Ve eV

Uzun bir dünya seyahatine çıkma fikri taa 1993'te, ilk satın aldığım CD'deki Güney Amerika'nın Titikaka gölüyle ilgili bir şarkı dinleyince, geldi. Yola çıkmak için uzun süre bekledim. 2008'de çıktığım gezi on altı ay sürdü. O yolculukta Güney Kore'de karşılaştığım dokuz senedir gezen İspanyol Jose “Yol bir kere kanına girdi mi, çıkmaz. Yine yollara düşeceksin. Sonra yine, sonra yine” demişti. Haklıymış. Geri geldikten üç sene sonra tabanlarım "yol, yol, yol" diye kaşınmaya başladı.

Haziran 2012'de "güneye gidelim" (http://www.simdigezelim.com/2012/06/yine.html) diyerek sizinle beraber yola çıktık. On bir ay boyunca yirmi altı ülkenin caddelerinde, arka sokaklarında, lokantalarında, dağlarında, trenlerinde, nehirlerinde beraber dolaştık. Zaman hızlı, özellikle gezerken. Sırt çantamda yolların tozu, kulağımda 1993'te duyduğum melodiyle bugün eve vardım.

Şimdigezelim, şimdi biraz dinlenecek. Sonra yola çıkmak için yeni bahaneler yaratacak. Bahaneleri beklerken biz bir şarkı dinleyelim mi?     http://boleadora.com/titicaca.m3u
 

Ve eV

Uzun bir dünya seyahatine çıkma fikri taa 1993'te, ilk satın aldığım CD'deki Güney Amerika'nın Titikaka gölüyle ilgili bir şarkı dinleyince, geldi. Yola çıkmak için uzun süre bekledim. 2008'de çıktığım gezi on altı ay sürdü. O yolculukta Güney Kore'de karşılaştığım dokuz senedir gezen İspanyol Jose “Yol bir kere kanına girdi mi, çıkmaz. Yine yollara düşeceksin. Sonra yine, sonra yine” demişti. Haklıymış. Geri geldikten üç sene sonra tabanlarım "yol, yol, yol" diye kaşınmaya başladı.

Haziran 2012'de "güneye gidelim" (http://www.simdigezelim.com/2012/06/yine.html) diyerek sizinle beraber yola çıktık. On bir ay boyunca yirmi altı ülkenin caddelerinde, arka sokaklarında, lokantalarında, dağlarında, trenlerinde, nehirlerinde beraber dolaştık. Zaman hızlı, özellikle gezerken. Sırt çantamda yolların tozu, kulağımda 1993'te duyduğum melodiyle bugün eve vardım.

Şimdigezelim, şimdi biraz dinlenecek. Sonra yola çıkmak için yeni bahaneler yaratacak. Bahaneleri beklerken biz bir şarkı dinleyelim mi?     http://boleadora.com/titicaca.m3u
 

Maldivler'de Maafushi Adası

 Hindistan'ın güneyinden Türkiye'ye ya Delhi üzerinden ya da daha zevklisi Maldivler üzerinden gelmek mümkün. Daha önce Delhi'den geçtiğim için dönüş için Maldivler'i seçtim.
 Maldivler'de toplamdan 1200 ada var ama bunların sadece 200'ü yerleşime açık. Başşehir Male 2 km ye 3 km boyunda küçücük bir alan üzerinde kurulu belki de dünyanın en yoğun yerleşim yerlerinden biri: adada kilometrekare başına 18000 kişi yaşıyor. Male, Maldivlerde iş yapmak isteyenlerin uğraması gereken bir iş merkez ve yabancıların işlettiği tatil köylerine ucuz kaynak sağlayacak bir işçi deposu olarak görev yapıyor.
Maldivler'e gelen turistlerin çoğu halka pek temas etmeden doğrudan tatil köylerine gidiyor. Ülkedeki tatil köyleri Maldivlerin geri kalanından oldukça farklı kurallarla yönetiliyorlar. Maldivler halkının büyük bir kısmı oldukça muhafazakar Müslümanlardan oluşuyor ve günlük yaşamda  dinin ağırlığı çok. Ama bu istekleri ekonomik gerçeklerle her zaman uyuşmadğında pratikte olabiliyorlar. Örneğin ülkede Maldivlillerin yaşadığı yerlerde alkol satılması kesinlikle yasak. Ama tatil köylerinde serbest.
Maldivlerde ( tatil köyleri dışında) yerel yönetim tarafından belirlenen plajlar dışında ya da mayo ya da bikiniyle denize girilmesi yasak. Halk içine diz kapağını örtmeyen şort ile çıkmak yasak. Yani iki ayrı Maldivler var: biri turistlerin genelde gördüğü diğeriyse Maldivlilerin yaşadığı. 

