Kambocya'da Phnom Penh Su Senlikleri

Mekong ve Tonle Sap nehirleri Kambocya icin hayati oneme sahip.Yaklasik dort milyon kisi bu iki nehirden geciniyor. Mekong yagmurn mevsiminde Tonle Sap'a dogru akarken , kuru mevsimde ters akmaya basliyor. Biz de turkusu bile var,olmayacak isleri anlatmak icin " Fatsa'nin dereleri aksa yukari " diye ya, iste aynen nehir yukari akmaya basliyor. Nehrin bu terse akmaya basladigi gun her yil Kasim ayinda Kambocya'da buyuk senliklerle kutlaniyor. Bu senliklerin en buyugu baskent Phnom Penh'de. Sehrin nufusu 1.2 milyondan 2.5 milyona vuruyor, hayat duruyor, su senlikleri basliyor.



Su senliklerinde kayik yarislari 12.yy dan beri yapiliyor ve kazanmak cok prestijli bir olay. Bundan dolayi 500'un uzerinde kurek takimi yarislara katiliyor.

Kayiklar 30 kisilikten 100 kisilige kadar olabiliyor. Yuz kisilik kayiklarin gecmesi gorulmeye deger,sanki sonunu goremeyecekmissiniz gibi oluyor.
30 kisilik olanlarda ciddi hizli yaris cikiyor.

Her kayigin basinda bir takim sefi var ve elindeki asayi kayiga vurarak tempo tutuyor.
Yarislar tam uc gun suruyor, 45000 yarismaci katiliyor.
O gun yarisa cikacak takimlar gumruk bolgesinin onunde toplaniyor.

Hakemler kayiklarin kurallara uygun olup olmadigini denetliyor. Hazir olanlar yarisa baslamak icin baslangic cizgisine gidiyor.
Sirasi gelmeyenler kendilerine ayrilan bolgede bekliyor. Arkada gordugunuz gri binalar yarismacilarin kalmasi icin yapilan gecici cadirkent.
Yarisi biten tribunlerin az ilerisine kayigini bagliyor ve
diger yarislari seyretmeye basliyor.
Hava kararmaya baslayinca yarismacilar ve seyirciler gunun yorgunlugunu eglenceyle atmaya calisiyor. Phnom Penh sahil yolunda yere dusmek imkansiz hale geliyor: o kadar sikisik ki kalabalik sizi tasiyor.
Sahilyoluna kurulan panayir ve
sahnelerde eglence gec saatlere kadar suruyor. Ulkenin en unlu sanatcilari bedava konser verdigi icin ozellikle konser alanlari cevresine girmek kolay degil ulkenin yuzde yirmi nufusu orada.Su senliginin bir baska hos gelenegi ise gemilerden yapilan isik gosterileri. Kamu kuruluslari ile buyuk ozel firmalarin gemileri iki saat boyunca nehir kiyisinda toplananlara guzel anlar yasatiyor.


Selale ve Rahipler ( Kambocya )

Bokor Milli Parki donusunde yolda bir selaleye ugruyoruz. Yoldan yarim saatlik kisa bir yuruyusle ulasilan selalede ilginc goruntulerler karsilasiyorum.
Yakindaki tapinaktan yikanmak icin gelen rahipler. Doganin cok comert davrandigi bir yer burasi. Her renk cok canli, hersey cok sakin ve duru.

Bu sakinligi delen yikanmaya gelen rahiplerin sakalasmalari oluyor.Genc rahipler hem sakalasip hem yikanirken yasi kemale erenler sakalasmak yerine yikanmayi bitirip digerlerini beklemeye basladi.
Boyle bir yerde olsaniz siz hemen isinizi bitirip cikmak icin acele edermiydiniz?

Yarim saat sonra selaleden ayrilirken yasli rahibi sakin bir sekilde beklerken birakiyorum.

Yoldan portreler: Viktor

Victor'la Kandy'de bir lokantada karsilastik. Yanimdan gecerken okudugum kitapla ilgili birkac yorumda bulundu, laflamaya basladik. Sonunda uc saat kadar sohbet ettik. Victor 78 yasinda, emekli bir Ingiliz. Sri Lanka'nin Kandy sehrinde Sri Lankali esiyle yasiyor. Ingilizler konuskan bilinmezler ama Victor nasil konuskan nasil konuskan. Biraz da yasla gelen bir sey galiba. Victor'la meslektas bile ciktik, elektronik muhendisi imisi. Ingiltere'nin ilk bilgisayar firmasiinda montajlarda calismis. 1958 yilinda yaptiklari montajin detayini verecek kadar iyi bir hafizasi var, Bu kez iki sorumu sormaya firsat kalmadi, Victor anlattikca anlatti.

