Sapporo şehri ( Hokkaido adası, Japonya)


Bir önceki yazıda sözünü ettiğim "diyet su" nerede üretebilir? İlginç buluşların ve yiyeceklerin en fazla çıktığı yer olan  Japonya'dan elbet. Japonya'yı gezmeye bu kez sizinle en kuzeyden başlıyoruz: Hokkaida adasından. Oradan yavaş yavaş güneye ineceğiz.

Hokkaido adasının biraz daha kuzeyinde Rusya var. Ada konumundan dolayı oldukça soğuk kışlar geçiriyor. Kışın sıcaklık adada sıklıklar 15 , -20 derecelere düşüyor. Japonya'nın en bozulmamış ve ıssız ormanları da bu bölgede bulunuyor. 

Hokkaido adasının en önemli şehri olan Sapporo yaklaşık 2 milyon nüfusa sahip. Şehir haritasını elinize alırsanız caddelerin cidden cetvelle çizildiğini göreceksiniz. Hepsi matriks biçiminde birbirini kesen caddeler Japonya'da pek nadir rastlanan bir şehir şekli. Genelde Japon şehirleri yeryüzü şekillerine ve zamanın planlamasına uygun olan ama zamanla birbirine hiç benzemeyen cadde ve mahallelerin karmaşık bir bütününden meydana geliyor. Sapporo tam tersine düzenli ve haritayla kolayca adres bulabileceğiniz bir yer. Diğer Japon şehirlerinde eğer iyi bir yol tarifiniz yoksa adres bulmayı unutun: caddelerde yan yana duran evlerin birbiri ardına numaralanması her yerde yok. Japon evinin adresi, pafta numarası ve ve yapılış sırasına göre saptanıyor. Yani adres şöyle olabiliyor: 1701 nolu paftada 5. yapılan ev. 4. yapılan ve mahallenin taa öte ucunda olabilir, 5.nin yanında olması şart değil.

Sapporo 1972 yılında kış olimpiyatlarına ev sahipliği yaptıktan sonra kış sporlarında iyice ünlenmiş. Her sene yapılan Sapporo Kış festivali 2 milyon kadar ziyaretçi çekiyor. Japonya'nın en iyi kayak pistleri şehir yakınlarında bulunuyor. Şehre gelen turist sayısı fiyatları da biraz etkilemiş olmalı, gerçekten ateş pahası. Kısa süre önce Endonezya'da yemeğe 3 dolar  verirken burada 10 dolardan aşağı bir şey bulmak çok zor. Tokyo bile buradan daha ucuz.

Sapporo'nun yine diğer Japon şehirlerinden farklı olacak şekilde çok sayıda güzel parkı var. Parkların  keyfini şehrin nufüsunun yüksek bir kısmını oluşturan yaşlılar çıkarıyor gibi. Etrafta pek genç yok. Japonya nüfusunun giderek azaldığı malum ama bu gerçek Sapporo'da sanki daha belirgin. Yoksa bunu da mı Endonezya farkları daha keskin görmeme bağlasak?

Şehire gelen Japonların yapmadan gitmedikleri iki şey var: birincisi yukarıda resmi görülen saat kulesinin önünde fotoğraf çektirmek. Öyle ahım şahım bir kule falan değil. O kadar çok Japon fotoğraf için geliyor ki önüne özel basamaklar konmuş ki iyi poz verebilsinler. Japonların yaptığı ikinci şey ise Sapporo birasını üretildiği şehirde içmek. Sapporo markasıyla çok uzun zamandan beri faaliyet gösteren bira firması her ne kadar merkezini Tokyo'ya taşımış olsa da bira fabrikası ve ülkenin tek bira müzesi halen burada. Sapporo, ürettiği onlarca bira markası ve içecek dışında, sağlıklı yaşam için "diyet su" ve yerel kaynakları kullanmak için de  soya fasulyesinden bira üretiyor. Fasulyeden bira üretmek kulağa garip geliyor ama aslında bakarsanız Efes Pilsen'de şeker pancarından üretilen bir bira aslında.
Sapporo'dan daha kuzeydeki Otaru şehrine geçiyoruz.

Sapporo şehri ( Hokkaido adası, Japonya)


Bir önceki yazıda sözünü ettiğim "diyet su" nerede üretebilir? İlginç buluşların ve yiyeceklerin en fazla çıktığı yer olan  Japonya'dan elbet. Japonya'yı gezmeye bu kez sizinle en kuzeyden başlıyoruz: Hokkaida adasından. Oradan yavaş yavaş güneye ineceğiz.

Hokkaido adasının biraz daha kuzeyinde Rusya var. Ada konumundan dolayı oldukça soğuk kışlar geçiriyor. Kışın sıcaklık adada sıklıklar 15 , -20 derecelere düşüyor. Japonya'nın en bozulmamış ve ıssız ormanları da bu bölgede bulunuyor. 

