Tanzanya'da kabilelerin bir çoğu kaynaşmış ve batılı değerleri (hiç değilse görünüşte ) benimsemiş durumda. Sokakta birine baktığınızda hangi kabileden olduklarını tahmin etmeniz kolay değil.
Sadece Masailer bu dediklerimin dışında. Masailer, geleneklerine çok bağlı savaşçı bir kabile. Diğer kabilelerin tersine batili giysileri ve batılı yaşam biçimini reddediyorlar. Masailer herhangi bir toplulukta büyük kulak delikleri, kırmızı giysileri, örülü saçları, boyalı yüzleri, sandaletleri ve yürüme değnekleri ile kendilerini hemen belli ediyorlar. Yaşam biçimleri yüzyıllardır aynı; yarı göçebe olarak hayvancılık yapıyorlar. Yerleşik olan ve tarım yapan Masailer pek fazla değil. Arusha yakınlarında yerleşik bir Masai köyü olduğunu duyunca ziyaret etmek istedim. Köy Arusha merkezinden sadece yirmi kilometre kadar uzaklıkta. Yolun durumundan dolayı ancak bir saatte köye varabildim. Daha önceden köylülerden birinin beni köyde dolaştırmasını ayarlamıştım. Bu şekilde yerel hayatı görmek daha kolay olacaktı.
Rehberimin adi Nyira, 20 yaşlarında ve yeni aldığı cep telefonunu her an, herkese göstermekten zevk alan bir futbol tutkunu. Tanzanya futbol ligini uzun uzun heyecanla anlattıktan sonra sıkıldığımı görüp biraz da yaşamlarını anlattı. Göçebe Masailer, o yılki yağışa ve otlakların durumuna göre hayvanları ile birlikte dolaşıyorlar. Kuraklık olmazsa genelde her sene aynı yerlerde hayvan otlatıyorlar. 50 baştan az hayvanı olanlar fakir kabul ediliyor. Tipik bir Masai , bitki kökleri , inek sütü ve inek kanı ile besleniyor. İnekleri onlar için yarı kutsal ve onları kesmiyorlar. Masailere göre dünyadaki tüm inekler onlara ait. Onun için arada komşu kabilelere saldırıp onların ineklerini ‘geri almaları' eskiden normal karşılanırmış. Şimdilerde hükümet bunu engellemiş. Hoşlarına gitmemiş. Nyira, bundan sonra kendilerinin yerleşik Masai olduğunu ve göçebelerden daha üstün olduklarını söylüyor çünkü; o okula gitmiş ve Hıristiyan olmuş. Göçebe Masailerin, yerleşik köylüleri küçük gördüğünü ama asıl göçebelerin geri kaldığını anlatıyor. Sonra köyün içinde dolaşmaya başlıyoruz. Mısır ekili tarlalar arasından geçerek kahve bahçelerine geliyoruz. Burada biraz oyalandıktan sonra bir Masai ailesini ziyaret ediyoruz.
Aile, çevresi saman ve tezek karışımı bir duvar ile çevrili altı kulübeden oluşan bir avluda yani "boma"'da yaşıyor. Masailerde ailenin reisi baba ve birden fazla eşi olabiliyor. Bu boma'nın reisi kırklarına yakın ve tarlada çalışmak yanında kesici aletler yaparak geçiniyor. Biraz da hayvanları varmış. Ailesinde kaç kişi olduğunu soruyorum. Sıkı durun: tam beş eşi, otuzbeş çocuğu olduğunu söylüyor. Şaşırıyorum. Etrafta sadece üç çocuk gördüğümü ve diğerlerinin nerede olduğunu soruyorum. Omuz silkiyor, "buradadırlar". Her eşi için ayrı bir kulübe yapmış. Kulübeler de bomanın dış duvarı gibi saman ve tezek karışımı. Her akşam ayrı birinin kulübesine gidiyormuş. Hayvanların yemlerini depolamak için bir kulübecik yapmışlar. Nyira, evlerden birine seğirtiyor. Aynı esnada eliyle ‘gel' yapıyor. Kapı sadece bir metre yüksekliğinde olduğu için iki büklüm içeriye giriyorum. Genzim yanıyor, içeride biraz duman var. Hiç pencere olmadığı için içerisi karanlık. Gözlerim karanlığa alışınca içeriyi tarıyorum, evin yarısı açık alan diğer kısmı tahta bölmeyle ayrılmış. Biraz daha dikkatli bakınca tahta bölmenin üzerinde üç kapı daha olduğunu gördüm. Girişteki bölümde yer toprak ve bir kaç toprak çanak dışında hiçbir eşya gözükmüyor. Tam ortada küçük bir çukur var. Küllerin üzerinde de bir çanak içinde ağır ağır bir şeyler pişiyor. Burası mutfak. Evde baca yok, duman sadece kapıdan dışarı çıkabilir. Karşıdaki bölmelere şöyle bir kafamı uzatıyorum. Birinde köşede katlanmış battaniyeler var, diğeri boş. En sonuncusunda ise keçiler var! Nyira'ya burada keçiler var diyorum. Nyira " onlar hepsi değil bunlar hamile, geri kalanı akşama gelir" diyor. Hayvanlar evde mi kalır diyorum. Nyira " Tabii, hayvanlarımızı severiz, akşamları aynı yerde uyuruz " diyor. Dışarı çıktığımda dokuz çocuğun hayret dolu bakışları ile karşılaşıyorum. Evin çocukları dönmüşler ve evde beyaz biri var. Şaşırılmayacak şey mi? Fotoğraf makinemi çıkarıyorum, hepsi kaçışıyor. En ufak ikisi kalıyor. Boma'dan Nyira ile birlikte ayrılıyoruz.
Köyde biraz daha dolaşıyoruz. Nyira köyde bazılarının halen tapındığı ağacı gösteriyor. "Bazen bende geliyorum" diyor. "Sen Hıristiyan değil misin ?" diyorum. Ağacı göstererek "Bazen bu daha çok işe yarıyor" diyor. Nyira, karşılatığım birçok diğer Afrikalı gibi beyaz adamın dinini kendilerine göre yorumlayıp almış; biraz ondan biraz bundan.Tarlaların arasından beni götürecek aracın yanına dönüyoruz. Nyira soruyor " Beni beş kilometre ötedeki kavşağa bırakabilir misiniz? En yakın elektrik orada, cep telefonumu şarj edeceğim de". Nyira'yı kavşakta bırakarak Arusha'ya dönüyorum. Otobüs bileti almam lazım, yarın ver elini Dar Es Salaam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google, Blogger yada OpenID hesabınızla girerek yorum bırakabilirsiniz. Spam yorumları siliyorum, gireceğiniz dış linkler takip edilemez. Teşekkürler
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.