Tsunami sonrası Maldivler hükümeti yerel halkın ekonomik kalkınmasını hızlandırmak için bir kaç adada halkın oturduğu yerlerde de pansiyon ve otel açılmasına izin vermiş. Bu adaların özelliği turist tatil köylerinin serbestliğiyle Maldivlilerin gelenekselliği arasında bir yerde turizm yapmaya çalışmaları.

Ziyaret ettiğim Maafushi adası yaklaşık 2000 kişinin yaşadığı bir yer. Tatil köylerine göre fiyatları oldukça hesaplı ama Asya'daki benzerlerine göre pahalı. Maldivler hükümeti politika olarak az ama öz turist istiyor. Ülkede hemen hiç bir şey üretilmediği için hemen her şey ithal. Ee denizin ortasına nereden meyve, sebze, elektrik, su getirirseniz getirin pahalı olur. Onun için Maldivler göze sefa, cebe cefa. 

Maafushi adası enlemesine bir , boylamasına on dakikada yürünebiliyor.  Yerel dilde "büyük ada" anlamına geliyor, bu size diğer adaların büyüklüğü hakkında bir bilgi verir herhalde. Yerel halk biraz mesafeli ama yardımsever ve güleryüzlü. Güneşlenmek dışında bir şeyler yapmak isteyenler için Maafushi'den çevredeki diğer "küçük" adalara turlar var.

Maafushi güzel ama deniz-kum-güneş üçlemesi iki günü geçince kaçacak yer aramaya başlarım. Yine öyle oldu. Yolcudur Abbas.

Maldivler'de Maafushi Adası

 Hindistan'ın güneyinden Türkiye'ye ya Delhi üzerinden ya da daha zevklisi Maldivler üzerinden gelmek mümkün. Daha önce Delhi'den geçtiğim için dönüş için Maldivler'i seçtim.
 Maldivler'de toplamdan 1200 ada var ama bunların sadece 200'ü yerleşime açık. Başşehir Male 2 km ye 3 km boyunda küçücük bir alan üzerinde kurulu belki de dünyanın en yoğun yerleşim yerlerinden biri: adada kilometrekare başına 18000 kişi yaşıyor. Male, Maldivlerde iş yapmak isteyenlerin uğraması gereken bir iş merkez ve yabancıların işlettiği tatil köylerine ucuz kaynak sağlayacak bir işçi deposu olarak görev yapıyor.
Maldivler'e gelen turistlerin çoğu halka pek temas etmeden doğrudan tatil köylerine gidiyor. Ülkedeki tatil köyleri Maldivlerin geri kalanından oldukça farklı kurallarla yönetiliyorlar. Maldivler halkının büyük bir kısmı oldukça muhafazakar Müslümanlardan oluşuyor ve günlük yaşamda  dinin ağırlığı çok. Ama bu istekleri ekonomik gerçeklerle her zaman uyuşmadğında pratikte olabiliyorlar. Örneğin ülkede Maldivlillerin yaşadığı yerlerde alkol satılması kesinlikle yasak. Ama tatil köylerinde serbest.
Maldivlerde ( tatil köyleri dışında) yerel yönetim tarafından belirlenen plajlar dışında ya da mayo ya da bikiniyle denize girilmesi yasak. Halk içine diz kapağını örtmeyen şort ile çıkmak yasak. Yani iki ayrı Maldivler var: biri turistlerin genelde gördüğü diğeriyse Maldivlilerin yaşadığı. 