Hokkaido adasının en önemli şehri olan Sapporo yaklaşık 2 milyon nüfusa sahip. Şehir haritasını elinize alırsanız caddelerin cidden cetvelle çizildiğini göreceksiniz. Hepsi matriks biçiminde birbirini kesen caddeler Japonya'da pek nadir rastlanan bir şehir şekli. Genelde Japon şehirleri yeryüzü şekillerine ve zamanın planlamasına uygun olan ama zamanla birbirine hiç benzemeyen cadde ve mahallelerin karmaşık bir bütününden meydana geliyor. Sapporo tam tersine düzenli ve haritayla kolayca adres bulabileceğiniz bir yer. Diğer Japon şehirlerinde eğer iyi bir yol tarifiniz yoksa adres bulmayı unutun: caddelerde yan yana duran evlerin birbiri ardına numaralanması her yerde yok. Japon evinin adresi, pafta numarası ve ve yapılış sırasına göre saptanıyor. Yani adres şöyle olabiliyor: 1701 nolu paftada 5. yapılan ev. 4. yapılan ve mahallenin taa öte ucunda olabilir, 5.nin yanında olması şart değil.

Sapporo 1972 yılında kış olimpiyatlarına ev sahipliği yaptıktan sonra kış sporlarında iyice ünlenmiş. Her sene yapılan Sapporo Kış festivali 2 milyon kadar ziyaretçi çekiyor. Japonya'nın en iyi kayak pistleri şehir yakınlarında bulunuyor. Şehre gelen turist sayısı fiyatları da biraz etkilemiş olmalı, gerçekten ateş pahası. Kısa süre önce Endonezya'da yemeğe 3 dolar  verirken burada 10 dolardan aşağı bir şey bulmak çok zor. Tokyo bile buradan daha ucuz.

Sapporo'nun yine diğer Japon şehirlerinden farklı olacak şekilde çok sayıda güzel parkı var. Parkların  keyfini şehrin nufüsunun yüksek bir kısmını oluşturan yaşlılar çıkarıyor gibi. Etrafta pek genç yok. Japonya nüfusunun giderek azaldığı malum ama bu gerçek Sapporo'da sanki daha belirgin. Yoksa bunu da mı Endonezya farkları daha keskin görmeme bağlasak?

Şehire gelen Japonların yapmadan gitmedikleri iki şey var: birincisi yukarıda resmi görülen saat kulesinin önünde fotoğraf çektirmek. Öyle ahım şahım bir kule falan değil. O kadar çok Japon fotoğraf için geliyor ki önüne özel basamaklar konmuş ki iyi poz verebilsinler. Japonların yaptığı ikinci şey ise Sapporo birasını üretildiği şehirde içmek. Sapporo markasıyla çok uzun zamandan beri faaliyet gösteren bira firması her ne kadar merkezini Tokyo'ya taşımış olsa da bira fabrikası ve ülkenin tek bira müzesi halen burada. Sapporo, ürettiği onlarca bira markası ve içecek dışında, sağlıklı yaşam için "diyet su" ve yerel kaynakları kullanmak için de  soya fasulyesinden bira üretiyor. Fasulyeden bira üretmek kulağa garip geliyor ama aslında bakarsanız Efes Pilsen'de şeker pancarından üretilen bir bira aslında.
Sapporo'dan daha kuzeydeki Otaru şehrine geçiyoruz.

Diyet su isteyen?

Diyet su isteyen? Kalorisi sıfır dolayısıyla kilo alma derdi olmadan istediğiniz kadar içebilirsiniz.

Diyet suyu nereden ( ve niye) bulabilirim diyenler için olayın kaynağına ineceğiz. Üretildiği yere gidiyoruz, eğlenceli olacak.

Diyet su isteyen?

Diyet su isteyen? Kalorisi sıfır dolayısıyla kilo alma derdi olmadan istediğiniz kadar içebilirsiniz.

Diyet suyu nereden ( ve niye) bulabilirim diyenler için olayın kaynağına ineceğiz. Üretildiği yere gidiyoruz, eğlenceli olacak.

Güney Kore'nin başkenti Seul ( 2012)

 Dört sene sonra bir kez daha Seul'e uğrama fırsatım oldu. Geçen seferki gezimde Eylül başı olduğundan hava oldukça sıcak ve nemldi olduğunda sokaklarda gezinmesi biraz zahmetliydi. Bu kez metroyu daha az kullanarak dolaşabildim.
 Seul'de dört sene öncesine göre değişen fazla bir şey yok, 2008'de gazetelerin ön sayfaları ekonomik krizle doluyken şimdi son dört senedeki hızlı gelişmeden bahsediyor.
 Güney Kore'nin Samsung firması bu sene daha da büyüyerek  dünyanın en büyük elektronik firması ünvanını almış. Samsung almasında kim alsın? Halk telefonuyla yatıp kalkıyor. Kore'deki evlerin %85'inde internet hızı 30Mbit/s ( Türk Telekom'dan ortalama 15 kat hızlı). Metroda hemen herkes kafası önünde telefonuyla uğraşıyor. Hadi anladım metro vagonlarında bedava internet var, vaktini bulan hemen üç dakika önce neler yaptığını arkadaşlarına yetiştiriyor. E sokaklarda yürürken telefon ekranında dizi film seyretmek biraz fazla olmuyor mu?
 