Victor'a gore hayatta en onemli sey “yasamak”. Her sabah kalktiginda “bir gun daha yasiyorum, bu bana ne guzel bir hediye” diye dusunuyor. Soyledigine gore bu noktaya gelmesi kolay olmamis, hayatini detaylariyla anlatti. Ilk esi ile 42 sene evli kalmislar. Esi ondan sekiz yas kucuk olmasina ragmen kanserden olmus. Victor “ bu haksizlik diye dusundum, ben daha yasliydim, niye o? dedim. Cok iyi bir esti, cok iyi bir evliligimiz vardi. Cok uzuldum. Aradan iki sene gecince karsima yeniden sevebiilecegim biri cikti. Evlendik. Ben rutini seviyorum, evlilik tam bana gore. Ilk esim olunce cok yalnizdim, evlenmek istedim. ikinci esimle de cok iyi anlastik. Sporu severdi, gencliginde yuzucu imis. Cok zayifti ve halen spor yapiyordu. Cok iyi vakit gecirdik. Evlendikten alti sene sonra kalp krizinden oldu. Yikildim.”. Viktor bunlari anlatirken durdu, gozleri doldu, garsondan su istedi. Sessizce caddeyi seyrettik biraz. Kendini toparlayip devam etti: “ Hayatta iki kere cok sevdim, ikisi de oldu. Kendimi cok kotu hissettim. Olmeyi dusundum. Hatta nasil olecegimi planladim. Uyku hapi ile brandy icecektim. Sabahleyin olmeye karar verdim, cunku kendimi en cok sabahlari kotu hissediyordum. Aylarca her sabah kalktigimda basucumdaki haplara baktim. Yapamadim, yasamayi ne olursa olsun seviyordum. Psikayariste gitmeye basladim. O bana iyi geldi. Bir gun bana dedi ki ' dediklerini dinledim, niye basina kotu gelenlere uzulmek yerine, su ana kadar yasadigin guzel gunlere sevinmiyorsun?' . Hakliydi. Bir cok kisiden daha sansliydim. Tekrar yasama baglandim. Simdi her sabah kalktigimda bir gun daha yasadigim icin seviniyorum, yasamak guzel.”

Victor icin hayattaki en onemli ikinci sey, mutlu bir evliliginin olmasi. Sohbet devam ettikce Viktor su anda evli oldugu ucuncu esinde soz etmeye basladi. “ Simdi cok mutsuzum, hic bu kadar mutsuz olmamistim. Gerci intihari dusunmuyorum ama mutsuzum, ustelik cikar yolum yok. “ . Viktor, ucuncu evliliginin hikayesini de uzun uzun anlatti. Ikinci esinin olumunden sonra kendini toparlamasi uzun surmus ama psikiyatrist ise yaramis ve Viktor dunyayi dolasmaya baslamis. Seyahatinde Sri Lanka'ya gelmis ve uzun sure kalmis, bu sue icinde epey Sri Lankali ile tanismis. “ Cogu otel elemanlari idi. Biliyorsun yerel halki tanimiyorsan, otelde sorarsin, onlar seni dolastirir. “ Sonra ikinci kez geldiginde ilk seferinde tanidigi insanlarin evlerinde ve akrabalarinda kalarak Sri Lanka'yi daha iyi tanimaya karar vermis. “ Bu bir hataydi. Simdi evli oldugum esimin evinde kaldim, ona elimi bile surmedim. Uc hafta sonra bana gelip ' bende kaldigin icin koyde adim cikti, ya benle evlenirsin, ya da evimi yakar beni koyden kovarlar' dedi. Benim buyudugum zamanda kadinlara iyi davranirdik, ihtiyaci olan birini ya da zorda olan birini birakamazsin. Evlendik. Kandirildim galiba ama bunu sormaya evlendikten iki sene sonra basladim. Simdi bes senelik evliyiz. Bu surede Ingiltere'deki evimi satip Sri Lanka'daki yeni akrabalara yardim ettim. Artik donecek yerim de yok. Emekli maasim ancak burada yasamaya yeter. Yani mutlu degilim, bu konuda yapacak bir seyim yok. Yine de her sabah uyandigima memnunum. Sagligim halen yerinde, hafizam yerinde. Onemli seyler bunlar.”

Viktor sanki ona hayatta ogredigi en onemli seyi soracagimi biliyormus gibi devam etti: “ Butun bunlardan ne ogrendim biliyor musun? Tecrubelerine fazla deger vermeyeceksin. Her zaman seni yaniltabilirler. Gecmis tecrubelerin karsina yeni cikan her seyi anlamanda iyi bir rehber degil.”

