Sulawesi Adasının Önemli Şehri Makassar ( Ujung Pandang- Endonezya)

Sulawesi  Endonezya'nın büyük adalarından biri. Haritasına baktığınızda "böyle garip şekilli ada mı olur?" dedirtecek kadar ilginç bir şekli. Aslına bakarsanız dört yarımadalı bir "tamada" kendisi. Sulawesi hem dağlık hem de çoğu  kara parçalarının arası denizle kaplı olduğu için bir yerden diğerine gitmek çok uzun sürüyor. Adanın iki önemli şehrinin biri Makassar diğeri Manado: tam da zıt kutuplardalar biri adanın batı aşağı ucunda diğeri doğu yukarı ucu. Birinden diğerine otobüsle gitmeye kalkarsanız ve eğer yollar yağmurdan kapanmadıysa + gecikme olmazsa + otobüsler vaktinde kalkarsa ve + saatleri uyarsa 50 saat sürüyor.
 Sulawesi adasının önemli bir özelliği Avustralya ve Asya bitki ve hayvan türlerini ayıran sanal bir çizgi olan Wallace çizgisi üzerinde olması. 19.yy da Alfred Wallace bölgede inceleme yaparken şimdi Wallace çizgisi adı verilen hattın batısında ve doğusunda tamamen farklı hayvan ve bitki türleri olduğunu farketmiş.Son buzul çağında deniz çekildiğinde Endonezya'nın çoğu adası Asya'ya bağlantılı kalırken Bali adasında ötesi Avustralya'ya kara ile bağlanmış ve o bugün dahi o kıtaların bitki ve hayvan türleerini barındıryorlar. Sulawesi ise bu çizginin üzerinde sonuç olarak bitki ve hayvan çeşitliliği fazla.Adanın orta ve kuzey kısmında dalış mekanlarına gidenler öve öve bitiremiyorlar.
 Makassar ya da diğer adıyla Ujung Pandang 1.3 milyon nufüslu fazla görecek bir şey olmayan bir şehir. Yakında göreceğimiz Toraja kabilesi topraklarına girmek için buradan geçmek gerekiyor, sadece buraya uçak seferi var.
 Makassar'ın Rotterdam kalesi eski Hollanda sömürge günlerinden kalma. Kısaca göz atabilirsiniz, fazla ilginç değil. Makassar'ın ünlü gün batımına da yağmur mevsiminde geldiğim için denk gelemedim. E boş duracak değiliz ya buranın diğer ünlü iki şeyi balığı ve çorbası. Yüzyıllardan beri balıkçılık yapan Makasssarlılar çok lezzetli balık pişirmeyi beceriyorlar, buraya yolunuz düşerse kaçırmayın. Birde "coto makassar" çorbasının tadına bakın. Bu çorbayı ısmarladığınızda lokantada gözler size dönüyor çünkü pek yabancının yediğini görmemişler. Nedeni basit, coto makassar bildiğiniz kelle-paça çorbasının tropik esintilerle hazırlanmış hali: dil, işkembe, beyin, fıstık, limon ve bir sürü baharat. Afiye olsun.

Makassar'dan kuzeye esas hedefimiz olan Rantepoa'ya yola çıkıyoruz.

Sulawesi Adasının Önemli Şehri Makassar ( Ujung Pandang- Endonezya)