Bu şekilde yürürken kaza geçirenlerin ( ve hatta kaldırımdaki direklere çarpıp ölenlerin)  sayısı hızla artınca hükümet "Vatandaş!Yürürken TV seyretme, bildiğin yürü işte."  kampanyası başlatmış.
Ama gördüğüm kadarıyla başarılı olamamış. Neyse telefonları bırakıp manava dalalım. Daldığımız gibi de dışarı fırlayalım: kardeşim 30 TL'ye tek bir elma olur mu? Tamam, büyük olabilir hem de güzel görünüyordur. Ama tek bir elma yarım kilodan fazla değil, 30 TL nasıl olur?   Bu hediyelik götürülen cinsten, hani bize baklava götürürüz ya, Koreliler de meyve götürüyor bir yere giderken. Daha ucuz olan elma cinsleri de var ama genel olarak meyve ateş pahası.

Seul sokaklarında dikkati çeken başka bir şey ise estetik ameliyat reklamlarını çokluğu. Resimlerde ameliyat giysileri içinde gülümseyen doktorlar müşteri arıyorlar ya da insanların ameliyat öncesi ve sonrası fotoğrafları var. Hatta ameliyat için banka kredisi sağlayan bile var.  Güney Kore'de "batılı" görünüme sahip olmak özellikle genç nesilde bir tutku haline gelmiş. Karne hediyesi olarak estetik ameliyat olan 14 yaşındakilerin hikayeleri gazeteleri süslüyor.

Güney Koreliler gelişmiş gelişmesine ama bir yandan da şehir efsanelerine inanmaya devam ediyorlar. Mesela geceleyin havalandırma ya da fanı açık bırakırsanız öleceğinizi düşünüyorlar. Nasıl mı? Soğuktan donarak ya da fanın havadaki oksijen atomlarını doğrayarak odada hava bırakmaması sonucu boğularak tabii ki de. Böyle şey olur mu? demeyin. 2006 yılında Kore Tüketici Birliği gece havalandırma ya da fan kullanmanın ölüme yol açacağı uyarısını resmi olarak yapmış. Halkta inanmış, çok mu?


 Güney Kore eğitimde dünyanın en iyi ülkelerinden biri. Matematik ve fen eğitimi konusunda ilk beşteler. Ülkede lkokul öğrenileri günde beş, orta okul öğrencileri günde sekiz ve lise öğrencileri günde 12 saat ders görüyor. Ha bir de haftada 6 gün derse gidiyorlar. Sonra okuldan çıkıncada dershaneye devam ediyorlar ki ders notları yükselsin. Bütün bunlara rağmen Kore'de İngilizce eğitiminin iyi olduğunu söyleyemeyiz. Aşağıda bir aksesuar mağazasının tabelası buna örnek. "To Kill"  ( Öldürmek Aksesuar). 
Yazıyı daha fazla uzatmadan burada bitireyim. Ama son bir şarkı dinleyelim mi? Güney Kore'den hım hım nasıl desem "dışkı" şarkısı.

http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=30cHPFm09aY




Güney Kore'nin başkenti Seul ( 2012)

 Dört sene sonra bir kez daha Seul'e uğrama fırsatım oldu. Geçen seferki gezimde Eylül başı olduğundan hava oldukça sıcak ve nemldi olduğunda sokaklarda gezinmesi biraz zahmetliydi. Bu kez metroyu daha az kullanarak dolaşabildim.
 Seul'de dört sene öncesine göre değişen fazla bir şey yok, 2008'de gazetelerin ön sayfaları ekonomik krizle doluyken şimdi son dört senedeki hızlı gelişmeden bahsediyor.
 Güney Kore'nin Samsung firması bu sene daha da büyüyerek  dünyanın en büyük elektronik firması ünvanını almış. Samsung almasında kim alsın? Halk telefonuyla yatıp kalkıyor. Kore'deki evlerin %85'inde internet hızı 30Mbit/s ( Türk Telekom'dan ortalama 15 kat hızlı). Metroda hemen herkes kafası önünde telefonuyla uğraşıyor. Hadi anladım metro vagonlarında bedava internet var, vaktini bulan hemen üç dakika önce neler yaptığını arkadaşlarına yetiştiriyor. E sokaklarda yürürken telefon ekranında dizi film seyretmek biraz fazla olmuyor mu?
 