Viktor'un esi sohbetimizin sonuna dogru lokantaya geldi. Konustugumuzu gorunce ayni lokantadaki baska bir masada olan arkadaslarinin yanina gitti. Viktor “ Benim gitmem lazim artik, o geldi iste. Hic istemiyorum gitmek, bir hata yaptim ama olan oldu. Mutsuzken bile yasamak cok guzel. Hayat ne garip. “ dedi. 78 yasinin cizgilerini tasiyan yuzunde masmavi gozleri bir cocuk gibi parladi: “ Yine de hata yapmayi hicbir sey yapmamaya yeglerim. Senin yasinda en buyuk hata isini her seyin onune koymak olur, bu hata disindaki herseyi dene. “ dedi ve ince bacaklarinin uzerinde dogrulup esinin oturdugu masaya dogru yurudu.

Yoldan portreler: Arilecha

Arilecha, Sri Lankali bir tuk-tuk surucusu. Nuwara Eliya sehrinde cevredeki cay bahcelerine Tuk-tukuyla beni goturmesi icin kendisiyle saati 6 dolara anlastik. Uc saat kadar beni civarda dolastirdi. Iyi bir kazanc elde ettigi icin mutlu idi, agzi bir acildi ki kapatabilene askolsun. Arilecha 30 yasinda, iki cocugu var, biri henuz bir yasinda digeri okula yeni baslamis. Babasi, annesi, esi ve cocuklari ayni evde yasiyorlar. Babasi manavlik yapiyor. Konusurken devamli guluyor, “ sen bu yil beni saatlik kiralayan ikinci turistsin, eskiden daha cok turist vardi. Hukumet Tamil bolgesine girince ortalik karisti, daha az turist geliyor” diyor. Konusmanin ilerleyen safhasinda Arilecha'ninda Tamil oldugunu ogreniyorum. Sri Lanka'da 1960'lardan bu yana devam eden Tamil Kaplanlari ayaklanmasinda ulke ciddi zarar gormus. Kurunun yaninda yasta yanmis. Sri Lankada iki cesit Tamil var; bin yil once goc edip ulkenin kuzeyine yerlesen ve su an ayaklanma halinde olanlar ve yirminci yuzyilin basinda cay toplamasi icin Hindistan'dan Ingilizlerce getirilen Tamiller ki ayaklanma ile hic ilgileri yok. Ayaklanma ile ilgisi olmamasina ragmen arada saldirilara maruz kaliyorlar.

Arilecha'ya gore hayatta en onemli sey saglik, cunku saglikliysa “masaya yemek koyabilirim” diyor. “Masaya yemek koyabilmek” onun icin hayattaki ikinci onemli sey. Ayda eline 100 dolar kadar bir para geciyor, sikayetci degil: “ ogretmenlerde bu kadar kazaniyor” diyor. En buyuk hayali cocuklarinin universite bitirmesi, “ aslinda hersey onlar icin, cocuklarim olmadan hayat in anlami olmazdi” diyor.

Arilecha'nin hayatta ogrendigi en onemli sey calismak ve sonra sabir etmek, “ zor geciniyoruz, ama geciniyoruz, tuk-tukumu almadan once elime daha az para gecerdi. Biraz para biriktirebilirsem minibus alirim. Ben calistikca istediklerim olur, olmazsa beklemek lazim” diyor.

Bokor Milli Parkinda (Kambocya)


Bokor Milli Parki, Kampot'a 42 km uzaklikta. Yagmur mevsiminde sadece dort ceker aracla ulasiliyor ve 42 km ancak 3 saatte alinabiliniyor. Bir de bunlarin uzerine yol calismasi yapilinca yol dort saate cikiyor. Iki aracla yola cikiyoruz ve 3 kez camura saplaniyoruz. Soforler tecrubeli ama yol kotu, lastikler coktan ruhunu teslim etmis ama kullanimdalar. Yol genisletme calismlarindan dolayi yol resmi olarak "kapali" ancak milli park gorevlileri "duygusal sebeplerden" dolayi isteyenleri park icinde aracin acik kasasinda dolastiriyor: arac devletin, benzin devletin, odeme duygusal memurlara.Bu parkta halen kaplanlar yasiyor, ancak insanlardan kactiklari icin gormek neredeyse imkansiz. Esas gelme sebebim parkin en ust noktasina kurulmus "hayalet Fransiz tatil koyu". Kambocya, Fransiz sormurgesi iken Fransiz memurlarin sicaktan kacip eglenmeleri icin parkin en yuksek yerine ( yaklasik 1000 m) kumarhane, otel, kilise ve kalinacak evler yapilmis. 1920'lerde kullanilmaya baslanan bu tatil koyu Ikinci Dunya Savasi sirasinda gecici olarak ve sonunda Khmer Rouge zamaninda tamamen terkedilmis ve cevresi mayinlanmis. Binalarin uzerini turuncu bir kuf tabakasi kaplamis,

eskinin ihtisamli balo salonu ve kumarhanesi terkedilmis haliyle biraz urpertici.

