Eritre : Afrika'nin Boynuzu

Eritre mi, o da ne?". İş için gittiğim ülkeler hakkında konuşmam gerektiğinde Eritre için ilk söylenen sözler bunlar.

Eritre, Kızıl Deniz kıyısında, "Afrika'nın boynuzu" olarak adlandırılan bölgede, yaklaşık 4.5 milyon nüfuslu, fakir, dağlık, kıraç bir ülke. Yerini bulmakta çoğumuzun zorlandığı bu ülkeyi Osmanlılar 1600'lardan 1850'lere kadar yönetmişler. Eritre bir zamanlar Osmanlı'nın Habeş eyaletinin bir parçası imiş. Osmanlılardan sonra Mısırlılar ve 1885'ten sonra da İtalyanlar bölgeyi ele geçirmiş. İngilizler 1941'de ülkeyi İtalyanlardan almışlar, ama 2.Dünya savaşı sonrası ülkeyi bırakıp gitmişler.

1950'de ülkenin ekonomik durumu çok kötüleşip açlıktan ölümlerin önü alınamayınca Birleşmiş Milletler geçici olarak Eritre’yi daha iyi durumdaki (ve istekli) Etyopya'ya bağlamış. Etyopya bu bağlanmayı geçici değil kalıcı yapmak için kendi adamlarını getirip, yerel halk üzerinde baskı kurunca ortalık karışmış. 1960'ların hemen başında Eritre'nin bağımsızlığı için silahlı mücadele gerilla hareketi olarak başlamış ve 1991'e kadar devam etmiş. 1991'de Etyopya hükümetinin çökmesi sonucu bağımsızlıklarını elde etmişler ve 1993'te resmi olarak devletlerini kurmuşlar. Yani 30 sene kesintisiz iç savaş yaşamışlar.

Eritre'nin devlet kurumlarından birine altyapı sağlamak için birçok kez başkent Asmara'ya gittim. Diğer müşterilerimizle anlaşma maddelerini uzaktan hazırlayıp, daha sonra ülkeyi bir kez ziyaret etmek anlaşmanın imzalanması için yeterli oluyordu. Ama Eritreli müşteri ile normalden çok uzun süren bir süreç yaşadım. Her seferinde uzun pazarlıklar, renkli toplantılar ve karşılıklı hırlaşmalar sonucu bir şekilde anlaşmaya vardık. Karşımızdaki insanların tecrübeleri işlerin hemen sonuçlanmasını geciktirdi, durumu biraz açayım; bugün devlet dairelerinde yüksek mevkide olan birçok kimse 30 senelik iç savaş sırasında gerilla ayaklanmasını yönetenlerden oluşuyor, bizim müşterinin tepe yönetimi -tahmin ettiğiniz üzere- tamamen eski gerilla liderleri. Pazarlıklar sırasında diğer yerlerde hiç rastlamadığım itirazlarla karşılaştım; fiyatı biraz yüksek mi tuttunuz "siz yabancılar böylesiniz, biz çarpışırken ....." , malın gelmesi uzun mu sürecek "yahu ben bu sürede şehir aldım şehir....", proje ekibiniz geç mi geldi "ben 5000 kişiyi 2 günde bütün çölden geçirdim, sen iki kişiyi getiremeyecek misin?". Toplantılar sık sık eskiden dağda geçirdikleri zamanları anlatmak üzere kesildi, şimdiye kadar gördüğüm en renkli ve en sıcakkanlı (aynı zamanda en kısa sigortalı) kişilerden birkaçını Eritre'de tanıdım. Diyeceğim o ki;gerilla lideri müşterin mi var, derdin var kardeşim.

Eritreli'lerin yabancılara güvenmeleri uzun sürüyor, ama güveni oturttuktan işler sorunsuz yürüyor. Neyse bunları bırakıp biraz başkent Asmara'yı gezelim.

Eritreliler

Eritre, Siyah Afrika ile Arap Afrika'nın geçiş noktasında, bunu insanların yüzlerinde görmek mümkün; Araplardan daha esmerler ama siyah değiller, saçlar kıvırcık ama tam siyahlar kadar değil, yüzleri hem Arap ve hem Afrika halklarının özelliklerini taşıyor.

Ülkede dokuz ana etnik grup yaşıyor ve nüfusun yarısı hıristiyan diğer kısmı müslüman. Diğer Afrika ülkelerine kıyasla etnik kavgalar çok az, kabileler son derece kaynaşmış durumda. Eritreliler bunu 30 sene süren savaş sırasındaki dayanışmaya bağlıyorlar. Devlet dairelerinde geçerli iki dil var; Tigrinya (ülkedeki en büyük kabilenin dili) ve İngilizce. Okullarda eğitim ilk önce kendi Tigrinya alfabeleri ile başlıyor ve sonraki yıllarda İngilizce olarak devam ediyor.