Tsunami sonrası Maldivler hükümeti yerel halkın ekonomik kalkınmasını hızlandırmak için bir kaç adada halkın oturduğu yerlerde de pansiyon ve otel açılmasına izin vermiş. Bu adaların özelliği turist tatil köylerinin serbestliğiyle Maldivlilerin gelenekselliği arasında bir yerde turizm yapmaya çalışmaları.

Ziyaret ettiğim Maafushi adası yaklaşık 2000 kişinin yaşadığı bir yer. Tatil köylerine göre fiyatları oldukça hesaplı ama Asya'daki benzerlerine göre pahalı. Maldivler hükümeti politika olarak az ama öz turist istiyor. Ülkede hemen hiç bir şey üretilmediği için hemen her şey ithal. Ee denizin ortasına nereden meyve, sebze, elektrik, su getirirseniz getirin pahalı olur. Onun için Maldivler göze sefa, cebe cefa. 

Maafushi adası enlemesine bir , boylamasına on dakikada yürünebiliyor.  Yerel dilde "büyük ada" anlamına geliyor, bu size diğer adaların büyüklüğü hakkında bir bilgi verir herhalde. Yerel halk biraz mesafeli ama yardımsever ve güleryüzlü. Güneşlenmek dışında bir şeyler yapmak isteyenler için Maafushi'den çevredeki diğer "küçük" adalara turlar var.

Maafushi güzel ama deniz-kum-güneş üçlemesi iki günü geçince kaçacak yer aramaya başlarım. Yine öyle oldu. Yolcudur Abbas.

Kochi: Güney Hindistan'ın En Güzel Şehri ( Kerala-Hindistan)

Hindistan'ın güney ucundaki Kochi şehri yüzyıllar boyunca ticaret yapanların ve gezenlerin bölgede en sık uğradığı yerlerden biri olmuş. Bunun bir sebebi coğrafi konumu, diğeriyse gerçekten hoş bir şehir olması.

 Kochi, Hindistan'ın en gelişmiş eyaletlerinden Kerala'da yer alıyor.Kerala'nın sağlık altyapısı Hindistan'ın en iyisi olmasının ötesinde bazı değerlerde ABD'nin başkenti Washington'dan daha iyi durumda. 
 Kişi başı sağlık harcaması olarak Washington'dan kat be kat az harcama yapmasına rağmen daha iyi sonuçlara ulaşmışlar. Kimisi kerameti Kerala'nın okumuş nüfusunda kimisi de eyaletin sosyalist yönetiminde buluyor.

Kochi şehri Hindistan'ın en güneyinde karışık bir adalar ve kanallar bölgesinin girişinde yer alıyor. Kötü deniz koşullarından etkilenmeden ticaret yapmak isteyenleri çeken limanları sayesinde Kochi yüzyıllar boyunca yabancıları ağırlamış. Şehir ilk başlarda Araplar ve Çinlilerle ticaret yapmış.
Kochililer şehirdeki müslüman nüfusun yüksekliğini ve yukarıda fotoğraflarını gördüğünüz "Çinli balıkçı" ağlarını bu eski zamanlara  bağlıyorlar. Şehir daha sonra Pasifik okyanusunda ticaret yapmak isteyen Portekiz, Hollanda ve İngiltere tarafından zaman zaman boyunduruk altına alınmış.

 Kochi bütün bunlara rağmen kendi Hintli benliğini korumayı başarmış. Bugün şehrin Arap denizine bakan eski kısmını ( Fort Kochin) dolaştığınızda tüm eski ziyaretçilerden kalma irili ufaklı onlarca binaya denk geliyorsunuz.


 Kentteki eski binaların çoğu otel, restoran ya da müze olarak korunmuş. Doğa cömert, çevre güzel, eserler güzel. Kochi'ye "Arap Denizinin Kraliçesi" denmesi boşuna değil.

Yalnız Mayıs ayında Kochi ciddi olarak sıcak ve nemli. Öğle saatlerinde yerellerin yaptığını yapıp esen bir köşeden gelen geçeni seyretmek en iyisi. Kentte herkes Mayıs ortasında başlayacak olan muson yağmurlarının getireceği serinliği dört gözle bekliyor.