Bu şekilde yürürken kaza geçirenlerin ( ve hatta kaldırımdaki direklere çarpıp ölenlerin)  sayısı hızla artınca hükümet "Vatandaş!Yürürken TV seyretme, bildiğin yürü işte."  kampanyası başlatmış.
Ama gördüğüm kadarıyla başarılı olamamış. Neyse telefonları bırakıp manava dalalım. Daldığımız gibi de dışarı fırlayalım: kardeşim 30 TL'ye tek bir elma olur mu? Tamam, büyük olabilir hem de güzel görünüyordur. Ama tek bir elma yarım kilodan fazla değil, 30 TL nasıl olur?   Bu hediyelik götürülen cinsten, hani bize baklava götürürüz ya, Koreliler de meyve götürüyor bir yere giderken. Daha ucuz olan elma cinsleri de var ama genel olarak meyve ateş pahası.

Seul sokaklarında dikkati çeken başka bir şey ise estetik ameliyat reklamlarını çokluğu. Resimlerde ameliyat giysileri içinde gülümseyen doktorlar müşteri arıyorlar ya da insanların ameliyat öncesi ve sonrası fotoğrafları var. Hatta ameliyat için banka kredisi sağlayan bile var.  Güney Kore'de "batılı" görünüme sahip olmak özellikle genç nesilde bir tutku haline gelmiş. Karne hediyesi olarak estetik ameliyat olan 14 yaşındakilerin hikayeleri gazeteleri süslüyor.

Güney Koreliler gelişmiş gelişmesine ama bir yandan da şehir efsanelerine inanmaya devam ediyorlar. Mesela geceleyin havalandırma ya da fanı açık bırakırsanız öleceğinizi düşünüyorlar. Nasıl mı? Soğuktan donarak ya da fanın havadaki oksijen atomlarını doğrayarak odada hava bırakmaması sonucu boğularak tabii ki de. Böyle şey olur mu? demeyin. 2006 yılında Kore Tüketici Birliği gece havalandırma ya da fan kullanmanın ölüme yol açacağı uyarısını resmi olarak yapmış. Halkta inanmış, çok mu?


 Güney Kore eğitimde dünyanın en iyi ülkelerinden biri. Matematik ve fen eğitimi konusunda ilk beşteler. Ülkede lkokul öğrenileri günde beş, orta okul öğrencileri günde sekiz ve lise öğrencileri günde 12 saat ders görüyor. Ha bir de haftada 6 gün derse gidiyorlar. Sonra okuldan çıkıncada dershaneye devam ediyorlar ki ders notları yükselsin. Bütün bunlara rağmen Kore'de İngilizce eğitiminin iyi olduğunu söyleyemeyiz. Aşağıda bir aksesuar mağazasının tabelası buna örnek. "To Kill"  ( Öldürmek Aksesuar). 
Yazıyı daha fazla uzatmadan burada bitireyim. Ama son bir şarkı dinleyelim mi? Güney Kore'den hım hım nasıl desem "dışkı" şarkısı.

http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=30cHPFm09aY




Güney Kore Dünya'yı İstila Ediyor

Kore pop müziği ya da kısaca K-Pop Asya'da nereye gitsem var.  Güney Kore'ye gelince  bir baktım da K-Pop dünyayı istila etmeye başlamış. Psy adlı rapçinin Gangnam Style şarkısı ( Türkçe karşılığı (Bağdat) Cadde Stili olurdu, Seul'ün lüks bir bölgesini anlatıyor)   Youtube tarihinin en çok sevilen  şarkısı olmuş, bugün itibarıyla değişik versiyonları yaklaşık 650 milyon kez seyredilmiş.



K-Pop'un yurtdışında en çok tutulan şarkılarını İsveçliler yazmış: Koreli müzik firmaları yurtdşındaki tanınan müzisyenlere beste ısmarlayıp kendi portföylerindeki sanatçılara dağıtıyorlarmış. Küreselleşme K-Pop'u da etkilemiş anlayacağınız. Yarın Seul sokaklarından turlayalım biraz.

Güney Kore Dünya'yı İstila Ediyor

Kore pop müziği ya da kısaca K-Pop Asya'da nereye gitsem var.  Güney Kore'ye gelince  bir baktım da K-Pop dünyayı istila etmeye başlamış. Psy adlı rapçinin Gangnam Style şarkısı ( Türkçe karşılığı (Bağdat) Cadde Stili olurdu, Seul'ün lüks bir bölgesini anlatıyor)   Youtube tarihinin en çok sevilen  şarkısı olmuş, bugün itibarıyla değişik versiyonları yaklaşık 650 milyon kez seyredilmiş.



