Kapadokya'da Dünyayı Gezen Pideci


























Kapadokya'ya yolunuz düşerse hem gönlünüzü hem midenizi aynı anda doldurmak için Avanos'ta gezgin İsmet İnce'nin pide lokantasına uğramanızı salık veririm: pideler enfes + gezilen yerlerden anılar tavsiyeler ve planlar tam gezgin damağına layık.



İsmet Abi, Avanos'lu. Uzun bir süre Ankara'da bir şirkette çalıştıktan sonra emekliliğinde doğduğu topraklara dönmüş ve  Tafana Pide ve Kebap'ı açmış. Genelde Ramazan aylarında müşteri azalınca İsmet Abi kendini yollara atıyor ama yolu geldiyse zamana dikkat etmeden gezdiği de oluyor.



























İsmet abi'nin neden ve nasıl gezdiğini benden değil de doğrudan kendisinden öğrenelim. Sitesinden bir yazıyı aşağıya koydum, geri kalanlar için sitenin adresi şöyle:  http://tafanarestoran.com/blog/ .   Avanos'tan geçerseniz mutlaka uğrayın: Tafana'nın adresi: Atatürk cad. No 31. Avanos/ Nevşehir. Tel: 0384 511 4862.


DÜNYAYI DOLAŞAN PİDECİ’DEN



İLK SÖZ…
Dünya bir kitaptır ve seyahat etmeyenler bu kitabın yalnızca tek bir sayfasını okumuş olur.
Augustinus