Sulawesi  Endonezya'nın büyük adalarından biri. Haritasına baktığınızda "böyle garip şekilli ada mı olur?" dedirtecek kadar ilginç bir şekli. Aslına bakarsanız dört yarımadalı bir "tamada" kendisi. Sulawesi hem dağlık hem de çoğu  kara parçalarının arası denizle kaplı olduğu için bir yerden diğerine gitmek çok uzun sürüyor. Adanın iki önemli şehrinin biri Makassar diğeri Manado: tam da zıt kutuplardalar biri adanın batı aşağı ucunda diğeri doğu yukarı ucu. Birinden diğerine otobüsle gitmeye kalkarsanız ve eğer yollar yağmurdan kapanmadıysa + gecikme olmazsa + otobüsler vaktinde kalkarsa ve + saatleri uyarsa 50 saat sürüyor.
 Sulawesi adasının önemli bir özelliği Avustralya ve Asya bitki ve hayvan türlerini ayıran sanal bir çizgi olan Wallace çizgisi üzerinde olması. 19.yy da Alfred Wallace bölgede inceleme yaparken şimdi Wallace çizgisi adı verilen hattın batısında ve doğusunda tamamen farklı hayvan ve bitki türleri olduğunu farketmiş.Son buzul çağında deniz çekildiğinde Endonezya'nın çoğu adası Asya'ya bağlantılı kalırken Bali adasında ötesi Avustralya'ya kara ile bağlanmış ve o bugün dahi o kıtaların bitki ve hayvan türleerini barındıryorlar. Sulawesi ise bu çizginin üzerinde sonuç olarak bitki ve hayvan çeşitliliği fazla.Adanın orta ve kuzey kısmında dalış mekanlarına gidenler öve öve bitiremiyorlar.
 Makassar ya da diğer adıyla Ujung Pandang 1.3 milyon nufüslu fazla görecek bir şey olmayan bir şehir. Yakında göreceğimiz Toraja kabilesi topraklarına girmek için buradan geçmek gerekiyor, sadece buraya uçak seferi var.
 Makassar'ın Rotterdam kalesi eski Hollanda sömürge günlerinden kalma. Kısaca göz atabilirsiniz, fazla ilginç değil. Makassar'ın ünlü gün batımına da yağmur mevsiminde geldiğim için denk gelemedim. E boş duracak değiliz ya buranın diğer ünlü iki şeyi balığı ve çorbası. Yüzyıllardan beri balıkçılık yapan Makasssarlılar çok lezzetli balık pişirmeyi beceriyorlar, buraya yolunuz düşerse kaçırmayın. Birde "coto makassar" çorbasının tadına bakın. Bu çorbayı ısmarladığınızda lokantada gözler size dönüyor çünkü pek yabancının yediğini görmemişler. Nedeni basit, coto makassar bildiğiniz kelle-paça çorbasının tropik esintilerle hazırlanmış hali: dil, işkembe, beyin, fıstık, limon ve bir sürü baharat. Afiye olsun.

Makassar'dan kuzeye esas hedefimiz olan Rantepoa'ya yola çıkıyoruz.

Endonezya'nın Başkenti Cakarta


Uçağım Cakarta havaalanına akşam 6 gibi iniyor. Endonezya Türklere vizeyi artık kapıda veriyor, hızlı bir şekilde vize faslını tamamlayıp taksiyle kalacağım pansiyona doğru yola çıkıyorum. Normalde 40-50 dakika süren yolu 2 saat 40 dakikada ancak alabiliyoruz. Yağmur mevsiminde herhangi bir Asya şehrine gelenlerin sabırlı olması lazım kaldı ki trafiği ile ünlü Cakarta'dayız. Yapacak bir şey yok etrafı seyrediyorum. Trafik her ne kadar akmıyorsa da bizdeki gibi zırt pırt şerit değiştirenler sağa sola kızanlar yok. Sakin bir kabullenmişlikle tıngır mıngır gidiyorlar: lüks cipler, dökülen mikroletler ( bizdeki yolcu minibüslerinin Endonezyacası), kamyonlar, pencerelerinden insan fışkıran otobüsler. Hemzemin bir tren geçidinden biz geçtikten az sonra trafik ilerlemeyi kesiyor, hareketsiz duruyoruz. Birden trenin geldiğini haber veren alarm çalmaya başlıyor. Hani herkes sakin bağrış, çağrış yok, sağa sola kaçış yok diyordum ya. Geri alıyorum. Hiç ilerlemeyen trafikte ne ileri ne geri gidebilen ve tren raylarının üzerinde sıkışan araçların boşluklara sığmaları 2-3 dakika sürüyor. Sonra tren geçiyor. Ya o araçlar cidden trafikte boşluk bulamasaydı?



 Bundan üç sene önce yine Cakarta'daydım. Endonezya'da yaşayan arkadaşım Barış ile buluşmuş ve şehri dolaşmıştık. Ayrılmadan önce Barış demişti ki” Dikkat et bu ülkeye bir gelen bir daha geliyor”. Bu üç sene içinde Barış Cakarta'dan ayrılıp İstanbul'a döndü. Ama dediği gibi Endonezya onu geri çağırdı ve Barış'la yine Cakarta'da buluştuk. Geçen seferki gibi şehrin kuzeyindeki Batavia kafede buluştuk. Son üç seneyi karşılıklı özetleyip uzunca laflıyoruz. Sonra uçak biletlerimi ayarlamak için bir seyahat acentası aramak üzere vedalaşıyoruz.Önceki Cakarta yazısı burada.



 
Şehrin Kota dönen bölgesinin hemen güneyinde Çin mahallesi Glodok başlıyor. Dün akşamki yağmur yol kenarlarında toplanmış. Bu durum kaldırımları işgal eden işportacıların işine geliyor olmalı çünkü kaçacak yer yok. İşportada en çok saat, numaralı gözlük, gümüş yüzükler var. Bir de ortodontik teller. Hani şu dişleri düzeltmek için kullanılanlar var ya. Ama işportada satılanların hepsi bir örnek: amaçları dişleri düzeltmek daha zengin gözükmek. Moda sen nelere kadirsin! Kalabalık, gürültü, lağım kokuları, kaldırımda kurulan lokantalar, çürüyen çöpler, kaldırıma park etmiş arabalar ve tabi satıcılar arasından yüüryerek herhangi bir seyahat acentası arıyorum ama bir saat fazla dolanmama karşın bir tane bile karşıma çıkmıyor. Üç sene önce bilet aldığım bir acentanın yerini hatırlıyorum. Başka bir gezegene gitmekten başka çare yok, ama gideceğiz mecburen: yarım saat sonra Cakarta'nın en havalı alışveriş merkezlerinden Plaza Indonesia'nın önündeyim.