K-Pop'un yurtdışında en çok tutulan şarkılarını İsveçliler yazmış: Koreli müzik firmaları yurtdşındaki tanınan müzisyenlere beste ısmarlayıp kendi portföylerindeki sanatçılara dağıtıyorlarmış. Küreselleşme K-Pop'u da etkilemiş anlayacağınız. Yarın Seul sokaklarından turlayalım biraz.

1 Kitap 1 Site: HindistaNepal ve oBilet

Ülkemizdeki gezginler nedense daha sonra dönüp tecrübelerini pek paylaşmıyor. Az sayıdaki gezgin paylaşınca da okuması keyifli oluyor. İhsan Önder gitmi, görmüş şimdi de bizimle gördüklerini paylaşıyor. Biraz vaktinizi ayırıp sitede şöyle bir göz gezdirsenize:

http://ihsanonder.com/hindistanepalkunye/onsoz/

Herşey internete yavaş yavaş geliyor.  Yeni açılan bir Türk sitesi de otobüs bileti alanların işini kolaylaştırmayı amaçlıyor. Bir bakın bence işinize yarayacak.

https://www.obilet.com




1 Kitap 1 Site: HindistaNepal ve oBilet

Ülkemizdeki gezginler nedense daha sonra dönüp tecrübelerini pek paylaşmıyor. Az sayıdaki gezgin paylaşınca da okuması keyifli oluyor. İhsan Önder gitmi, görmüş şimdi de bizimle gördüklerini paylaşıyor. Biraz vaktinizi ayırıp sitede şöyle bir göz gezdirsenize:

http://ihsanonder.com/hindistanepalkunye/onsoz/

Herşey internete yavaş yavaş geliyor.  Yeni açılan bir Türk sitesi de otobüs bileti alanların işini kolaylaştırmayı amaçlıyor. Bir bakın bence işinize yarayacak.

https://www.obilet.com




Unutulmuş Cennet: Banda Adaları ( Maluku, Endonezya) 3/3


 Banda adalarında su altı canlılarını görmenin en iyi yolu bir tekne tutup mercan kayalarında dolaşmak. İskele'deki balıkçı tekneleriyle dilerseniz doğrudan pazarlık edebilir ya da kaldığınız pansiyondan sizin için ayarlamalarını rica edebilirsiniz. Tekneyi diğer turistlerle paylaşarak maliyeti azaltmanız da mümkün. Hadi diğer adalara. Mutiara pansiyonun enerjik sahibi Abba'nın seçtiği teknemiz önce Rhun adasının önündeki mercanlarda duruyor.


Bu adanın nüfusü sadece bin kadar. Tıpkı 400 sene önce olduğu gibi adada baharatçılık ve balıkçılık iki ana uğraş. Rhun'a bakarken insan Manhatta'la karşılaştırmadan edemiyor. Doğa harikası mı olmak iyi, ticaret harikası mı? Rhun adasının az ötesinde üzerinde hiç bir insanın yaşamadığı Neyleka adası var. Adanın oldukça büyük beyaz kumlu bir plajı ve önünde muhteşem mercan kayalıkları var. Gelgit zamanlarına göre deniz altındaki görüş mesafeniz değişebiliyor, sular çekilirken giderseniz daha fazla deniz canlısı görme şansınız var. 

Yolumuz üzerindeki Ai adasında kısa bir duraklama yapıyoruz. Birden dikleşerek inen mercan duvarının yanında rengarenk, değişik ve daha önce hiç görmediğim yüzlerce su altı canlısını seyrederken kaptanın zaman doldu uyarısıyla tekneye çıkıyorum ve geri dönüşe başlıyoruz. Banda'da geçen sonraki günlerimde aynı kaptanla Gunug Api'de denize akıp donmuş lavların üzerinde, Pisang adasının tek sakini olan ailenin evlerinin önündeki aşırı akıntılı ama görüş derinliği harika mercanlarında, minicik Batu Kapal'ın hemen yanı başında ve Banda takımadalarındaki en büyük ada olan Banda Besar'ın birden derinleşen sularında geziniyoruz.

İrili ufaklı on adadan oluşan Banda adaları ticari önemlerinin azalmasıyla birlikte uzun süreden beri izole oldukları için bozulmadan bugüne kadar gelebilmişler. Endonezya'nın ekonomisi ve ulaşım olanakları iyileştikçe adaların bu harika hallerinde kalmaları mucize olur. Eğer bu doğa harikası cennet adalara gitmeye niyetiniz varsa en iyi zaman havanın iyi, denizin rüzgarsız ve deniz altı görüş mesafesinin yüksek olduğu Ekim-Kasım ayları. Başkaları da bu güzellikleri farkına varıp adalar çok kalabalıklaşmadan Banda'ya varmak için elinizi çabuk tutun.