Ortaokul yıllarımda, Türkiye’deki pek çok elçilikle yazışır, ülkelerine dair kitap isterdim. Sınıftan çağrılarak verilen çok sayıdaki kitap paketini açar, okuyacağım anı sabırsızlıkla beklerdim.
Dünyanın yedi harikasını buldum o kitaplarda. Paris’in Eyfel Kulesi’ni, Mısır’ın Piramitleri’ni, Amerika’nın Özgürlük Anıtı’nı, Çin Seddi’ni, Venedik Kanalları’nı tanıdım uzaktan.
Daha 14 yaşında Rio Karnavalı’na katıldım. Afrika’nın balta girmemiş ormanlarına daldığımda henüz ortaokul 3. sınıf öğrencisiydim.
Iguazu Şelaleleri’ni ilk o kitaplardan birinde gördüm. Kitabın birinin ön yüzünü oluşturuyordu Tac Mahal. Peru’nun Machu Picchu’suydu rüyama giren. Okul müdürümün “oğlum nereden aklına geldi” dediği bir elçilikten gelen paketten çıkan mavi kaplı kitapta anlatılıyordu Patagonya .
Üst üste koyunca hepsini yaşadım çocukluğumun hayal dünyasında!
. . . Derken, aradan yıllar geçti. Bu defa, öğrenci değildim. O yıllarım geride kalmış, iş hayatına atılmıştım. Çocukluğumun geçtiği Avanos’ta pide salonu çalıştırıyordum artık. Yani, sizin anlayacağınız, ”pidecilik” işte!
. . .
91 yılının, yağmurun hafif hafif çiselediği bir nisan akşamı restoranımda otururken, elime tutuşturulan bir davetiyeyle başladı benim uzun yolculuğum. . .
Dostoevsky’nin “tahayyül edebileceğim en güzel kent” dediği Leningrad, bugünün St. Petersburg’uydu ilk rotam. Arkasından Hindistan, Mısır ve diğerleri geldi.
Artık, okul yıllarımın hayalleri, bugünün gerçekleri olmuştu. Şimdilerde bu gerçekliği, dünyanın dört bir tarafını yıllardır dolaşarak yaşamaya çalışıyorum.
Bugüne kadar Asya, Avrupa, Afrika, Orta ve Güney Amerika’da çok sayıda ülke gezdim. Bunu, hep tek başıma yaptım. Yani, ne bir tura katıldım, ne de bir acenteyle anlaştım. . .
Gittiğim ülkelerde genellikle pansiyon, misafir evi gibi küçük ölçekli işletmelerde ya da evlerde kalmaya gayret ederim.
Bunu, özellikle böyle istiyorum. Çünkü, bu yönüyle, geleneksel hayatı, yerel kültürü yakından tanıma fırsatı elde etmiş oluyorum. Gittiğim yerlerde kimseyi tanımıyorum aslında. Her tarafta insan yaşıyor ya, o yetiyor bana. Benim tarzım, bu! Bundan büyük keyif alıyorum. Öğrendiklerimse çok fazla. . .
Bana çok sorulur: “En çok hangi ülkeyi beğendin?
Bu, tamamen sizin tarzınıza, geziden neyi anladığınıza bağlı! Buna benim cevabım; “hepsini” dir.
Neden mi?
Balarısı, hep çiçekler arasında dolaşır ve her çiçekten bir tat alır, aldığı tatlardan balını yapar. Gezi de böyle. Ben de her ülkeden bir tat aldım. Gördüm ki, her birinin kendine has ayrı bir tadı var. Birinde bulduğum tat, diğerinde yoktu. Fakat, hepsinin kendine göre lezzeti vardı. Ayrı ayrı olsalar da, hepsi de tatlıydı.
Öyle bir şey işte!
Gezmek, bence var olmaktır. Bu yüzden, yeni tatlar bularak, var olmaya devam edeceğimi söyleyebilirim.
Haaa, aklıma geldi bu arada; “işim mi?” “Onu ne yaptığımı mı” soracaksınız? “Gideceğim zaman kapatıyorum!
. . .
İnsan, bir şeyi “isterse” yapıyor. Önce istemek. . . Sonra, arkası geliyor.
Bunu bir “pideci” yapabiliyorsa, herkes yapabilir. Yeter ki istesin! Para mı?. . . Nerelere harcamıyoruz ki? Üstelik çok fazla da gerekmiyor zaten. Sadece “istemek”. Bence, hepsi bu!
Okul yıllarımda bir hocam vardı. Hep derdi ki; “çocuklar, hayatınıza estetik katın. Hayatta her şeyin bir estetiği vardır. Yolda yürümenin, yemek yemenin, konuşmanın estetiği. . . Ateşin yanışını bir izleyin; dans eder gibi yanar. . . Yaprağın daldan düşüşüne bakın bir kez; nazlı nazlı düşer, sonsuzluğa bırakır kendini, salına salına. . . Hiç ateş dümdüz çıksa, keyif verir mi izleyenlere? Yaprak, bir çizgi gibi inse yere, hiç hayran bıraktırır mı insanı kendine? Olmaz! Çünkü, dans eder gibi yanması ateşin, salına salına düşüşü yaprağın estetiğidir de ondan. O nedenle, siz de hayatınıza estetik katın çocuklar. Yaşamınızın bir estetiği olsun. Estetiği!. . . ”
İstemekle başlıyor her şey! Sevmek bile!. . . Düşünün bir kez; bir çocuk nasıl istemez sevilmeyi, nasıl istemez bir gül koklanılmayı. . . Büyür mü çocuk sevilmeden, açar mı gül koklanmadan? Çocuk sevilmek, gül koklanmak ister elbette. . . Ama mutlaka ister!
Gezmek de öyle!
Bu, kendimiz, hayatımız, yaşadığımız kent için gerekli. Hem de çok gerekli. . .
. . .
Bu yüzden, bu site; sıradan bir restoran sitesi olmanın ötesinde, ilave ettiğim “ 
GEZİLERİM “ başlığı altındakilerle –istemeye- hizmet etsin istedim.
Eğer, yapmaya çalıştıklarım buna katkı sunarsa, bu site, ancak o zaman gerçek amacına ulaşmış olacaktır.
Bunu çok isterim! Neden mi?
…SON SÖZ:
Unutmayalım ki, “ Bir şehri şehir yapan insandır, surlar veya gemiler değil.
Thukydidas

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google, Blogger yada OpenID hesabınızla girerek yorum bırakabilirsiniz. Spam yorumları siliyorum, gireceğiniz dış linkler takip edilemez. Teşekkürler

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...