Musonlar başlayınca Hindistan'da zaten yavaş olan ulaşım daha da yavaşlıyor, bazen kesintiye uğruyor. Kuzeyden başladığımız Hindistan gezisinde en güneye kadar indik. Buradan daha güneyde Hindistan içinde görecek fazla bir şey kalmadı. On bir ay gezinin sonunda artık eve yollanma zamanı.

Hadi toplayın sırt çantanızı, bu gezinin son durağında daha da güneyde güzel bir yere gideceğiz.

Kochi: Güney Hindistan'ın En Güzel Şehri ( Kerala-Hindistan)

Hindistan'ın güney ucundaki Kochi şehri yüzyıllar boyunca ticaret yapanların ve gezenlerin bölgede en sık uğradığı yerlerden biri olmuş. Bunun bir sebebi coğrafi konumu, diğeriyse gerçekten hoş bir şehir olması.

 Kochi, Hindistan'ın en gelişmiş eyaletlerinden Kerala'da yer alıyor.Kerala'nın sağlık altyapısı Hindistan'ın en iyisi olmasının ötesinde bazı değerlerde ABD'nin başkenti Washington'dan daha iyi durumda. 
 Kişi başı sağlık harcaması olarak Washington'dan kat be kat az harcama yapmasına rağmen daha iyi sonuçlara ulaşmışlar. Kimisi kerameti Kerala'nın okumuş nüfusunda kimisi de eyaletin sosyalist yönetiminde buluyor.

Kochi şehri Hindistan'ın en güneyinde karışık bir adalar ve kanallar bölgesinin girişinde yer alıyor. Kötü deniz koşullarından etkilenmeden ticaret yapmak isteyenleri çeken limanları sayesinde Kochi yüzyıllar boyunca yabancıları ağırlamış. Şehir ilk başlarda Araplar ve Çinlilerle ticaret yapmış.
Kochililer şehirdeki müslüman nüfusun yüksekliğini ve yukarıda fotoğraflarını gördüğünüz "Çinli balıkçı" ağlarını bu eski zamanlara  bağlıyorlar. Şehir daha sonra Pasifik okyanusunda ticaret yapmak isteyen Portekiz, Hollanda ve İngiltere tarafından zaman zaman boyunduruk altına alınmış.

 Kochi bütün bunlara rağmen kendi Hintli benliğini korumayı başarmış. Bugün şehrin Arap denizine bakan eski kısmını ( Fort Kochin) dolaştığınızda tüm eski ziyaretçilerden kalma irili ufaklı onlarca binaya denk geliyorsunuz.


 Kentteki eski binaların çoğu otel, restoran ya da müze olarak korunmuş. Doğa cömert, çevre güzel, eserler güzel. Kochi'ye "Arap Denizinin Kraliçesi" denmesi boşuna değil.

Yalnız Mayıs ayında Kochi ciddi olarak sıcak ve nemli. Öğle saatlerinde yerellerin yaptığını yapıp esen bir köşeden gelen geçeni seyretmek en iyisi. Kentte herkes Mayıs ortasında başlayacak olan muson yağmurlarının getireceği serinliği dört gözle bekliyor.


Musonlar başlayınca Hindistan'da zaten yavaş olan ulaşım daha da yavaşlıyor, bazen kesintiye uğruyor. Kuzeyden başladığımız Hindistan gezisinde en güneye kadar indik. Buradan daha güneyde Hindistan içinde görecek fazla bir şey kalmadı. On bir ay gezinin sonunda artık eve yollanma zamanı.

Hadi toplayın sırt çantanızı, bu gezinin son durağında daha da güneyde güzel bir yere gideceğiz.

Hindistan'ın Bal Emicileri Bilişim Dünyasına Dışkı Dopingi Yapıyor

 
Hindistan'da ilginç bir geri dönüşüm projesi var, sonuç olarak bildiğimiz dışkı Amerika'daki şirketlerin bilişim işlerini yapanlara ek enerji olarak geri dönüyor. Nasıl mı? Anlatayım.

