Rovaniemi ( Lapland- Finlandiya)




Rovaniemi caddeleri Kasım geceleri bile dondurucu soğuk, kat kat giyinmeden dışarı çıkmak için çılgın olmak gerekiyor. Finliler size diyorum heyy, eksi on derecede  şortla karda ne işiniz var heyy. Neyse ben onlara aldırmadan koşturarak ana caddede bir şeyler yiyip hemen hostele döneceğim zaten.  Gece ana caddede hızlıca yürüdüm. Sokakta geçirdiğim kısa sürede bir çok Filipinli kadın görünce yakında bir yerlerde çalıştıklarına kanaat getirdim. Ama kazın ayağı öyle değilmiş. Sabah kahvaltıda rastladığım bir Rovaniemili durumu aydınlattı.  Öğrendiğime göre, kırsal kökenli Finli kadınlar okullarını bitirdikten köylerine genelde dönmeyip şehirde kalıyorlar. Erkekler ise geleneksel olarak köylerine dönüp toprağı işliyorlar. Kırsal alanda yeteri kadar Finli kadın olmadığı için eş bulamayan Finli erkekler çareyi buralarda yaşamaya razı olan yabancılarla evlenmekte buluyorlar. Filipinli kadınlarda tam burada devreye giriyor. Rovaniemi kırsalında evliliklerin yüzde beşinin Asyalı kadınlarla yapıldığını öğreniyorum. Finlandiyalıların yabancılara kuşkuyla bakan ırkçı yapısı hakkında okuduklarımı düşününce burada yaşayan Asyalılara içimden sabır dileyerek hostele geri yürüyorum.


Niyetim bugün şehir içinde iyice dolaşıp yarın şehirden ayrılmak. Ama birden düşen sıcaklık planlarımı bozuyor. Dışarıda dolaşmak pek keyifli olmadığından şehrin ünlü müzesi Arktikum’a sığınıyorum. İyi de yapıyorum, kutup dairesinde yaşam nasıl bir şey çok iyi anlatmışlar. Siz de Rovaniemi’ye uğrarsanız, Arktikum uğrayıverin: gerçekten güzel bir yer. Rovaniemi’de kışın Noel Baba evi ziyareti dışında da yapacak çok şey var. Özellikle cross-country kayak ve köpek ya da geyiklerle çekilen kızaklarla yapılan geziler çok popüler. Daha sakin bir şeyler yapmak isteyenler balık tutabilir ya da benim yapacağım gibi bir kafeye girip elde kahve yağan karı seyredebilir. Rovaniemi merkezinde neredeyse her dört kişiden biri üniversite öğrencisi olduğu için bolca öğrenci mekanı var. Isındığımda sokaklarda yürüyüp üşüdüğümde öğrenci mekanlarına dalarak geceyi getiriyorum. Rovaniemi küçük ama hoş bir yer. Özellikle daha kuzeye çıkacak olanlar bu şehirde bir mola vermek isteyeceklerdir. Ekim ayında bile oldukça soğuk olabilen bu şehre gelirken Noel Baba’yı çekmek için fotoğraf makinenizi ve mevsime bakmaksızın kalın giysilerinizi getirmeyi ihmal etmeyin.


----------------------------------------------------
Bu blogda yayınlanan yeni yazıların size otomatik olarak e-postalanmasını isterseniz linke tıklayarak ŞİMDİ GEZELİM'e abone olabilirsiniz.

Kuzey Kutup Dairesinde ( Finlandiya)