Cakarta'nın en pahalı iki alışveriş merkezi yanyana birisi Plaza Indonesia diğeri ise Grand Indonesia. Bu AVM'lerin Endonezya içinde olduklarını gösteren fazla bir şey yok. Ne bir Endonezya markası var ne de alışveriş merkezinin planı Endonezya dilinde. AVM'lerin tuvaletler bile Endonezya usulü değil de batılı şekilde yapılmış. AVMlere sanki sadece yabancılar ya da kültürüne yabancılaşmış Endonezyalılar gelecek gibi planlanmışlar sanki. İstedikleri müşteri tipini de çekmişe benziyorlar. Yolculukta okumak için kitap almaya girdiğim büyük mağazada Endonezyalı bir anne taş çatlasa üç yaşında olan çocuğuyla ısrarla İngilizce konuşuyor, amaç çocuk İngilizce öğrensin. Annesiyle üç beş kelime İngilizce konuşan çocuk sıkılıp babasına koşuyor. Baba Endonezyaca konuşunca rahatlıyor. Anne baba aralarında biraz Endonezyaca konuşuyorlar, anne çocuğu babanın kucağından alıp yine İngilizce konuşmaya başlıyor. Bu sahnenin neredeyse birebir aynısını İstanbul İstinye Park'ta bir kitapçıda yaşamıştım. Türk anne çocuğula İnglizce konuşmaya çalışıyordu. Çocuğunun yaptıkları vasıtasıyla prestij elde etmeye çalışan bir annenin çocuğu olmak hiçbir yerde kolay değil. Fakir Endonezyalılar prestij için 2-3 dolara uyduruk tel alıp dişine takıyor, zengin Endonezyalılar ise üç yaşındaki çocuklarını zorluyor da zorluyor. Toplum içinde bir yer edinme çabası insanlara neler yaptırabiliyor değil mi?



 

 
Cakarta'dan sonraki durağımız değişik cenaze gelenekleri ile tanınan Toraja kabilesi. Sulawesi adasında yaşayan bu topluluk aileden biri ölünce onun cesediyle yaşamaya devam ediyor, onu “hasta” sayıyor ve bazen aylar bazen yıllar sonra gömüyor.








Endonezya'nın Başkenti Cakarta


Uçağım Cakarta havaalanına akşam 6 gibi iniyor. Endonezya Türklere vizeyi artık kapıda veriyor, hızlı bir şekilde vize faslını tamamlayıp taksiyle kalacağım pansiyona doğru yola çıkıyorum. Normalde 40-50 dakika süren yolu 2 saat 40 dakikada ancak alabiliyoruz. Yağmur mevsiminde herhangi bir Asya şehrine gelenlerin sabırlı olması lazım kaldı ki trafiği ile ünlü Cakarta'dayız. Yapacak bir şey yok etrafı seyrediyorum. Trafik her ne kadar akmıyorsa da bizdeki gibi zırt pırt şerit değiştirenler sağa sola kızanlar yok. Sakin bir kabullenmişlikle tıngır mıngır gidiyorlar: lüks cipler, dökülen mikroletler ( bizdeki yolcu minibüslerinin Endonezyacası), kamyonlar, pencerelerinden insan fışkıran otobüsler. Hemzemin bir tren geçidinden biz geçtikten az sonra trafik ilerlemeyi kesiyor, hareketsiz duruyoruz. Birden trenin geldiğini haber veren alarm çalmaya başlıyor. Hani herkes sakin bağrış, çağrış yok, sağa sola kaçış yok diyordum ya. Geri alıyorum. Hiç ilerlemeyen trafikte ne ileri ne geri gidebilen ve tren raylarının üzerinde sıkışan araçların boşluklara sığmaları 2-3 dakika sürüyor. Sonra tren geçiyor. Ya o araçlar cidden trafikte boşluk bulamasaydı?



 Bundan üç sene önce yine Cakarta'daydım. Endonezya'da yaşayan arkadaşım Barış ile buluşmuş ve şehri dolaşmıştık. Ayrılmadan önce Barış demişti ki” Dikkat et bu ülkeye bir gelen bir daha geliyor”. Bu üç sene içinde Barış Cakarta'dan ayrılıp İstanbul'a döndü. Ama dediği gibi Endonezya onu geri çağırdı ve Barış'la yine Cakarta'da buluştuk. Geçen seferki gibi şehrin kuzeyindeki Batavia kafede buluştuk. Son üç seneyi karşılıklı özetleyip uzunca laflıyoruz. Sonra uçak biletlerimi ayarlamak için bir seyahat acentası aramak üzere vedalaşıyoruz.Önceki Cakarta yazısı burada.



