Japonya'yı ucuza dolaşmanın en iyi yollarından biri bir "Japonya Trenyolu Pasosu" almak. Bu pasoyu sadece 1) Japonya dışındaki bir Japonya Demir Yolları yetkili acentasından ve 2) Japonya'ya girişte pasaportunuza turist damgası vurulduysa kullanabiliyorsunuz. Paso pahalı ama ucuz: 21 günlük sınırsız trenyolu seyahatine izin vereni 750 USD, cep yakıcı. Örneğin Tokyo-Kyoto arasını trenler gidip gelseniz zaten 250 dolar gibi bir ücret ödemeniz lazım. Üç haftalık bir paso ücretini beş günde çıkartıyor. Yani ucuz. Ama pasonun alanlar üzerinde garip bir etkisi var: sanki altınızda bir ateş yakılmış gibi her daim hareket halinde olmak istiyorsunuz. Malum pasonun günlük ortalama ücreti 35 dolara denk geliyor, sanki seyahat etmeyince o para boşa gitmiş gibi oluyor. İlla seyahat etmem lazım deyip haritayı tararken karşıma Tottori isimli şehir çıktı, baktım trenyolu da var. Pasom elimde tren istasyonunun yolunu tuttum.
Tottori'nin neyi ünlü diye trende şöyle bir gezi el kitabına göz attım: develeri. Japonya ve develer? İkisini bir araya getirmekte zorlandım doğrusu.
Tren istasyonunda inince karşıma sonsuz bir kumsal çıktığını ve etrafımı Arap giysili Japon bedevilerin etrafımı sardığını hayal ettim. Develere binip elektronik alet imal ettikleri kıl çadırlara gidicektik ( Sanyo firmasının üretim üslerinden biri Tottori).
Trende şekerlemek tatlı da gerçek Japonya değişmiyor be kardeşim. Ne devesi ne kıl çadırda elektronik fabrikası: Tottori merkezi bildiğin gri Japonya.
Belki sokaklardaki bankların seçimi biraz farklı ama diğer Japon şehirleriyle aynı işte.
Soru soran sırtçantali garip yabancıya ( ben) mahçup olmamak için kaçarcasına uzaklaşırken kalp krizi geçirme tehlikesi atlatan üç beş Japonun hal ve tavırlarından anladığım kadarıyla burayafazla hiç turist gelmiyor anlaşılan. Ama yine de turist büroları var, harika. Haritanın adı "Tottori turist haritası", İngilizce. İçini açalım. Hmm enfes, herşey Japonca. Madem içini Japonca yazacaktın neden dışını İngilizce yazdın a benim Japon- Arap karışımı turizmci kardeşim.
Baktım sorarak bırakın Bağdat, otel bile bulunmayacak. En iyi bildiğim şekliyle şehri dolaşmaya başladım: eşek gibi kilometrelerce yürüyerek. Üstelik devesiyle tanınan bu şehirde binecek deve bile aramadan.
Tren istasyonundan bir saat kadar yürüyünce "dün sana tepeden baktım Tottori" denebilecek bir noktaya geldim, baktım olmamış burası olsa olsa "dün sana aynı hizadan baktım Tottori" oluyor. Daha da tepeye tırmandım.
Hah şimdi oldu. Aynı zamanda şehrin kalesine geldik, iyi mi?
Bakınız kale. Etkilendiniz mi? "Çooook" demeniz lazım. Gezi el kitaplarındaki birçok eserin tarifine bakarsanız sanırsınız ki az sonra henüz keşfedilmemiş dünyanın sekizinci harikasını görmek üzerinesiniz, muhteşem, harika ve daha da ötesi bir şey sizi beklemektedir. Tottor kalesi gibi yani. Ya da Tottori de deveye binilmesi gibi. Adam gezi rehberi hazırlıyor, size " buraya gelmeyin bir şey yok, buraya da, buraya da " dese kitap gerçekten ince olabilir. Onun için biraz yaratıcı yanlarını katıp gidilen yeri övmek gezi rehberi hazırlayanların gizli zaafı oluyor.
Neyse akşam oluyor, "bir Japon şehrine gittin nasıl olur tapınak ziyaret etmezsin" diyebilecekleri susturmak adına kanıt 1'i sunuyorum. Kırmızı kapılı tapınak.
"Devesiyle tanınan bir Japon şehrine gittin nasıl olur deveye binmezsin" diyecekleri de Tottori'ye davet ediyorum. Burası ooooo biçim güzel bir gelin, ziyaret edin deve-Japon münasebetlerini siz yazıverin. Muhteşem yer, inanın. Ben bir daha Tottori'ye uğrar mıyım? Bu soruyu bir daha Japon Trenyolu pasosu aldığında önünde harita olur mu şeklinde sorarsanız, cevabım "neden olmasın" olur. Başka türlü Kobe daha iyi olsa gerek der, sabah ilk trenin ne zaman olduğuna koşar adımlarla bakmak için üzerinde ismi yazılı olmayan zincir-büyük-yabancı turistler için de olan-ama İngilizcede hiç hazzetmeyen otelime yollanırım.
