleri aslında sıcak su gibi bişey. İçinde ufak tefek ot parçaları görebiliyorsunuz. Tadı genelde acılı , şaşirtıcı bi şekilde görüntüsüne yakışmayacak kadar da lezzetli aslında. Benim gibi çorbaya saldırmayın hemen yemek gelir gelmez. Çünkü burda bi kaşık yemek bi kaşık pilav bi kaşık ta çorba yemeniz lazım. Bizdeki gibi bi sıralama yok yemek yerken. Çorbayı içer bitirirseniz hemen yenisini getiriyorlar bitti seninki diye. Sanırım bu da pilavı pardon pirinci tatlandırmak için bulunu bi yöntem. Yaa kardeşim yap şöyle güzel bi tereyağli et ya da tavuk suyuna pilav, afiyetle ye. Ne öyle haşlama pirinç. Ama haklarını verelim, ingilteredekilere göre oldukça iyi. İngiltere de maksimum iki dakika sıcak suda tutulmuş takır takır
pirinçleri yemek ( ya da sadece denemek diyelim) durumunda kalıyorduk.

Yumurta yemekleri de burda oldukca meşhur.

Sürpriz yumurta vardır ya çikolata, bu da sürpriz yumurta. Ama çikolatadan değil gerçek yumurtadan, sürpriz mi ? Aslında bu bölge için sürpriz sayılmaz.

Tabiki pilav. İçinden pilav çıkıyor.


Bu da pilav üstü yumurta, yanında tanımlayamadığım zerzevat var. Tanımlayamadığım için yemedim. Arkadaşımın yemeğiydi ;-)

Burada en meshur yemek ceşitlerinden biri de seafood (Deniz Mahsülleri). Bizde de seafood vardır ama genelde balık ağirlıklıdır , burda mı? Her şey .... Aklınıza gelecek ya da gelmeyen her şey. Yengeç, ahtapot, salyangoz, karides, mürekkepbalığı, vs. vs. Balık ta var tabi ama biraz sıradan kalıyor. Genelde pahalı bu yengeç ,salyangoz vs. O yüzden az yiyorlar. Ama bi yemeğe falan gittiklerinde acayip seviyorlar bunlari.

Iste bir restorandan bir seafod ceşitlemesi. Kusura bakmayın biraz sonunda çekmisim yemeğin, tabaklar boşalmis ama artık idare edin.

Şimdi bu kabukları masada süs sanmayın. Bunlar yemek. Yani onlara göre, bana göre sadece dekorasyonda kullanılabilirler. Kürdani batıracaksınız içine , ne varsa içinda alıp hoooppp ağzınıza... ( Allahım, ben düşünemiyorum bile )

Bu yemeklerden sonra meyve geliyor dogal olarak. Bu konuda bi sıkıntı yok allahtan. Meyve her yerde meyve.

Gerçi kavun , karpuz son derece tatsız ama yine de idare eder. Mango ve ( bişey elması dediler ama unuttum ) gayet güzel.


Tropik bölgede tropik içecekler olmaz mı. İşte size Coconut. Adam satırı alıyor eline , uçuruyor kafasını meyvenin, infazi tamamlıyor. Sonra da buyur abi iç diyor. Meyvenin içi su dolu. Sadece suyu içiliyor. Dişi ne oluyo bilmiyorum. Oldukca sert, hayvan falan da yiyemez onu. Bence tatsız tuzsuz bişey , çölde susuz kalırsanız içebilirsiniz. Ama normal şartlarda hiç gerek yok. Sadece bir deneyin yeter.

Bu da yemeğin üzerine içeceğiniz çay. Bu çaya TEH TARIK deniyor. Teh çay demek. Tarik ne demek bilmiyorum. Burda çay da kahve de sütlü. Sütlü çayı bi kaba koyuyorsunuz. Sonra başliyorsunuz bir kabtan başka bi kaba dökmeye 1 metre mesafeden. Burda uygunsuz
kaçıyor ama tam benzetmek gerekirse hani uyuyan birini işetmek için suyu bi kaptan bi kaba dökersiniz ya. Tam olarak o şekilde. Neden mi yapılıyor bu ? Köpürtmek için. Sonuçta yukardaki şekli alıyor. Haa , bardaklar da her yerde ayni. Resimdeki gibi hep.

İnsanin aklina ister istemez "yaw, burda restoran açalim " fikri geliyor. Fena fikir değil ama öncelikle bu adamaları damak tadımiza alıştırmak lazım, sonra da Türkiye'den malzeme getirecek bi sistem bulmak lazım, çünkü burda yemek yapmaya malzeme yok, et yok, baharat yok, bizim sebzeler yok, patlıcanlar bizde acıdir, burda tatlı. Bezelye alıyorsunuz yemeği yemyeşil boyuyor. Yani o kadar kolay da değil. Kyros kebap ve dünya kebap diye iki kebapçı dükkani var ama
kebap demenize imkan yok. Döner benzeri bişey yapıp tatlı soslarla veriyorlar. O kadar türk yemeğine hasret olmama rağmen sadece bir kere denedim o kadar.

Bizden hiç mi bişey yok diyeceksiniz. İşte size mado dondurma.

Bunu da Kuala Lumpur da gördük. Kim getirdiyse helal olsun dedik. Ama satanlar Türk değildi.

Borneo yemekleri hakkında raporum burda bitiyor. Türkiyedekiler , hemen çıkın benim için bi döner yeyin ama sakın pilav üstü olmasın. Ya da bi karadeniz pidesi, taze fasulye, bol acılı adana, lahmacun , ne olursa ..

Ben de artık dönünce sağlam bi yemek yerim 2-3 hafta ...

Murat Ali Öz - Kota Kinabalu -Sabah - Malezya - 2002

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google, Blogger yada OpenID hesabınızla girerek yorum bırakabilirsiniz. Spam yorumları siliyorum, gireceğiniz dış linkler takip edilemez. Teşekkürler

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...