Asmara

Asmara, Eritre’nin başkenti. Nüfusunun yaklaşık 500,000 olduğu söyleniyor, ama sokakları dolaşınca nerede bu kadar insan diyorsunuz. Asmara'ya kuşbakışı bakarsak şehrin üç ayrı bölgeden oluştuğunu görürüz; eskiden İtalyanların oturduğu, kenarındaki büyük palmiyelerin yürüyenlere gölge yaptığı geniş Harnet-Sematat caddeleri arasındaki bölge, eskiden yerlilerin oturduğu dar sıkışık sokakları ve hemen hiç yeşilliğin olmaması ile dikkati çeken Nakfa caddesi civarı ve yeni inşa edilen konutların yer aldığı bölge.

Harnet caddesinin eski isimleri bize onun kimliği hakkında ipucu veriyor; Corso İtalia (ülke İtalyanların elindeyken), National Avenue (ülke İngilizlerin elindeyken), Halile Selassie I (ülke Etyopya nın elindeyken). Bu cadde tam anlamıyla Afrika, Arap ve Avrupa kültürlerinin birleştiği nokta. İtalyanlardan kalma sinema, tiyatro, devlet binaları ve apartmanların büyük çoğunluğu olduğu gibi korunmuş. Binaların iyi durumu ve belli bir döneme ait güzel mimarisi buraya "dünyanın Art Deco mimari merkezi" ünvanını kazandırmış.

Harnet caddesi üzerindeki sağlı sollu dükkanlar ve açık hava kafeleri sayesinde her zaman kalabalıkları kendisine çekiyor. Akşamüstü iş çıkışı buradaki kafelerde yer bulmak gerçekten zor. Dünyada kahvenin ilk içildiği yer olarak Etyopya gösterilir, Etyopya kahvesi bugün de aranılan iyi kahve cinslerinden.

Eritre, Etyopya dan resmi olarak hiçbirşey satın almıyor, ama kahve (kaçak olarak) bunun dışında. Dünyanın en iyi kahvelerinden birini alın, üzerine İtalyan kahve hazırlama kültürünü koyun, biraz da Arap kahvede oturma geleneğini ekleyin, işte size aksamüstü Asmara kafeleri. Kaldırıma atılmış masanızda az önce smokinli garsonun kaplumbağa hızıyla getirdiği damağınıza bayram yaptıran espressonuzu yavaş yavaş yudumlarken, akşam adet olduğu üzere caddeye çıkan müşteriniz ile -işteki gerginliği bir kenara bırakıp- bir yandan havadan sudan konuşup bir yandan da caddeden geçenleri seyredersiniz, bu arada bir bakmışsınız günün yorgunluğundan eser kalmamış. Zaten yorulmamanız lazım çünkü akşama civardaki Hint ya da İtalyan lokantalarından birine gideceksiniz.

Ülkede onbin kadar Birleşmiş Milletler askeri var, okul ve hastanelerde çalışan yabancı gönüllü sayısı ise yine o kadar. Böyle olunca yabancılara yönelik restoran ve barlar açılmış, geceleyin de yapacak birşeyler her zaman var. Üstelik Asmara Afrika'nin diğer şehirlerine kıyasla çok güvenli. Gecenin herhangi bir saati, şehrin herhangi bir yerinde tek başınıza dolaşabilirsiniz, kimse size bakmaz bile.

Nakfa caddesi ve civarı en çok yeşilsiz dar caddeleri ile dikkati çekiyor. Bu bölge İtalyanlar zamanında yerli halkın oturduğu mahalleymiş, kontrolünün kolay olması için alan olabildiğince küçük tutulmuş. Bugün şehrin zenginleri eski İtalyan mahallesinde oturuyor, orta direk Nakfa caddesi ve yeni inşa edilen mahallelere dağılmış. Nakfa caddesi civarında mahalle pazarı dışında pek ilginç bir şey yok. Pazarda ise hemen her türlü ürünün üzerinde "Amerikan yardımı" damgası var. Hükümet dışarıdan aldığı hibe yiyecekleri, içeride düşük fiyattan piyasaya satıyor. Bu şekilde hem hükümet biraz kar ediyor, hemde iç piyasadaki üreticilerin iflas etmesini engelliyor.

Pazarda dolanırken karşıma çıkan tek ilginç şey üzerinde İlhan Mansız'ın resminin basılı olduğu Türk Milli takımı tişörtlerinin satılıyor olması oldu. Satıcıyla biraz konuşup Türk olduğumu söyleyince bizim milli takımdan 5-6 kişiyi hemen saydı; futbol sen nelere kadirsin!

Eritre'nin yönetimi diğer tüm Afrika ülkeleri gibi tek adam hastalığından çekiyor;hükümet sadece bir grubun elinde ve ikinci bir partiye izin yok. Hükümet yolsuzluk yapmıyor ve kalkınmak içim her adımı doğru atıyor ama aynı zamanda zaman zaman yükselen demokrasi seslerini hızla susturuyor. Bunu yaparken "bizim halkımız için demokrasi henüz erken" diyor. Umarım Eritreliler bu sorunlarını da hızla aşarlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google, Blogger yada OpenID hesabınızla girerek yorum bırakabilirsiniz. Spam yorumları siliyorum, gireceğiniz dış linkler takip edilemez. Teşekkürler

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...