“Kurallar:  4 kategoride katılabilirsiniz: Küçükler, Serbest Stil, Orijinal ve Takım Orijinal. Orijinal ve Takım Orijinalde cep telefonları omuzdan fırlatılacaktır. Diğer dallarda cep telefon fırlatma stili serbesttir. İki  fırlatma hakkınız var. Aralarında en fazla bir dakika olacaktır.  Bütün telefonlar organizasyon komitesince sağlanacaktır.”. “Bu ne yaa?” mı dediniz. Duyuru panosunda “ Dünya Cep Telefonu Fırlatma Şampiyonası” katılma şartları ve aranılan nitelikler asılı.   Yanındaki panoda ise bulunduğumuz yerdeki sekiz mevsim açıklanmış: gece yarısı güneşi mevsimi, hasat mevsimi, sonbahar, ilk kar mevsimi, yeni yıl ( Christmas)  mevsimi, kış, donmuş kar mevsimi ve buz erimesi mevsimi. Cep telefonu fırlatma şampiyonası ve 8 mevsim mi? ?  Açıklayayım efendim, Kuzey Kutup dairesinin tam üzerinde, Noel Babanın evinin önündeyiz. Yetmedi mi? Daha mı açık anlatmak lazım? En iyisi geriye sarıp baştan başlayayım:  şu anda kuzey Finlandiya’da Lapland bölgesinin başkenti Rovaniemi’deyim.  Rovaniemi bölgenin en önemli kenti olmasından çok Noel Baba’nın evinin burada olmasıyla tanınıyor. Kuzey Kutup dairesi Rovaniemi’nin sekiz kilometre kuzeyinde. Rovaniemi’liler tam kutup daire çizgisi üzerine bir müze, bir ev ve postane kurup burası “Noel Baba’nın evidir” demişler. Yılın 365 günü isteyen çocuk Noel babayı burada ziyaret ediyor, o günkü nöbetçi Noel Baba’nın kucağına oturuyor ve hediyeli eşyasını alıp mutlu bir şekilde ülkesine geri dönüyor. “ Noel Baba / Kuzey Kutbu” adresine her yıl gönderilen bir milyondan fazla mektubun ulaştığı yerde burası. Oysa ki o mektupların Demre’ye gönderilmesi lazım ama kime anlatacaksın? Rovaniemi, Noel Baba turizminden iyi para kazanınca ard arda Noel Baba Parkı / Oteli / Pub’ı açmış. Hatta turist aşkına mevsimleri sekize bile çıkarmış. Şehirde yaşayan altmış bin insanın çoğu turizmle bağlantılı işlerde çalışıyor. Geri kalanı tarım ve kerestecilikle uğraşıyor.



Rovaniemi, tüm İskandinavya’da olduğu gibi ateş pahası bir yer. Kaldığım hostel fiyatları düşürmek için çalışanların hepsini yarı zamanlı yapmış. Tren istasyonundan ağır sırt çantamla kara bata çıka hostelin önüne geldiğimde bir “ohh” çektim. Kapıyı ittiğimde esen rüzgardan biran kurtulmak için adımlarımı hızlandırdım, kapı duvar.. Üzerinde yazı: “anahtar almak için şu şu adresteki otele geliniz”, bu sefer de “aah” çektim. Hayda, on dakika yürü. Var otele. Açıklama: “Hosteli ucuz yapmak için otelde devamlı personel çalıştırmıyoruz. Sadece temizlik personelini o da sabahları üç saat çalıştırıyoruz. Hostelden çıkacağınız zaman anahtarı kapının kenarındaki kutuya atın, kapıyı çekin”. Bu fiyat düşürücü tedbirlerden sonra bile Rovaniemi’de üç kişilik hostel odasında bir yatağa ödediğim para ile İstanbul’da krallar gibi kalırdım. Ama ucuz şeyler de var. Örneğin, Rovaniemi’ye gelirken bindiğim tren hem çok temiz hem çok ucuzdu. Finlandiya hükümeti kuzeydeki şehirlerin boşalmasını engellemek için buralarda yaşayanlara özel destekler veriyor. Tren biletlerinin ucuz olması bu desteklerden biri. Vergi ve iş bulma kolaylıkları da var. Ama bunlar pek işe yaramıyor ve Finliler geriye ıssız yerleşim birimleri bırakarak büyük şehirlere göçmeye devam ediyor. Küçük yerleşim birimlerinde yapacak bir şey bulamayan ve canları sıkılan Finlilerin zekası kendilerine eğlenecek “ dünya şampiyonaları” yaratıveriyor. Finlandiya’da her sene düzenlenen “dünya şampiyonaları” listesi bir hayli eğlenceli: Dünya Cep Telefonu Fırlatma Şampiyonası, Dünya Eşini Taşıma Şampiyonası, Dünya Lastik Çizme Fırlatma Şampiyonası, Dünya Sinek Avlama Şampiyonası, Dünya Buzda Yüzme Şampiyonası, Dünya Gitar Çalma Taklidi Yapma Şampiyonası. Seç, beğen ve katıl birine. Dünya Lastik Çizme Fırlatma Şampiyonası ile Dünya Cep Telefonu Fırlatma Şampiyonasını Finlandiya’nın en büyük firması olan Nokia kendine Pazar yaratmak için destekliyor olabilir mi acaba ? Malum, Nokia cep telefonu yapmadan önce lastik çizme üretiyormuş.  Çok merak ediyorum çizmeden cep telefonu üretimine geçiş kararının alındığı toplantı nasıldı acaba?  20 sene önce çizme üreten Nokia’nın yönetim kurulunda olduğumuzu hayal edin. Şirketin genel müdür hissedarlara açıklıyor “ Bu çizmeler artık pek satmıyor. Yeni bir şeyler üretmemiz lazım.”. Hissedarlar sorar “ Peki ne üretelim?”. Genel müdür cevap verir “ Cep telefonu diye bir şey çıkacakmış. O işe girelim diyorum. Hem telefonların lastik kısmını da kendimiz yapabiliriz”.  Ve gerisini zaten biliyorsunuz.