Unutulmuş Cennet: Banda Adaları ( Maluku, Endonezya) 3/3


 Banda adalarında su altı canlılarını görmenin en iyi yolu bir tekne tutup mercan kayalarında dolaşmak. İskele'deki balıkçı tekneleriyle dilerseniz doğrudan pazarlık edebilir ya da kaldığınız pansiyondan sizin için ayarlamalarını rica edebilirsiniz. Tekneyi diğer turistlerle paylaşarak maliyeti azaltmanız da mümkün. Hadi diğer adalara. Mutiara pansiyonun enerjik sahibi Abba'nın seçtiği teknemiz önce Rhun adasının önündeki mercanlarda duruyor.


Bu adanın nüfusü sadece bin kadar. Tıpkı 400 sene önce olduğu gibi adada baharatçılık ve balıkçılık iki ana uğraş. Rhun'a bakarken insan Manhatta'la karşılaştırmadan edemiyor. Doğa harikası mı olmak iyi, ticaret harikası mı? Rhun adasının az ötesinde üzerinde hiç bir insanın yaşamadığı Neyleka adası var. Adanın oldukça büyük beyaz kumlu bir plajı ve önünde muhteşem mercan kayalıkları var. Gelgit zamanlarına göre deniz altındaki görüş mesafeniz değişebiliyor, sular çekilirken giderseniz daha fazla deniz canlısı görme şansınız var. 

Yolumuz üzerindeki Ai adasında kısa bir duraklama yapıyoruz. Birden dikleşerek inen mercan duvarının yanında rengarenk, değişik ve daha önce hiç görmediğim yüzlerce su altı canlısını seyrederken kaptanın zaman doldu uyarısıyla tekneye çıkıyorum ve geri dönüşe başlıyoruz. Banda'da geçen sonraki günlerimde aynı kaptanla Gunug Api'de denize akıp donmuş lavların üzerinde, Pisang adasının tek sakini olan ailenin evlerinin önündeki aşırı akıntılı ama görüş derinliği harika mercanlarında, minicik Batu Kapal'ın hemen yanı başında ve Banda takımadalarındaki en büyük ada olan Banda Besar'ın birden derinleşen sularında geziniyoruz.

İrili ufaklı on adadan oluşan Banda adaları ticari önemlerinin azalmasıyla birlikte uzun süreden beri izole oldukları için bozulmadan bugüne kadar gelebilmişler. Endonezya'nın ekonomisi ve ulaşım olanakları iyileştikçe adaların bu harika hallerinde kalmaları mucize olur. Eğer bu doğa harikası cennet adalara gitmeye niyetiniz varsa en iyi zaman havanın iyi, denizin rüzgarsız ve deniz altı görüş mesafesinin yüksek olduğu Ekim-Kasım ayları. Başkaları da bu güzellikleri farkına varıp adalar çok kalabalıklaşmadan Banda'ya varmak için elinizi çabuk tutun.





Unutulmuş Cennet: Banda Adaları ( Maluku, Endonezya) 2/3



 Banda adalarının merkezi olan Banda Neira 6000 kişilik küçük bir ada. Hemen yanındaki Gunung Api ve arkasındaki Banda Besar adaları aslında boyut olarak Banda Neira'dan oldukça büyükler. Ancak Banda Neria'da onlarda olmayan bir şey var: durgun suları olan bir liman. Diğer adalar Banda Neira'nın etrafını çevirdiği için açık denizin dalgaları bu adaya ulaşmıyor ve gemilerin kötü havada yanaşabileceği tek alternatif olmasını sağlıyor.
 Daha fazla yazıp vakit kaybetmeyelim, gelin Bande Neira'da kısa bir yürüyüşe çıkalım. Banda Neira cidden küçük bir ada limandan başlayıp adanın en uzak noktasına yürümek topu topu bir saat sürüyor. Yol boyunca bize kahve, hint cevizi, kakao ve türlü türlü baharat bitkileri eşlik ediyor. Adanın en kuzeyindeki plajın arkasında sıralanmış hindistan cevizi ağaçlarının ve meraklı halkın arasından geçip siyah kumsala inelim. Evet, kum siyah ama kirden değil. Banda Neira volkanik bir ada, adadaki tüm taşlar siyah olunca plajlardaki kum da öyle olmuş.
 Adanın neresinde yüzerseniz yüzün yüzlerce cins canlı görmeniz garanti. Şaşırmayın burası daha başlangıç, diğer adalrda daha da fazlası var. Dönüşte aynı yolu kullanmak yerine doğu kıyısı boyunca devam eden betonlanmış bir patikayı kullanarak köylerin arasından geçelim. Ama bu kez yürüyüşün uzun süreceğini garanti ederim. Çünkü turistleri gören hemen herkes yanınıza gelip konuşmak istiyor. ”Hello mister!” ile başlayan konuşmalar genelde köy halkının az İngilizcelerinden dolayı fazla uzayamasa da her yüz metrede bir önünüze meraklı birinin çıkmasına engel olmuyor. “Merhaba! Kimsin? Neredensin? Adın ne?” soru-cevap döngüsü hız kesmeden tekrar tekrar yaşanırken akşamüstü oluveriyor. Mahalle arasında futbol oynayanların, balık tutan çocukların, evlerinin önünde sohbet edenlerin bütün işlerine ara verip yanımıza gelmesine kısa sürede alışıyor insan. Yüksek sezonda bile adadaki turist sayısı nadiren otuzu geçtiği için her turist burada Bandalıların ilgisini çekiyor. Limana geri dönerken yolda havaalanı pistinden yürüyoruz. Ada o kadar küçük ki pisti yapabilmek için denizi biraz doldurmuşlar, yetmemiş havaalanının eğimini yukarı vermişler ki uçaklar yokuş yukarı inip kısa sürede durabilsin. Havalanında pist dışında ne bir bina, ne bir elektronik sistem ne de bir ışık var. Sadece görüş mesafesinin iyi olduğu günlerde iniş var.