Havanin cok sik degistigi bu bolgeden denize inen ormanlari gormek cogu zaman mumkun degil, sansima bulut yok...tu. Yarim saat sonra cok siki bir yagmur bastiriyor, asagiya inis cok daha eglenceli olacaga benziyor.

Shinoukville ve Kampot

Battambang'dan ayrilip Guney Kambocyaýa geciyorum. Ulkenin unlu deniz turizmi merkezlerinde Shinoukville'de geceliyorum. Burasi eski kralin en sevdigi tatil mekani imis, adi ona ithafen Shinouk(kralin adi) ville ( koy) olmus.

Bana fazlasiyla Kusadasini animsatiyor, her taraf beton. Ancak sehrin disinda kisitli alanlarda yesile rastliyorsunuz. Fazla vakit kaybetmeden iki saat uzaktaki kucuk nehir kasabasi Kampotá geciyorum.
Yoldan bu manzarayi eklemeden edemedim, acik hava tuvaleti ve sakin sakin sokaktan gecenler.

Kampot merkezinde mumkun olan herseyi acik havaya tasimislar, sicaktan kurtulmanin en iyi yollarinda biri bu.Kasaba halen Fransiz koloni mimarisinin orneklerini tasiyor, sehir merkezinde son 50 sene icinde yeni bir bina yapilmisa benzemiyor.

Yoldan portreler: Jenny



Jenny ile Kapit meydaninda karsilastik. Borneo'nun bu kosesinde pek turist olmaz. O bana “buradan ne isin var ?” gibi bakarken ben de ayni seyi dusunuyordum. Sonra yandaki sokakta kurulan gece pazarinda yemek yerken konustuk. Jenny 45 yasinda Amerikali bir fizik ogretmeni. Cok rahat bir basketbol takiiminda oynar, boyu 1.90'un epey ustunde. Bu kadar uzun olan cogu insan gibi basini omuzlarinin arasina dusurup oyle yuruyor. Ne kadar kuculurse kuculsun, pazar yerinde onu kisa boylu Cinlilerin yaninda bulmak cok kolay. Kenarinda yapma bir papatya sarkan sapkasini takmayi sevdigi belli, uzerinde de ben burdayim diye bagiran pembe uzun kollu bir tisort var. Dusunurken sanki cevap yukarilarda bir yerlerdeymiste ariyormuscasina yukari bakip gozlerini oynatiyor. Jenny, dokuz ay surecek bir Asya yolculuguna cikmis. Gittigi yerlerde uzun sure kalmayi seviyor, hem cevrey boyle daha iyi ogrendigini hem de arada yazdigi kitaba yogunlasabildigini soyluyor. Yazdigi kitap universite giris seviyesi icin fizik ders kitabi. Kitapla ilgili notlari her zaman yaninda, biz konusurken aklina bir sey geldiginde hemen “unutmamam lazim” deyip yaziyor.
Jenny'e gore hayattaki en onemli uc seyi soruyorum, makinali tufek gibi hizla cevap veriyor: aile, arkadaslar ve ozgurluk.
Diyorum ki “ soylediklerinin ilk ikisi baglanmak, ucuncusu baglanmamak demek. Nasil bagdastiriyorsun?”.
Cevapliyor “ iliskilerimin benim cizdigim sinirlari asip beni ele gecirmesine izin vermiyorum, yani aslinda ozgurlugumu birinci siraya koyuyorum. Ozgur birakildigim surece de ailemin ve arkadaslarimin cevremde olmasini istiyorum” .
Uzerine gidiyorum “ cevren seni sikistirdi da ozgurlugune kavusmak icin mi ciktin yola?”
enny ile Kapit meydaninda karsilastik. Borneo'nun bu kosesinde pek turist olmaz. O bana “buradan ne isin var ?” gibi bakarken ben de ayni seyi dusunuyordum. Sonra yandaki sokakta kurulan gece pazarinda yemek yerken konustuk. Jenny 45 yasinda Amerikali bir fizik ogretmeni. Cok rahat bir basketbol takiiminda oynar, boyu 1.90'un epey ustunde. Bu kadar uzun olan cogu insan gibi basini omuzlarinin arasina dusurup oyle yuruyor. Ne kadar kuculurse kuculsun, pazar yerinde onu kisa boylu Cinlilerin yaninda bulmak cok kolay. Kenarinda yapma bir papatya sarkan sapkasini takmayi sevdigi belli, uzerinde de ben burdayim diye bagiran pembe uzun kollu bir tisort var. Dusunurken sanki cevap yukarilarda bir yerlerdeymiste ariyormuscasina yukari bakip gozlerini oynatiyor. Jenny, dokuz ay surecek bir Asya yolculuguna cikmis. Gittigi yerlerde uzun sure kalmayi seviyor, hem cevrey boyle daha iyi ogrendigini hem de arada yazdigi kitaba yogunlasabildigini soyluyor. Yazdigi kitap universite giris seviyesi icin fizik ders kitabi. Kitapla ilgili notlari her zaman yaninda, biz konusurken aklina bir sey geldiginde hemen “unutmamam lazim” deyip yaziyor.
Jenny'e gore hayattaki en onemli uc seyi soruyorum, makinali tufek gibi hizla cevap veriyor: aile, arkadaslar ve ozgurluk.
Diyorum ki “ soylediklerinin ilk ikisi baglanmak, ucuncusu baglanmamak demek. Nasil bagdastiriyorsun?”.
Cevapliyor “ iliskilerimin benim cizdigim sinirlari asip beni ele gecirmesine izin vermiyorum, yani aslinda ozgurlugumu birinci siraya koyuyorum. Ozgur birakildigim surece de ailemin ve arkadaslarimin cevremde olmasini istiyorum” .
Uzerine gidiyorum “ cevren seni sikistirdi da ozgurlugune kavusmak icin mi ciktin yola?”
“ Yoo, iki ay sonra arkadaslarimla bulusup beraber gezecegiz Asya'da. “