----------------------------------------------------
Bu blogda yayınlanan yeni yazıların size otomatik olarak e-postalanmasını isterseniz linke tıklayarak ŞİMDİ GEZELİM'e abone olabilirsiniz.

Dupnisa Magarası ve Igneada ( Kirklareli)




-->
Istranca dağları hafta sonu İstanbul'dan kaçmak isteyenlere çok güzel fırsatlar sunuyor.
Bugün İstanbul’a sadece 2.5 saat uzaklığındaki Dupnisa mağarasına ve oradan da 30 km.yi bulan kumsalıyla ünlü İğneada’ya geçeceğiz.

Bu gün gezeceğimiz bölgenin haritası iste burada:
 
*******************************************************************************

Gezdiğim 130+ ülkeden seyahat fotoğrafları ve gezi notlarını bu blogda sık sık güncelliyorum. Siz de simdigezelim.com'a üye olan binlerce kişiye katılın ve içeriği kaçırmayın. 


  1. Abonelik için buraya gidiniz. 
  2. Vaktiniz varsa simdigezelim.com'daki içerikten yola çıkarak yazılan üç kitaba göz atıverin.
  3. Hatta "Şaşırmak İçin Gezmeniz Gereken 55 Yer" kitabımı şuradan ücretsiz indirin. 


********************************************************************************
Dupnisa’ya gitmek için TEM’de Edirne yönüne giderken Lüleburgaz çıkışından Pınarhisar’a gitmemiz gerekiyor. Pınarhisar’dan Demirköy yönüne giderseniz yolun solunda üç kez Dupnisa mağarası tabelası göreceksiniz. Tabelaları izleyin. Küçük köylerin arasından son derece hoş orman yollarından geçerek Dupnisa mağaralarına varacaksınız. Demirköy İlçesi Sarpdere Köyü yakınındaki Dupnisa mağarası İstanbul’a  230 kilometre uzaklığında. Önemli bir hatırlatma: mağara 15 Kasım-15 Mayıs tarihleri arasında mağarada yaşayan yarasaları korumak için kapanıyor.

Dupnisa mağarası toplam 2600 metre içeride yürü yürü bitmiyor. Mağara sulu (1900 metre) ve kuru ( 700 metre) olma üzere toplam iki bölümden oluşuyor. Sulu mağaranın içinden bir dere akıyor ama güzel çevre düzenlemesi sayesinde suya girmenize gerek kalmıyor. Bu mağaranın sıcaklığı yaz-kış 10 derece. Sulu mağarada 300 metre kadar  metre yürüdükten sonra kuru mağaraya ulaşıyorsunuz burasının sıcaklığı ise yaz-kış 17 derece. Mağaradaki dev sarkıtlar seyredenlerde hayranlık uyandıracak kadar güzel. Kuru mağarada 200 metre kadar yürüdkten sonra diğer uçtan dışarı çıkabilir ya da geri dönebilirsiniz.


Dupnisa mağarası yakınlarında yemek isterseniz mağaranın girişinde gözleme yapan küçük bir yer var. Hazırlıklı geldiyseniz mağaranın önünde piknik ve mangal yapmak için ayrılmış hoş bir alan var. Bu iki seçenekte sizi açmazsa Demirköy'e ya da İğneada’ya gitmeniz gerekiyor.



Demirköy- İğneada yolu sonbaharda bir başka güzel.  Yol boyunca sık sık durup fotoğraf çekme ihtiyacı  hissediyoruz.