Gün batımında Banda Neira merkezine alışverişe ya da işe gelen diğer adaların sakinleri karanlık bastırmadan evlerine dönmek için iskeleye yöneliyor. İskelenin karşısında tüm heybetiyle denizden fırlayan adanın ismi Gunung Api. Api dağı demek bir ada için garip bir isim olabilir ama Banda'lılar Gunung Api'yi adadan çok volkan karakteriyle hatırlıyor. En son 1988 yılında patlayan Api dağı, 300'den fazla evi ateşe boğuvermiş. O zamanki patlamanın izlerini dağın tepesinden aşağılara inen kömürleşmiş ağaçlar ve simsiyah lavayla kaplı arazide görebilirsiniz. Adada genelde telaşlı birini görmek pek kolay değil, her şey genelde durgun, sakin. Ama illa da telaşlı birini göreceğiz dersek tek şansımız akşamüstü iskeleye yönelen kalabalık. Küçük teknelerin içine insanlar, üstüne de adını bilmediğim bir çok çeşit sebze meyve, buzdolabı, tüp, benzin, canlı tavuk, balık ve bir sürü ıvır zıvır daha yükleniyor. Ve karanlığa yakalanmadan aceleyle dizel motorlarının gürültüsü altında hareket ediyorlar. Tekneler iskeleden ayrılınca hemen kalkmayalım, biraz da akvaryum gibi suda geçit töreni yapan binlerce balığı seyredelim.

Unutulmuş Cennet: Banda Adaları ( Maluku, Endonezya) 2/3



 Banda adalarının merkezi olan Banda Neira 6000 kişilik küçük bir ada. Hemen yanındaki Gunung Api ve arkasındaki Banda Besar adaları aslında boyut olarak Banda Neira'dan oldukça büyükler. Ancak Banda Neria'da onlarda olmayan bir şey var: durgun suları olan bir liman. Diğer adalar Banda Neira'nın etrafını çevirdiği için açık denizin dalgaları bu adaya ulaşmıyor ve gemilerin kötü havada yanaşabileceği tek alternatif olmasını sağlıyor.
 Daha fazla yazıp vakit kaybetmeyelim, gelin Bande Neira'da kısa bir yürüyüşe çıkalım. Banda Neira cidden küçük bir ada limandan başlayıp adanın en uzak noktasına yürümek topu topu bir saat sürüyor. Yol boyunca bize kahve, hint cevizi, kakao ve türlü türlü baharat bitkileri eşlik ediyor. Adanın en kuzeyindeki plajın arkasında sıralanmış hindistan cevizi ağaçlarının ve meraklı halkın arasından geçip siyah kumsala inelim. Evet, kum siyah ama kirden değil. Banda Neira volkanik bir ada, adadaki tüm taşlar siyah olunca plajlardaki kum da öyle olmuş.
 Adanın neresinde yüzerseniz yüzün yüzlerce cins canlı görmeniz garanti. Şaşırmayın burası daha başlangıç, diğer adalrda daha da fazlası var. Dönüşte aynı yolu kullanmak yerine doğu kıyısı boyunca devam eden betonlanmış bir patikayı kullanarak köylerin arasından geçelim. Ama bu kez yürüyüşün uzun süreceğini garanti ederim. Çünkü turistleri gören hemen herkes yanınıza gelip konuşmak istiyor. ”Hello mister!” ile başlayan konuşmalar genelde köy halkının az İngilizcelerinden dolayı fazla uzayamasa da her yüz metrede bir önünüze meraklı birinin çıkmasına engel olmuyor. “Merhaba! Kimsin? Neredensin? Adın ne?” soru-cevap döngüsü hız kesmeden tekrar tekrar yaşanırken akşamüstü oluveriyor. Mahalle arasında futbol oynayanların, balık tutan çocukların, evlerinin önünde sohbet edenlerin bütün işlerine ara verip yanımıza gelmesine kısa sürede alışıyor insan. Yüksek sezonda bile adadaki turist sayısı nadiren otuzu geçtiği için her turist burada Bandalıların ilgisini çekiyor. Limana geri dönerken yolda havaalanı pistinden yürüyoruz. Ada o kadar küçük ki pisti yapabilmek için denizi biraz doldurmuşlar, yetmemiş havaalanının eğimini yukarı vermişler ki uçaklar yokuş yukarı inip kısa sürede durabilsin. Havalanında pist dışında ne bir bina, ne bir elektronik sistem ne de bir ışık var. Sadece görüş mesafesinin iyi olduğu günlerde iniş var.