Jenny'e hayatta ogrendigi en onemli seyi soruyorum, cevapliyor “ Sadece baskalari yapiyor diye bir seyin dogru olmayabilir. Komsularim kendini para icin yirtiyor diye benimde deli gibi calismam gerekmiyor. Annem evlendi diye benim evlenmem gerekmiyor. Arkadasimin kariyeri var diye benim yapmam gerekmiyor. Herkes ev araba aliyor diye benim almam gerekmiyor. Bence toplumda yasamak icin kendimizden cok veriyoruz. Ozellikle bugunlerde basari ve para cok karistiriliyor. Parasi olanlar her zaman basarili degildir, parasiz olanlarda basarisiz degildir. Basariyi parayla es tutmak yanlis, bunu baskalari yapiyor diye ben niye yapayim ki? “

Yoldan portreler: Simon

Simon, kirkin yaslarin sonuna yakin bir Italyan bayan. Konusmaktan cok dinlemeyi seviyor. Hafif sinirli bir hali var, sigaralari ard arda yakiyor. Onuc sene Tayland'da kucuk bir adada yasamis, musluman bir ailenin otelinde ahcilik yapmis, sonra annesi Italya'da hastalaninca geri donmus ve iki sene Milano yakinlarinda bir lokantada deniz urunleri yemekleri yapmis. “ Bana uzun sure italyan balik yemekleri yedirmeleri icin iskence yapmalari gerekecek “ diyor. 160 kisilik kapasitesi olan bir isletmede mutfakta bir yardimcisi ile birlikte butun isleri kotariyorlarmis, gunde 14-16 saatlik bir calisma temposu gerekiyormus. Yaz sezonunda haftanin her gunu calismis. Bu yasal mi diye soruyorum . Cevapliyor “ elbette degil. Fazla mesai parami gayriresmi olarak aldim, aslinda maasimin buyuk bir bolumunde oyle aldim. Italya'da isler boyle yurur, vergi o kadar yuksek ki ya kaciracaksin ya da fiyatlarini yukselteceksin. Sen vergi kacirmayip rakibin kacirirsa bu sefer onlarin fiyatlari daha dusuk olur ve sen iflas edersin. Kitabina uygun calisan lokantalar Italya'da ayakta kalamaz, mal aldigimiz yerlerde boyledir”.

Simon'a hayatta en onemli uc seyin ne oldugunu soruyorum:.

“ Saglik, arkadaslar ve seyahat” diyor.

“Peki ya aile, annen icin isini birakip Italya'ya geri tasinmissin” diyorum.

“ O zaman arkadaslar yerine deger verdigin iliskiler diyeyim”

“Peki hayatta ogrendigin en onemli sey nedir?”

“ Empati, hayati baskalarinin gozlerinden gorebilmek. Tayland'da dedigim gibi Musluman bir koyde yasadim, kulturu anlamaya calistim, hatta bir ara oruc bile tuttum, Sirf anlamak icin. Karsimdakinin neyi nicin yaptigini anladigimda kendimi daha iyi hissediyorum, bu cabaya deger bence”.