İğneada Bulgaristan sınırından sadece 5 km uzaklıkta. Doğrudan İstanbul’da buraya gelmeniz 3-3.5 saat sürebilir. Kasabanın geçim kaynakları balıkçılık, ormancılık ve turizm. Yakın zamanda açılan 5 yıldızlı otel sonbaharda açık ama ıssız.



İğneada bu mevsimde boş. Deniz dalgalı ama gördüğüm kadarıyla tam sörflük. İlgilenenlere duyurulur.

Hemen plajın arkasındaki sazlıkta zarifçe süzülen kuğuları görebilirsiniz.

Bu bölgede birbirinden ayrı olarak üç longoz ( subasar) orman alanı var:  Erikli Gölü, Mert Gölü ve Saka Gölü longozları. Birisine giden yola girdiysekte yoldaki çamura batmamak için geri dönmek zorunda kaldık.


İğneada’dan dönerken Yenice’den önce Manyetik Alan Dinlenme Tesislerinin önünden geçiyoruz. Ne biçim ismi var bunun demeye kalmadan bizi bölgede gezdiren kuzenimiz Ferdi: “ arabayı boşa alın, bakın yokuş yukarı çıkacak” diyor. Arabanın yokuş yukarı çıkmasını kafası karışmış bir şekilde izlediğimiz görünce açıklıyor: “ göz yanılması, yokuş gibi duruyor ama aslında aşağı eğimli”. Biz bunu konuşurken hemen arkamızdan gelen araçta “ Manyetik Alan” testine başlıyor.


İğneada’dan Pınarhisar’a giden yol tamamıyla ormandan geçtiği araba sürmesi zevkli ve hoş bir yol.


Eğer bir gününüz boşsa artık Istranca ormanlarında çok güzel bir tur yapabileceğinizi biliyorsunuz. Eee,  ne bekliyorsunuz? Hadi Kırklareline!



----------------------------------------------------
Bu blogda yayınlanan yeni yazıların size otomatik olarak e-postalanmasını isterseniz linke tıklayarak ŞİMDİ GEZELİM'e abone olabilirsiniz.

Mavi Lagun ve Aurora Borealis (Kuzey Isiklari) - Izlanda


Pazar sabahı sokaklar çok tenha , Reykavikliler gibi yapıp kahvaltımı geç ettim. Sonra ver elini “Mavi Lagün”. Mavi Lagün, jeotermal bir açık hava kaplıcası. Reykavik’ten belediye otobüsü ile bir saatte ulaşılıyor. Lagün’ün suları yan taraftaki jeotermal elektrik santralinden geliyor. Yeraltından çok sıcak çıkan sular elektrik üretiminde kullanılıyor. Elektrik türbininden çıkarken 40 dereceye kadar soğuyan su lagüne veriliyor. Hava sıcaklığı ne olursa olsun, suyun sıcaklığı sabit. Su içindeki bazı maddelerden dolayı mavimtırak bir renkte. Soyunma kabininde mayomu giyip dışarı çıkıyorum. Buhar çıkaran mavi bir suyun içindeki onlarca insan oldukça ilginç bir görüntü.. de sıcaklık neredeyse sıfır derece. Oğlum Başar dal suya. Lagünde avuç içlerimin kayısı kıvamında buruşana kadar kalıyorum. İsteyenler burada otelde kalıp masajda yaptırabiliyorlar, ama İzlanda’daki her şey gibi ateş pahası.  Geceleyin bu  enlemde görülen kuzey ışıklarını  (Aurora Borealis ) görmek için bir tura katılıyorum. Kutuplara yakın bölgelerde gözlenebilen bu doğa olayı atmosferdeki atomların enerji seviyelerindeki değişim sonucu gökyüzünün  değişken şekilde ve renkli bir şekilde boyanması olayıdır. Otobüsümüz Reykavik’in ışıkları gözden kaybolup, gece zifiri karanlık olana dek şehirden uzaklaşıyor. Sonra yol kenarına çekip kuzey ışıklarının dansına tanık oluyoruz. Yerden tüten ama kaynağı belli olmayan devasa bir duman kütlesine yeşil lazer tutulmuş gibi. Zaman zaman şimşek çakıyormuş gibi hareketlenen dumanlar yok oluyor, ufukta başka bir yerde yeniden çıkıyor. Soğuktan  titriyorum ama  dönme vakti gelse de gitmek istemiyorum. Bu görüntüye doyulur mu bilemem. Isınmak için arada otobüse gire çıka bu muhteşem görüntüyü hayranlıkla seyrediyorum. Yarın eve geri döneceğim, dönene kadar İzlanda’yı daha çok içime çekmeli. Daha, daha.
 