.
Hindistan çok büyük, çok fakir, çok zengin, çok uçlarda kısacası çok karışık bir yer. Ama Hindistan şehirlerinin hepsinin ortak bir noktası var: altyapıları eksik. Bu yazıdaki fotoğrafları ve bilgileri Hindistan'ın ünlü bilişim şehri Bangalore'daki bir projeden aldım. Bangalore, 2000'li yıllardan beri dünyanın en büyük sözleşmeli bilişim desteği veren şirketlerine ev sahipliği yapıyor. Şehir "Hindistan'ın Silikon vadisi" lakabıyla tanınıyor. Tam tamına 350,000 kişi bu şehirde bilgisayat teknolojisiyle ilgili işlerden geçiniyor. 

Yani şehrin hali vakti yerinde. Ama diğer Hindistan şehirleri gibi kanalizasyon sistemi yok. Tuvalet atıkları binaların kanalizasyon çukurlarında depolanıyor. Ve resmini gördüğünüz vidanjörler tarafından her gün toplanıyor. Vidanjör deyince ne olduğunu bir türlü anlamıyoruz, belki de bilerek böylesine yabancı bir kelimeyi kullanmışiz, ne diyecektik? B.k kamyonu mu?  Hintliler de böyle düşünmüş olmalı ki, bu kamyonların yerel adı: Bal Emici ( honey sucker). "Ne alaka? " dediğinizi duyar gibiyim. 

Kimsenin istemediği bir ürünü toplar,  üstelik hem toplarken para alır hem de bu ürünü gayet iyi bir fiyata satarsanız, herhalde ürün dışkı bile olsa "bal" adını verebilirsiniz. Bangalore'da b.k toplama kamyonlarının adı bal emici. Emdikleri balları isteyen satıyorlar. Niye?

Tarlada gübre olarak kullanılmak üzere. Bazıları balı doğrudan tarlaya basıyor. Ürünler insan dışkısıyla gübreleniyor, ee tamamen organik. Hani sertifika alsanız başınız ağrımaz, gübrede katkı maddesi sentetik madde galan yok, tanıdık.

Bazı "ballar" ise yukarıdaki beton depolarda kurutuyor ya da daha iyisi aşağıdaki gibi toprak bir depoya serilip kurutuluyor. 

 Kurutulan dışkılar daha sonra analiz edilip satılıyor, hani içinde hastalık olmasın diye. Analiz edilmesi önemli ama herşeyi kapsar mı bilmem: sıcak havada ölmeyen virüsler, vücudun kullanmayıp balla attığı ilaç kalıntıları, hormonlar daha neler neler.
Bir kamyon balı emmek için 40 dolar civarı para alan "bal emiciler" bal kuruyunca bir traktörünü de yaklaşık 25 dolardan satıyor. Ballar Bangalore çevresinde daha çok muz ve Hindistan cevizi tarlalarında bitkilerin hızla gürleşmesinde ve dolayısıyla Bangalorlu bilişimcilerin daha iyi beslenmesinde kullanılıyor. Çevre daha az kirleniyor. Tam geri dönüşüm, tam doping. Bu yazıyı okuduktan sonra elinizdeki muzun ya da Hindistan cevizinin nerede üretildiğine daha dikkatli bakacakmışssınız gibi bir his var ben de? Haklı mıyım? 

Kaynaklar:  http://www.irc.nl/page/74178  ve http://www.indiawaterportal.org/articles/honeysuckers-how-bangalores-sewage-managed-film-gautam-vishwanath-and-celine-thizy

Hindistan'ın Bal Emicileri Bilişim Dünyasına Dışkı Dopingi Yapıyor

 
Hindistan'da ilginç bir geri dönüşüm projesi var, sonuç olarak bildiğimiz dışkı Amerika'daki şirketlerin bilişim işlerini yapanlara ek enerji olarak geri dönüyor. Nasıl mı? Anlatayım.

.
Hindistan çok büyük, çok fakir, çok zengin, çok uçlarda kısacası çok karışık bir yer. Ama Hindistan şehirlerinin hepsinin ortak bir noktası var: altyapıları eksik. Bu yazıdaki fotoğrafları ve bilgileri Hindistan'ın ünlü bilişim şehri Bangalore'daki bir projeden aldım. Bangalore, 2000'li yıllardan beri dünyanın en büyük sözleşmeli bilişim desteği veren şirketlerine ev sahipliği yapıyor. Şehir "Hindistan'ın Silikon vadisi" lakabıyla tanınıyor. Tam tamına 350,000 kişi bu şehirde bilgisayat teknolojisiyle ilgili işlerden geçiniyor. 