Gün batımında Banda Neira merkezine alışverişe ya da işe gelen diğer adaların sakinleri karanlık bastırmadan evlerine dönmek için iskeleye yöneliyor. İskelenin karşısında tüm heybetiyle denizden fırlayan adanın ismi Gunung Api. Api dağı demek bir ada için garip bir isim olabilir ama Banda'lılar Gunung Api'yi adadan çok volkan karakteriyle hatırlıyor. En son 1988 yılında patlayan Api dağı, 300'den fazla evi ateşe boğuvermiş. O zamanki patlamanın izlerini dağın tepesinden aşağılara inen kömürleşmiş ağaçlar ve simsiyah lavayla kaplı arazide görebilirsiniz. Adada genelde telaşlı birini görmek pek kolay değil, her şey genelde durgun, sakin. Ama illa da telaşlı birini göreceğiz dersek tek şansımız akşamüstü iskeleye yönelen kalabalık. Küçük teknelerin içine insanlar, üstüne de adını bilmediğim bir çok çeşit sebze meyve, buzdolabı, tüp, benzin, canlı tavuk, balık ve bir sürü ıvır zıvır daha yükleniyor. Ve karanlığa yakalanmadan aceleyle dizel motorlarının gürültüsü altında hareket ediyorlar. Tekneler iskeleden ayrılınca hemen kalkmayalım, biraz da akvaryum gibi suda geçit töreni yapan binlerce balığı seyredelim.

Unutulmuş Cennet: Banda Adaları ( Maluku, Endonezya) 1/3

 Endonezya'nın Maluku bölgesinde yer alan Banda adalarının yeri zamanında devlet sırrıymış. Adaların yerini bilenler çok büyük servetler yapmışlar. Adalar o kadar değerliymiş ki zamanında on adadan sadece birini satın almak için karşılığında New York'un ünlü Manhattan adasını vermişler. Banda adalarının yeri artık devlet sırrı değil, oraya giderek servet yapmanız da mümkün değil. Ama bir fısatını bulup Banda adalarına varabilirseniz sizi el değmemiş bir doğa, yüzlerce çeşit balığın kaynadığı mercanlar, adaların bekçisi gibi duran ateşli bir yanardağ ve dünya tatlısı bir halk bekliyor.

Banda 16.yy sonlarında dünyanın tek “hint cevizi” üreticisiymiş. Banda adalarında doğal olarak yetişen erik büyüklüğündeki hint cevizinin veba hastalığına iyi geldiği dedikodusu Avrupa'da yayıldıkça tüccarlar Banda adasının yerini bulmak için yarışa başlamışlar. Hollanda'lılar biri dışında tüm adaları ele geçirmişler. Onuncu ada olan Rhun adasını da İngilizler almış. Hollandalılar ne kadar uğraşırlarsa uğraşssınlar İngilizleri Rhun adasından söküp atamamışlar. Sonunda pes edip İngilizlere ada değiş tokuşu teklif etmişler: “size bizim kolonilerden Yeni Amsterdam'daki ( bugünkü New York) Manhattan adasını verelim siz de bize Rhun'u verin”. Değiş tokuş yapılmış. Rhun adası 400 sene önce neyse o, değişim yok. Manhattan'ın hikayesi çok farklı olmuş.

Adalara ulaşmak iyi bir planlama ve bol zaman gerektiriyor. Adalara en yakın şehir olan Ambon'dan yola çıkan feribot sekiz saat bir yolculuk sonunda ayda üç kez Banda'ya uğruyor. Ancak feribot günleri sık sık değişiyor ve iptaller de normal karşılanıyor. Bir de haftada üç kez sefer yapması gereken ama gerçekte kafasına göre uçan NBA havayolları var. Seyahat acentaları NBA uçak biletlerini satmıyor, illaki Ambon'da bizzat boy gösterip nakit ödemeniz gerekiyor.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...