----------------------------------------------------
Bu blogda yayınlanan yeni yazıların size otomatik olarak e-postalanmasını isterseniz linke tıklayarak ŞİMDİ GEZELİM'e abone olabilirsiniz.

Reykavik Geceleri (Izlanda)





Altın tur akşama kadar sürüyor, Reykavik’e tam yemek zamanı geri dönüyoruz. Akşam yemeği için İzlanda’ya özgü bir şeyler arıyorum. Atasözünü haklı çıkaracak şekilde belamı buluyorum: İzlanda mutfağının tanınan ürünlerinden biri olan çürümüş kurutulmuş köpekbalığı eti. Hakarl denilen bu yerel lezzet, köpekbalığı etinin toprak altında altı ay çürütülüp sonra açık havada kurutulması ile hazırlanıyor. İdrardan daha keskin bir kokusu var. Hiç deterjan tatmadım ama Hakarl yedikten sonra şundan kesinlikle eminim ki Hakarl’ın  tadı deterjandan daha kötü. Üstelik bu meret her lokantada bulunmuyor, benim gibi kaşınıp ararsanız ve şanssızlık eseri bulursanız battı balık yan gider deyip yanında İzlandalıların milli içeceği Brennivin’den de ısmarlayın. Hakarl’ın tadını ve kokusunu ağzınızdan sadece Brennivin silebilir. Brennivin ağzınızdaki tadı silemese bile yüksek alkol oranından dolayı ( takma adı boşuna Siyah Ölüm değil)  artık takmazsınız.


Reykavik’in hafta sonu gece hayatı dünyaca ünlü. Eğlence mekanlarında içki fiyatları cep yaktığı için Reykavik’liler evde iyice içmeden eğlenmeye çıkmıyorlar. En fazlada bira içiyorlar. Aslında bira 1989 yılına kadar yasakmış. Hükümet yüksek alkollü içeceklerin tüketimini düşürmek için bira üretimine 1989’da izin vermiş. Bu strateji sonuç vermiş ve cidden de yüksek alkollü içeceklerin tüketimi azalmış ama bu sefer bira tüketimi fırlamış. Şimdilerde hükümet tüm alkollü içkilerin tüketimini azaltacak bir yol arıyor. 

Gündüz iş saatlerinde bile sakin olan şehrin ana caddelerini hafta sonu sabahın üçünde görün, kalabalık sizi şaşırtacak. Gündüz kapalı duran bir çok eğlence mekanı gece 10’dan sonra hafif hafif hareketlenmeye başlıyor . Gece yarısından sonra son derece hareketli ve güler yüzlü bir hafta sonu kalabalığı tüm barları, pubları ve kulüpleri dolduruyor. Eğlence yerlerindeki gülen yüzlerin çokluğu bir tesadüf değil: Birleşmiş Milletler istatistiklerine göre İzlandalılar dünyanın en mutlu üç milleti arasında. Yine aynı İzlandalılar yine aynı kurumun istatistiklerine göre dünyanın en çok intihar eden milleti. Yanınızdaki bir İzlandalıya dönüp “abicim bu ne yaman çelişki”  derseniz, “ depresifler ölüyor, mutluların oranı artıyor”  cevabını rekor bir hızda alabilirsiniz. Tabi bu cevabı rekor hızda almanız da tesadüf değil,  İzlandalılar “dünyada kişi başına en çok rekoru elinde bulundurma” rekoruna  sahipler. 



----------------------------------------------------
Bu blogda yayınlanan yeni yazıların size otomatik olarak e-postalanmasını isterseniz linke tıklayarak ŞİMDİ GEZELİM'e abone olabilirsiniz.