Pirinc tarlasinda yengec ve balik avlayanlar ( Kambocya)

Battambang cevresinde motorla dolasirken pirinc tarlasinda elinde agla dolasan cocuklari gorunce merak edip duruyorum.
Bes on dakika kadar balik agini pirinc tarlasinin kenarinda cektikten sonra odulunu aliyorlar: paril paril oynasan kucuk baliklar. Su kanallarinda balik tutuldugunu gordum ama tarlalar bir ilk.
Baska bir koyde kovalarini tarladan yakaladiklari yengecle dolduran koylulerler karsilasiyorum.
Yolda inekler sakin sakin gezinirken iki adim yanindaki tarlalarda bosta olan hemen herkes balik avlamak pesinde. Avlanan baliklar hemen kurutuluyor, cunku evlerde elektrik yok. Ya hemen yemeleri lazim, ya da kurutmalari.
Daha sonra tarlalara baligin nasil geldigini sordugum bir Kambocyali durumu acikliyor: " Baliklarin ve yengeclerin nasil geldigini bilmiyorum, kuru mevsimde hepsi oluyor. Yagmur yaginca yine ortaya cikiyorlar. Bu baliklar da olmasa koylerde beslenmek iyice zorlasirdi. Koyler fakir oldugu icin ineklerini kesemezler, et olarak yagisli mevsimde bir tek balik ve yengec yenebilir. Kuru mevsimde ise bocekler ve tarla fareleri yenir. Tarla fareleri deyince oyle bakma sehirdekileri bizde yemeyiz, koyler sehirden daha temiz, fareler hastalik tasimaz. Hem sehirdekinin tadini biz sevmeyiz, buradakiler ot yer, sehirdekiler pislik".

Yoldan portreler: Francis

Borneo'da Sibu kentinde hayat Rejang nehri etrafinda donuyor. Gemiler yanasmaya baslayinca sehir hareketleniyor, gemi seferleri gun batimina dogru yavaslayinca hayat sakinlesiyor. Dukkanlarini kapatan esnaf evlerine donmeye basliyor, iskele yakinindaki park dinlenen Sibulularla doluyor. Saat kulesinin uzerine yuva yapan binlerce kus tam gun batiminda delicesine bir kosturma icinde yeni ortaya cikan bocekleri avlama telasina daliyor. Parktaki banklar biraz tehlikeli bir hal aliyor, cunku kuslar piyango aldirmak icin basina talih kusu konduracak birilerini ariyor, buluyorlar. Baktim benim de basima gelebilir, kuslardan uzakta baska bir banka gidiyorum. Iki Sibu'lu aralarinda sohbet ediyorlar. Biraz sonra birisi kalkip gidiyor, digeri nereden geldigimi soruyor. Francis, bes seneden beri Sibu'da yasiyor. Daha once bir uzunevde yasiyormus. Iban kabilesinden, hani su unlu kafatasi avcilarindan yani. Kendini iyi bir Roman Katolik olarak tanimliyor. Uc cocugu var, ama onlari sehire getirmemis. Esiyle birlikte koyde yasamaya devam ediyorlar. “Koyde kalmayi tercih ederdim ama param yoktu, Sibu'ya geldim, bizim bir akrabamiz beni masaj kursuna gonderdi ve masorluge basladim” diyor. Haftada 6 gun sabah 11 aksam 12 arasi calisiyor, bir gun tatil. Yilda iki kezde koyune ailesini gormeye gidiyor. “ Francis, ailenin yaninda olmak daha iyi olmaz miydi?” “ Koyde hayat zor, az ihtiyac var ama para da az, calismam lazim ki cocuklar okula gidebilsin”. Francis'e hayattaki onemli uc seyi soruyorum “tanri, aile ve saglik” diyor. Gun batinca park tenhalasiyor. Francis konuyu degistiriyor “ Biliyor musun, ben ccogunlukla turistlere masaj yapiyorum. Istersen bizim masaj salonumuza ugra sana indirim yapariz”. “Yarin yola cikiyorum “ diyorum. Ama diyor bizim servisimizi heryerde bulamazsin, “ne farki var diyorum? “ bunu derken de masah salonunda kadin sattiklarini dusunuyorum. “ Bize daha cok Avustralyali erkekler gelir.” “ Eeee”. “ Ve komik seyler isterler. Bizde yapariz.” “ Komik seyler ?” “ Eliyle masturbasyon isareti yapiyor, sonra da ekliyor “ ne istersen?”. Borneo'da ormandan bes sene once cikan uc cocuk babasi bu kendi tanimiyla koyu hristiyan bu adam kucuk bir sehirde seks sektorunde calisiyor. Bu gelisme mi? Para icin deger mi? “ Niye erkek turistlere boyle bir hizmet veriyorsun?” diyorum , cevabi kisa ama net “ istiyorlar”. Talebin oldugu yerde arz da bitiveriyor. Biraz daha konusuyoruz, daha soru soruyorum. Ama bakiyor ki “servis” almayacagim, izin isteyip kalkiyor. “ Eve gondermek icin iki cuval erzak hazirlamistim, yarin sabah bizim koye gidecek botun kaptanina simdiden vereyim”.