Yani şehrin hali vakti yerinde. Ama diğer Hindistan şehirleri gibi kanalizasyon sistemi yok. Tuvalet atıkları binaların kanalizasyon çukurlarında depolanıyor. Ve resmini gördüğünüz vidanjörler tarafından her gün toplanıyor. Vidanjör deyince ne olduğunu bir türlü anlamıyoruz, belki de bilerek böylesine yabancı bir kelimeyi kullanmışiz, ne diyecektik? B.k kamyonu mu?  Hintliler de böyle düşünmüş olmalı ki, bu kamyonların yerel adı: Bal Emici ( honey sucker). "Ne alaka? " dediğinizi duyar gibiyim. 

Kimsenin istemediği bir ürünü toplar,  üstelik hem toplarken para alır hem de bu ürünü gayet iyi bir fiyata satarsanız, herhalde ürün dışkı bile olsa "bal" adını verebilirsiniz. Bangalore'da b.k toplama kamyonlarının adı bal emici. Emdikleri balları isteyen satıyorlar. Niye?

Tarlada gübre olarak kullanılmak üzere. Bazıları balı doğrudan tarlaya basıyor. Ürünler insan dışkısıyla gübreleniyor, ee tamamen organik. Hani sertifika alsanız başınız ağrımaz, gübrede katkı maddesi sentetik madde galan yok, tanıdık.

Bazı "ballar" ise yukarıdaki beton depolarda kurutuyor ya da daha iyisi aşağıdaki gibi toprak bir depoya serilip kurutuluyor. 

 Kurutulan dışkılar daha sonra analiz edilip satılıyor, hani içinde hastalık olmasın diye. Analiz edilmesi önemli ama herşeyi kapsar mı bilmem: sıcak havada ölmeyen virüsler, vücudun kullanmayıp balla attığı ilaç kalıntıları, hormonlar daha neler neler.
Bir kamyon balı emmek için 40 dolar civarı para alan "bal emiciler" bal kuruyunca bir traktörünü de yaklaşık 25 dolardan satıyor. Ballar Bangalore çevresinde daha çok muz ve Hindistan cevizi tarlalarında bitkilerin hızla gürleşmesinde ve dolayısıyla Bangalorlu bilişimcilerin daha iyi beslenmesinde kullanılıyor. Çevre daha az kirleniyor. Tam geri dönüşüm, tam doping. Bu yazıyı okuduktan sonra elinizdeki muzun ya da Hindistan cevizinin nerede üretildiğine daha dikkatli bakacakmışssınız gibi bir his var ben de? Haklı mıyım? 

Kaynaklar:  http://www.irc.nl/page/74178  ve http://www.indiawaterportal.org/articles/honeysuckers-how-bangalores-sewage-managed-film-gautam-vishwanath-and-celine-thizy

Kuzey Goa ( Baga, Anjuna, Calangute - Hindistan)

  
 Kuzey Goa, zamanında ( 1960'lar ve 1970'ler) Londra ve Amsterdam'dan yola çıkan hippilerin İstanbul Sultanahmet'te Lale restoran'da bir mola verdikten sonra Doggy Biscuit ( Doğubeyazıt'ın hippicesi) üzerinden girdikleri İran sonrası Afganistan-Pakistan'ı aştıktan sonra girdikleri Hindistan'da en sevdikleri duraklardanmış. Uzun cümle oldu, daha fazla vaktim olsaydı kısaltırdım. Devam edelim. Goa'nın kültürü,  doğası ve sakinliği hippilerin bazılarının bölgeye kalıcı olarak yerleşmesine yol açmış. Az da olsa 50 sene sonra halen bölgede yaşayanları var.