Guzel bir Izlanda Gunu





İzlanda’da turistik bir gün geçirmeye ne dersiniz? Günümüz iyi bir kahvaltı ile başlıyor. Her iyi İzlanda kahvaltısında peynir, meyve ve salam benzeri ürünlerin yanı sıra  balık turşusu da olur. Hani bizim lakerda var ya onu şekerle yemek fikrini İzlandalılar hayat geçireli çok olmuş. Bu tat kulağa garip gelse de o kadar kötü değil. Akşama Hakarl yiyene kadar sabredin, kötünün kötüsü var.

İstanbul’a gelip Sultanahmet’e çıkmamakla Reykavik’e gelip “altın üçgen” turuna katılmamak turist dilinde aynı şeyler. Altın üçgen turunda gidilen kayda değer yerlerin ilki Gulfoss şelaleleri.  İzlanda’nın en çok turist çeken yerlerinden biri olan Gulfoss, kasım ayında hafiften donmaya başlamış. Kuvvetli rüzgardan dolayı bir kaç fotoğraf çektikten bütün yolcular sıcak otobüse kendimiz zor attık. Bir sonraki durağımızı ise pek bir sevdik, çünkü sıcaktı:  Geysir.  Türkçe’mize de “gayzer “ olarak giren bu sıcak su kaynağı her on dakikada bir küçük bir patlama ile aniden 15 metre yüksekliğe kadar su fışkırtması ile biliniyor. Ne kadar rüzgar olursa olsun Geysir’in civarında hava, sıcak sular sayesinde ılık. Bir sonraki durağımız Thingvellir Milli Parkı. Thingvellir Amerika ile Avrupa’nın cidden tam ortası:  her iki kıtanın altındaki tektonik plakalar ( Türkiye’de herkes deprem uzmanı oldu, bilmiyor olamazsınız di mi?) burada buluşuyor. Yüksek bir yerden baktığınızda vadinin duvarlarının aslında nehir tarafından değilde kıtaların birbirini ittirmesi sonucu yükselen kayalardan oluştuğunu anlıyorsunuz ( tamaaam, rehber anlatıyor) .  Thingvellir’in başka ilginç bir özelliği de dünyanın en eski meclisinin mekanı olması. 930 yılında kurulan millet meclisi 1789’a kadar  Thingvellir’de kalmış. Bugün eski meclis binasından geriye hiçbir şey kalmamış. Birleşmiş Milletler Thingvellir parkını dünya mirası listesine almak için çalıştığında hangi kıtada olduğuna karar verirken bayağı bocalamış. Parkın yarısı Amerika yarısı Avrupa kıtası topraklarında olduğu için sonunda ne şiş ne kebap yakmışlar: Thingvellir ikisinde birden listelenmiş. Dokuz saati aşan altın üçgen turu sırasında çok nadir ağaç gördük. İzlanda’nın sadece %1’i ekilebilir alan, geri kalan yerler ya taş ya da üzerinde ince bir çimen tabakası dışında hiçbir şey yetişmeyen topraklar. Ülkenin üçte biri kum ve kumullarla kaplı, bildiğiniz çöl işte. Avrupa’nın en büyük çölünü örneğin Mısır’ın çöllerinden ayıran tek şey kumların siyah olması. Adanın volkanik yapısı, kumları ve dayanıksız toprağının aya benzemesi başka tür turistleri de İzlanda’ya çekmiş: aya ilk ayak basan astronot Neil Armstrong aya iniş provası için İzlanda çöllerinde antrenman yapmış.



 İzlanda çölün ilerleyip meraları kaplamasını durdurmak için çok uğraşmış. İlk önce toprak erozyonunu engellemek  için koyunların çok otlamasını yasaklamış, koyunlar dinlememiş. Sonra kumların ilerlemesini durdurmak için bariyerler dikmiş, kumlar dinlememiş. Ne yapsın İzlanda o da doğayı korumak için çareyi kendini bombalamakta bulmuş. Şimdilerde İkinci Dünya Savaşından kalma bir DC 3 uçağı,  sivri tabanı yere saplanmak üzere tasarlanmış özel kaplara konmuş tohum ve gübrelerden oluşan “bombalarını” İzlanda çöllerine bırakıyor. Bırakıyor ki doğa yeniden canlansın ve İzlanda yeşersin. Tüm dünyada olduğu İzlanda’da iyi gözüken isteklere de muhalefet edenler var. Muhalefette “İzlanda çıplak daha güzel” kampanyası başlatmış.