Yoldan portreler: Richard

Richard, Hollanda hukumetinde sivil toplum kuruluslarina para dagitan ve performanslarini kontrol eden bir kurulusta calisiyor. Konusmasi biraz tutuk ve konusurken gozlerini kaciriyor. Durup durup birden konuyla ilgisi olmayan baska bir seyden konusmaya basliyor. Asberger sendromunun bazi ozelliklerini gosteriyor. Richard'la Miri kentinde karsilastik , sehri beraber arsinladik.

Richar'a gore hayatta en onemli uc sey arkadaslar, para ve guvenli bir gelecek. Hayatta ogrendigi en onemi seye gelince uzun uzun acikliyor: “ Kendi yeteneklerini bil, bosuna kendini kandirma. Dokuz sene boyunca universiteyi bitirmeye calistim, olmadi. Sonunda yapamayacagimi kabul edip, muhasebecilige basladim. Simdi hayatimdan cok memnunum. Kac senemi bosuna gecirdim.”

Yoldan portreler: Jose Pedro

Jose Pedro, 42 yasinda bir Ispanyol. Onunla Seul'de hostelde karsilastik. Tam on senedir yollarda. Aslinda insaat muhendisi, yilda uc ay Ispanya'da gecici islerde calisiyor. Geri kalan 9 ayi yollarda geciriyor. “Simdiye kadar sorun cikmadan is bulabildim, ama bu sene Ispanya'da insaat isleri iyi degil. Baska bir yere bakmak zorundayim. Bir yolunu bulurum. Gezmeye ara vermek istemiyorum” diyor.

Jose, hayattaki en onemli uc sey nedir?

“Ozgurluk. Ogrenmek. Adrenalin.”

Jose, su ana kadar hayatta ogrendigin en onemli sey nedir?

“Kendim olmayi ogrenmek 32 senemi aldi. 32 yasima kadar Ispanya disina cikmadim, okulu bitirince ailemin ve arkadaslarimin yonlendirdigi sekilde bir ise girip olesiye calistim. Hosuma gitmedi ama yaptim. Daha iyisini bilmiyordum ki. 32 yasindayken tatilde Fas'a gectim. Geri gelince yerimde duramadim, aradigim buydu. Herseyi birakip yola cikmaliydim. Cesaretimi toplayip yola cikmam 4 ayimi aldi. O zamandir durmadim, yolda olmak hosuma gidiyor.”

Yoldan portreler: Anjo

Anjo, 48 yasinfa, Filipinli araba surucusu. Anjo'ya Bohol iskelesinde rastladim. Adanin icerilerinde gezmek icin bir gunlugune araba kiralamak istiyordum, en uygun fiyati Anjo verdi. Ertesi sabah beni oteldimden aldi ve butun gun adayi dolastirdi. Anjo, bes cocuk babasi. Dislerinin cogunu kaybetmis, on ust 5-6 disi yerinde onlarin ortasinda genis bir bosluk var. Konusurken arada isliga benzer sesleri cikiyor. Saclari halen simsiyah, yuzu ise altmisinin sonlarinda biri gibi. Esiyle 16 yasindayken evlenmis, o zamanlar Manila'da yasiyormus. Evlendikten sonra Bohol'a yerlesmis ve aradan gecen 32 yil icinde hic Manila'ya donmemis. “ Yani evlendikten sonra anne babani gormedin mi ?” .Anjo: “ Babam ben alti yasindayken olmus, annemde 10 yasimdayken oldu. Manila'da 10 yasimdan sonra amcamin evinde kaldim, ama yiyecek yoktu. Calismak zorundaydim. O zaman ilk isim kumarhanede erketecilik yapmakti. Kanunsuz kumar oynatiyorlardi, sokaga polis gelirse kosup haber vermek icin para aliyordum. Aldigim parayla kendi yiyecegimi alabiliyordum. Sonra horoz dovuslerinde bahis oynatan birine yardimci oldum. Kiliseye giderken de esimle tanistim. O da 16 yasindaydi, evlendik. Manila'dan Bohol'a tasindik. Ilk basta is bulamadim, yine horoz dovusunde calistim. Sonra otellerde calismaya basladim. Sonra turist minibuslerini surmeye basladim. O zamandan beri turizmdeyim.” Esiyle 16 yasinda evlenmesinin yasal olup olmadigini soruyorum, “ resmi nikah degil ki, ikinci cocugumuz olduktan sonra gidip islemleri yaptik” diyor. Adayla ilgili bilgileri verirken nerede hangi bar var, ne icilir, hangi icki iyidir anlatiyor anlatiyor. Vucudu tig gibi ince olsa da ickiyle arasinin iyi oldugu belli. “ Cok iciyormusun?” diyorum. “ Her aksam evde iki-uc bira icerim, bir de haftasonlari param varsa arkadaslarla disarida iceriz”. Hayatta en onemli uc seyin en oldugunu soruyorum” “Tanri, aile ve para” diyor. Demin hemen her aksam ictigini ve tanrinin ve ailesinin buna ne diyecegini soruyorum. “ Ben iyi bir babayim, bes cocugum da ilk okula gitti. Evde yemek var. Memnunlar” diyor. Hayatta ogrendigi en onemli seyi sordugumda “Tanri fakirlerin yanindadir. Ne zaman cok sikissam ve paraya ihtiyacim olsa bir sekilde geldi. Ikinci cocugumuz cok hasta oldu, doktor lazim, ilac lazim, cok para lazim. Esimin bir akrabasi oldu, miras tarla kaldi, satip odedik. Evimizi su bastigi sene cok turist geldi, yeni esyalari hemen aldik. Tanri hep bana yardimci oldu”.