Tabi artık ne yeni hippiler var ne de sakinlik. Aşağıdaki fotoğraf Kuzey Goa'nın en ünlü turist mekanlarından Calangute kumsalından.Hükümet bölgeyi hippilerden sırtçantalılardan arındırıp paket ve lüks turizme açmaya çalışıyor. Paket kısmı olmuş gibi.
Hindistan genelde güvenlik hizmetleri konusunda genelde gevşek, Goa eyaletinde ise en azından denize girenlerin güvenliğini oldukça ciddiye almışlar. Sahilde sık aralıklarla cankurtaranları görebilirsiniz. "Neden bu kadar tedbir?" derseniz, cevap: Goa'da deniz her daim rüzgarlı ve akıntılı. Denize girenleri açığa çeken kuvvetli akıntılara sahil boyunca çok sık rastlanıyor. Onun için her 250 mertrede bir cankurtaran var, ama her sene yine de yaklaşık Goa kıyılarında 100 kişi boğularak can veriyor.

Hindu kültüründe kadın erkek pek bir arada yer almıyor. Bir arada olsalar bile kadın ikinci sınıf. Bu yüzden kadınlara oldukça çok taciz oluyor.

Hindistan'daki eski geleneklere göre bir çok durumda kadının kendini "yakması" bekleniyor. Hani öyle mecazi anlamda ya da bir yerini azıcık değil, tamamen. Mesela yeni evlenen kadının çeyizini beğenmediniz, ne yaparsınız? Başka ülkeleri bilmem ama Hindistan'da gaz ve kibrit aramaya başlıyorlar galiba. Resmi verilere göre her saat başı bir Hintli kadın çeyiz yüzünden canlı canlı yakılıyor. ( Kaynak http://articles.timesofindia.indiatimes.com/2012-01-27/india/30670050_1_dowry-death-harassment-and-cruelty-section-498a ).  2010'da resmi olarak 8391 kadın çeyizi beğenilmediği için yakılmış ya da kendini yakmış bu ülkede.

Tecavüz kurbanı kadınların ve kocası ölüp dul kalan kadınların da kendini yakması bekleniyor. Bazı bölgelerde bu beklenti gerçekleşiyor, şehirlerde giderek daha az gözüküyormuş. Yani Hindistan'da kadın olmak hem zor hem tehlikeli. "Kadınları bari denizde rahat bırakalım zaten orada da elbiseyle denize giriyorlar" demiş olmalılar ki Goa kumsalında bazı alanlar sadece kadınlara ayrılmış. Ama ama orada da rahat yok, erkekler 100 km kumsalda başka yer kalmamış gibi kadınlara ayrılan yerden denize giriyorlar.


Goa'yla ilgili bir önceki yazıma bakarsanız  Goa'nın geçmişine hafifçe bakmıştık. Paket turizme teslim olmadan önce özellikle Anjuna bölgesi hippilerin mekanıymış. İnternette o günlerde nasıl yaşıyorlarmış diye bakınırken Goa'da hiç görmediği babasını arayan bir kadının Hindistan'la ilgili bir foruma yazdığı yazıya rastladım. 2007 yılından beri aralarla devam eden yazışmalar Yeni Zelanda'lı kadının 1976'da Goa'dan hamileyken ayrılan annesinin sevgilisini  ve olması muhtemel diğer kardeşlerini araması üzerine. O günlerde Goa'da yaşayanlar da arada yorumlarda bulunmuşlar, ilginç ve uzun bir yazışma  ( İngilizce) http://www.indiamike.com/india/goa-f23/1975-76-in-goa-help-me-find-my-father-t30503/20/




Anjuna köyü bu günlerde kaçak yapılan trans partileri, geride kalan hippileri ve Çarşamba günleri kurulan pazarıyla ünlü. Hani Goa'ya geldim burayı da göreyim derseniz uğrayın, bir şey satın alacaksanız aynılarını Türkiye'de semt pazarlarından daha ucuza alabilirsiniz.
Anjuna pazarında  35 derece sıcaklıkta dize kadar uzanan deri çizme satılmasını değişen turist profili içinde Rusların sayısının oldukça artmıl olmasına bağlayalım. O kadar ki semt pazarındaki yazılar bile Rusça.








Goa'dan daha güneye Kerala eyaletine geçiyoruz, hadi.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...