----------------------------------------------------
Bu blogda yayınlanan yeni yazıların size otomatik olarak e-postalanmasını isterseniz linke tıklayarak ŞİMDİ GEZELİM'e abone olabilirsiniz.

İzlanda'da Türkleri Öldürmek Serbest(ti)



Reykavik’te yerleşim liman çevresinde başlayıp içerilere doğru uzanmış. Bende aynı sırayı takip ederek şehirde dolaşacağım. Dünyanın en kuzeydeki başkenti olan Reykavik çoğunlukla tek katlı, küçük ve rengarenk evlerin sıralandığı dar sokaklardan oluşuyor, sadece liman çevresinde caddeler geniş. Şehir bizim ölçülerimize göre küçük olsa da İzlanda’nın en büyüğü. Adada yaşayan 320,000 kişinin üçte ikisi Reykavik’liyim diyor. Hostelde “odadan çıkarken pencereyi açık bırakmayın. Reykavik’te yağmur girecek bir yer bulur”  levhası vardı. Dışarıda on dakika dolaşınca deli rüzgar sayesinde yağmurun girebileceği yerler hakkında hemen bilgi sahibi oldum. Reykavik limanından içeriye beş dakika  yürüyünce üzerinde bir Türk dönercisinin de olduğu caddeden geçerek Reykavik Belediye binasına varıyorum. Belediye binasının yanındaki suni gölden yukarıya doğru bakınca  Reykavik’lilerin çok sevdikleri Hallgrims kilisesi görülüyor. Bu kilisenin biz Türklerle ilginç bir bağlantısı var. Yıl 1627. Cezayir korsanlarından Murat Reis ( Osmanlı amirali olan değil) İngiltere kıyılarına yakın Lundy adasını kendine üs yapmış, İngiltere ve İrlanda kıyılarında korsanlık yapmaktadır. Yaptığı seferlerin birinde ele geçirdiği bir Danimarkalıdan uzaktaki İzlanda adında bir adanın varlığını öğrenen Murat Reis, Norveç’te birkaç yeri talan ettikten sonra Temmuz 1627’de İzlanda’ya ulaşır. 400 kadar İzlandalı köle olmak için kaçırılır, direnenler ve yaşlılar öldürülür. İzlanda’dan Cezayir’e yola çıkan kölelerden 242’si yolculuğu sağ olarak tamamlar. Köleler burada satılır. Bu saldırı ve kaçırmalara “Türk talanı” adı verilir. Çok ilginç bir nokta da uygulanmayan bir kanunla ilgili. Bu saldırıdan sonra İzlanda’da Türk öldürmek kanuni olarak suç olmaktan çıkarılmış. Kanun üç asırdan fazla yürürlükte kalmış ve ancak 1970’lerde kaldırılmış. Bu süre içerisinde -bilindiği kadarıyla- İzlanda’da hiç Türk öldürülmemiş.  Ne diyordum, evet kilise ile Türklerin bağlantısını anlatıyordum. Köle alınan kadınlardan Gudridur Simonardottir ,ya da sonra kendine takılan adıyla Türk Gudda,  uzun zaman sonra Danimarka kralının kölecilere para ödemesi sonucu kurtularak İzlanda’ya dönmüş. Arada dilini ve dinini unutan Türk Gudda yeniden eğitilmek üzere Danimarka’ya gönderilmiş. Orada eğitim aldığı rahiple evlenerek İzlanda’ya geri dönmüş. Eşi Hallgrimur Petursson İzlanda’da çok sevilen bir şair ve din adamı olmuş, Hallgrims kilisesi onun adına yapılmış. Murat reis’in köle seferi İzlandalıların belleğine öylesine kazınmış ki hangi İzlandalıya “ Türklerin talanı” deseniz hemen hikayeyi size anlatıyor. Hani olmaz ya olayın ayrıntısını bilmeyen bir İzlandalıya rastlarsanız hemen ona “Türk talanı”’nı anlatan ve 2001’den 2009’a değin listelerde haftalarca kalan “Gudda’nın Serüvenleri” kitabını hediye edebilirsiniz. Böylece sizden peşinen korkacak bir Avrupalı daha kazandınız demektir.  Savulun Türkler geliyor.



----------------------------------------------------
Bu blogda yayınlanan yeni yazıların size otomatik olarak e-postalanmasını isterseniz linke tıklayarak ŞİMDİ GEZELİM'e abone olabilirsiniz.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...