 
Şehrin Kota dönen bölgesinin hemen güneyinde Çin mahallesi Glodok başlıyor. Dün akşamki yağmur yol kenarlarında toplanmış. Bu durum kaldırımları işgal eden işportacıların işine geliyor olmalı çünkü kaçacak yer yok. İşportada en çok saat, numaralı gözlük, gümüş yüzükler var. Bir de ortodontik teller. Hani şu dişleri düzeltmek için kullanılanlar var ya. Ama işportada satılanların hepsi bir örnek: amaçları dişleri düzeltmek daha zengin gözükmek. Moda sen nelere kadirsin! Kalabalık, gürültü, lağım kokuları, kaldırımda kurulan lokantalar, çürüyen çöpler, kaldırıma park etmiş arabalar ve tabi satıcılar arasından yüüryerek herhangi bir seyahat acentası arıyorum ama bir saat fazla dolanmama karşın bir tane bile karşıma çıkmıyor. Üç sene önce bilet aldığım bir acentanın yerini hatırlıyorum. Başka bir gezegene gitmekten başka çare yok, ama gideceğiz mecburen: yarım saat sonra Cakarta'nın en havalı alışveriş merkezlerinden Plaza Indonesia'nın önündeyim.





Cakarta'nın en pahalı iki alışveriş merkezi yanyana birisi Plaza Indonesia diğeri ise Grand Indonesia. Bu AVM'lerin Endonezya içinde olduklarını gösteren fazla bir şey yok. Ne bir Endonezya markası var ne de alışveriş merkezinin planı Endonezya dilinde. AVM'lerin tuvaletler bile Endonezya usulü değil de batılı şekilde yapılmış. AVMlere sanki sadece yabancılar ya da kültürüne yabancılaşmış Endonezyalılar gelecek gibi planlanmışlar sanki. İstedikleri müşteri tipini de çekmişe benziyorlar. Yolculukta okumak için kitap almaya girdiğim büyük mağazada Endonezyalı bir anne taş çatlasa üç yaşında olan çocuğuyla ısrarla İngilizce konuşuyor, amaç çocuk İngilizce öğrensin. Annesiyle üç beş kelime İngilizce konuşan çocuk sıkılıp babasına koşuyor. Baba Endonezyaca konuşunca rahatlıyor. Anne baba aralarında biraz Endonezyaca konuşuyorlar, anne çocuğu babanın kucağından alıp yine İngilizce konuşmaya başlıyor. Bu sahnenin neredeyse birebir aynısını İstanbul İstinye Park'ta bir kitapçıda yaşamıştım. Türk anne çocuğula İnglizce konuşmaya çalışıyordu. Çocuğunun yaptıkları vasıtasıyla prestij elde etmeye çalışan bir annenin çocuğu olmak hiçbir yerde kolay değil. Fakir Endonezyalılar prestij için 2-3 dolara uyduruk tel alıp dişine takıyor, zengin Endonezyalılar ise üç yaşındaki çocuklarını zorluyor da zorluyor. Toplum içinde bir yer edinme çabası insanlara neler yaptırabiliyor değil mi?



 

 
Cakarta'dan sonraki durağımız değişik cenaze gelenekleri ile tanınan Toraja kabilesi. Sulawesi adasında yaşayan bu topluluk aileden biri ölünce onun cesediyle yaşamaya devam ediyor, onu “hasta” sayıyor ve bazen aylar bazen yıllar sonra gömüyor.








Endonezya'dan


İstanbul karakışı yaşarken her daim sıcak Jakarta'dan selamlar. Sizinle daha önce buralara uğramıştık ama Endonezya bir iki üç beş kerede bitecek bir yer değil. Kıyısından köşesinden bu bölgede sizinle beraber biraz daha dolaşacağız.
İlk durağımız yine başkent Cakarta, hafızasınız tazelemek isteyenler için önceki Cakarta yazım burada. Hadi başlıyoruz.

Endonezya'dan


İstanbul karakışı yaşarken her daim sıcak Jakarta'dan selamlar. Sizinle daha önce buralara uğramıştık ama Endonezya bir iki üç beş kerede bitecek bir yer değil. Kıyısından köşesinden bu bölgede sizinle beraber biraz daha dolaşacağız.
İlk durağımız yine başkent Cakarta, hafızasınız tazelemek isteyenler için önceki Cakarta yazım burada. Hadi başlıyoruz.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...