Pazartesi sabahi yavas bir kahvaltidan sonra haftasonu dolastigim yerlerde bir tur daha atiyorum. Ilk fark arabalar, arabalar, arabalar, arabalar. Ne kadar coklar. 56,000 kisilik bir sehir cok fazla trafik sikisikligi var. Park etmekte buyuk sorun, caddelerde cok cik buraya parkedilmez yazilari ve altinda park eden arabalar dolu.
Bir gun once sadece evsizlerin oldugu Frederick caddesi bu kez hincahinc dolu, dukkanlarin hepsi acik, onceki gun farkina varmadigim bircok pasaj ici dukkan musteri cekmek icin ilanlarini caddeye tasimislar. Frederick caddesinin ortasina dogru Woodford meydaninda biraz soluklaniyorum, meydanin bir kisminda bir grup hararetli bir sekilde aralarinda tartisiyorlar. Yaklasiyorum. Konu pirinc fiyatlari. Meydanin bu kosesinde bir tabelada Woodford Universitesi yaziyor. Londradaki Hyde Park orneginde oldugu gibi burasi bir serbest konusma mekani. Isteyenler meydanin bu kosesinde her konuda tartisiyorlar. Independence meydaninda evsizler yine varlar, ancak bu kez isine kosusturan kalabalik karsisinda sayica cok azinliktalar. Meydanin kenarlarinda meyva satanlar, isportacilar ve kacak CD satanlar var. Bu CD ciler bizimkilerden farkli; bir CD calari, akuleri ve belime gelen iki hoporleri bir tahta arabaya monte edip dolasiyorlar. Alanda 25-30 kadar CD saticisi var ve hepside birbirini bastirmaya calisiyor. Birseyler yemek icin meydana bakan bir lokantaya giriyorum, camlar zangirdiyor. Dayanilacak gibi degil. Maxi-taxilerin kalktigi alan cok daha kalabalik, orada da CD ciler var; gunes, nem, sicak, kalabalik, toz, eksoz, gurultu, el arabalarinda kizarmis tavuk satanlardan gelen yemek kokulari, yerde yatan evsizler, acikta akan kanalizasyon; Karayipler B yuzu.
Bu karmasadan kacmak icin merkez bankasinin yanindan kuzeye cikmaya basliyorum. Yeni restore olmus polis binasinin ve duzenli ofis binalarinin arasindan milli kutuphanenin sokagina giriyorum. Cevredeki en iyi bina burasi olabilir, bakimli ve onem verildigi belli. Queen's Park'a vardigimda saat dort civari olmus, trafik alabildine kotu: POS'te ozel sirketler sat dort gibi kapanmaya basliyorda. Biraz sonra parkin etrafi kosu yapanlar ve kriket takimlarini kapip gelenlerle dolmaya basliyor. Parkin hemen karsisindaki kilisenin bahcesinde uc kisi celik davul calisiyorlar. Celik davul, kalipso ve soca gibi Trinidad dogumlu. Ikinci dunya savasinda ABD askerlerinin getirdigi petrol varillerinden Trinidad'lilar bu yumusak sesli muzik aletini yaratmislar. Guney yarimkurenin en buyuk ikinci karnavali da Trinidad'ta. Karnaval Subat basinda bitmis ama bir sonraki senenin hazirliklari hemen baslamis. Sokaklarda 2009 karnavali icin calisan gruplarin ytakimlarin yeni katilimcilari cagiran afisleri dolu. Ee hani bugun ada turu yapacaktik? Tembel tembel butun gunu yedik iyi mi? O zaman yarina kesin gezelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google, Blogger yada OpenID hesabınızla girerek yorum bırakabilirsiniz. Spam yorumları siliyorum, gireceğiniz dış linkler takip edilemez. Teşekkürler
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.