Not: Tottori'de cidden deveye binmek isteyenlerin şehrin yarım saat kadar dışındaki kumsala gitmeleri ve develeriyle Japonca konuşup deveye binmek için bir uçak bileti kadar para ödemeleri gerekiyor. İyi eğlenceler. Tottori'ye gidip deveye binerseniz lütfen bana kıl çadırlardaki elektronik fabrikalarını da yazın.
Tottori'nin neyi ünlü diye trende şöyle bir gezi el kitabına göz attım: develeri. Japonya ve develer? İkisini bir araya getirmekte zorlandım doğrusu.
Tren istasyonunda inince karşıma sonsuz bir kumsal çıktığını ve etrafımı Arap giysili Japon bedevilerin etrafımı sardığını hayal ettim. Develere binip elektronik alet imal ettikleri kıl çadırlara gidicektik ( Sanyo firmasının üretim üslerinden biri Tottori).
Trende şekerlemek tatlı da gerçek Japonya değişmiyor be kardeşim. Ne devesi ne kıl çadırda elektronik fabrikası: Tottori merkezi bildiğin gri Japonya.
Belki sokaklardaki bankların seçimi biraz farklı ama diğer Japon şehirleriyle aynı işte.
Tren istasyonunun hemen yanında adet olduğu üzere oteller var. Hatta oteller bile aynı: 4 tane kadar büyük zincir otel var her yerde logolarını görüyorsunuz. Şimdi otellerin ismi ne deseniz bilmem, çünkü Japonca yazıyorlar. "Hani bir gün bir yabancı bu otelde kalmak ister elindeki adreste otel adı da Latin alfabesindedir, en azından otelin tepesindeki devasa tabelamıza bakıp bizi kolay bulabilir", işte kimse bunu dememiş. Otel orada, adını biliyorum, karşımda kocaman yazıyor ama Japonca yahu.
Soru soran sırtçantali garip yabancıya ( ben) mahçup olmamak için kaçarcasına uzaklaşırken kalp krizi geçirme tehlikesi atlatan üç beş Japonun hal ve tavırlarından anladığım kadarıyla buraya
Baktım sorarak bırakın Bağdat, otel bile bulunmayacak. En iyi bildiğim şekliyle şehri dolaşmaya başladım: eşek gibi kilometrelerce yürüyerek. Üstelik devesiyle tanınan bu şehirde binecek deve bile aramadan.
Tren istasyonundan bir saat kadar yürüyünce "dün sana tepeden baktım Tottori" denebilecek bir noktaya geldim, baktım olmamış burası olsa olsa "dün sana aynı hizadan baktım Tottori" oluyor. Daha da tepeye tırmandım.
Hah şimdi oldu. Aynı zamanda şehrin kalesine geldik, iyi mi?
Bakınız kale. Etkilendiniz mi? "Çooook" demeniz lazım. Gezi el kitaplarındaki birçok eserin tarifine bakarsanız sanırsınız ki az sonra henüz keşfedilmemiş dünyanın sekizinci harikasını görmek üzerinesiniz, muhteşem, harika ve daha da ötesi bir şey sizi beklemektedir. Tottor kalesi gibi yani. Ya da Tottori de deveye binilmesi gibi. Adam gezi rehberi hazırlıyor, size " buraya gelmeyin bir şey yok, buraya da, buraya da " dese kitap gerçekten ince olabilir. Onun için biraz yaratıcı yanlarını katıp gidilen yeri övmek gezi rehberi hazırlayanların gizli zaafı oluyor.
Neyse akşam oluyor, "bir Japon şehrine gittin nasıl olur tapınak ziyaret etmezsin" diyebilecekleri susturmak adına kanıt 1'i sunuyorum. Kırmızı kapılı tapınak.
"Devesiyle tanınan bir Japon şehrine gittin nasıl olur deveye binmezsin" diyecekleri de Tottori'ye davet ediyorum. Burası ooooo biçim güzel bir gelin, ziyaret edin deve-Japon münasebetlerini siz yazıverin. Muhteşem yer, inanın. Ben bir daha Tottori'ye uğrar mıyım? Bu soruyu bir daha Japon Trenyolu pasosu aldığında önünde harita olur mu şeklinde sorarsanız, cevabım "neden olmasın" olur. Başka türlü Kobe daha iyi olsa gerek der, sabah ilk trenin ne zaman olduğuna koşar adımlarla bakmak için üzerinde ismi yazılı olmayan zincir-büyük-yabancı turistler için de olan-ama İngilizcede hiç hazzetmeyen otelime yollanırım.
Not: Tottori'de cidden deveye binmek isteyenlerin şehrin yarım saat kadar dışındaki kumsala gitmeleri ve develeriyle Japonca konuşup deveye binmek için bir uçak bileti kadar para ödemeleri gerekiyor. İyi eğlenceler. Tottori'ye gidip deveye binerseniz lütfen bana kıl çadırlardaki elektronik fabrikalarını da yazın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google, Blogger yada OpenID hesabınızla girerek yorum bırakabilirsiniz. Spam yorumları siliyorum, gireceğiniz dış linkler takip edilemez. Teşekkürler
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.