Ev yapimi yap-boz trenle kisa bir tur ( Kambocya)

Cocuklugumda hep makinist olmak istemistim diyenlere duyurulur, hala sansiniz var: okuyun.
Ucsuz bucaksiz pirinc tarlalarinin ortasinda , yol olmayan bir yerdesiniz. Yuk tasimaniz lazim. ne yaparsiniz? Okuze yukleip tarlalar arasindan mi gecersiniz? Sirtinizda mi tasirsiniz? Yoksa su eski ve artik kullanilmayan demiryolunda bir seyler mi yapsak dersiniz?
Kambocya'lilarin tasima sorununa cevabi : ev yapimi yap-boz tren.

Teknik ozellikleri:
Sulama motoru ile calisiyor.
Govde: bambu
Sasi: tahta
Tekerlekler: Yatirim gerektiren kisim bu, demir tekerlekler.

Araci tanidik artik yola cikabiliriz. Himm bi dakika sasi oturmuyor, bakalim niye?


Arasina tas kacmis, soyle temizleyelim. Veeee yola cikmaya haziriz.

Yap-boz tren saatte 40 km/s hiza cikabiliyor, trende hani arada cikan ray degistirme sesi varya onu bu "tren'de icinizde hissediyorsunuz, raylara sadece 20 santim mesafedesiniz ve arada amortisor yok. Yol bos, koyleri ve pirinc tarlalarini seyrede seyrede gidiyorsunuz.

Bir dakika, bir dakika. Ayni rayda iki tren , ters yonde. Eee, simdi ne yapiyoruz? Boz- Yap. Bizim trende yuk yok, sokuyoruz.
Ve oteki trenin diger yaninda yeniden kuruyoruz. Yeniden yola cikmaya haziriz.
Makinist, Battambang'a cek lutfen!

Battambang koyleri

Battambang, Kambocya'nin ikinci buyuk sehri. Gelismis bir yer degil, 1998 yilina kadar Khmer Rouge ile catismalarin devam ettigi bolgelerden biri. 30 seneyi gecen savastan sonra son 10 senede toparlanmaya baslamis, ama daha almasi gereken bayagi bir yol var.

Sabah kalkinca gece yagan yagmurdan dolayi sehrin buyuk bir kismini su bastigini goruyorum. Otel gorevlisi umursamiyor "sehrin disinda durum daha iyi , ben motorla koyden gelsim bir sey yok oralarda" diyor. Sehir su altinda olduguna gore en iyisi motor kiralayip koylerde gezinmek.

Gunlugu 4 dolara bir motor kiralayip depoyu dolduruyorum. Kambocya'da hermen herkes kucuk maaslarini arttirmak icin ek is yapiyor, yukaridaki yer bir "benzinci": kola ya da viski siselerinde yol kenarinda benzin satiliyor. Bizim bildigimiz anlamda benzinci sayisi az.


Banon ilcesine giden yola sapiyorum ama orada da yer yer derin cukurlar var. Herkes su icinde olmasina ragmen hayat yine de normal devam ediyor, su basan yerlerde bakkallar dizlerine kadar su icinde musteri bekliyor. Musterilerde suya girerek alisverislerini yapiyorlar.

Benim motor bilmem kacinci kez suya girdikten sonra sonra calismayi reddediyor, yol kenarindaki bir lastikciden yardim istiyorum. Diger musterinin isini bitirdikten sonra benim motorun on tekerini havaya kaldiriyor, aman ne yapiyor derken eksozdan bayagi bir su bosaliyor. Saskinligimi gorup basiyor kahkahayi, sonra bujiyi bir bezle kuruluyor. Yeniden yoldayim.

Sangkei nehri kiyisinda onlarca kucuk balikci koyunden geciyorum. Yediden yetmise herkese balik isinde: ya avliyorlar, ya balik kurutuyorlar.

Balikcilik disinda hemen her koyde bir aku doldurucu var, aksamlari TV seyredebilmek icin ( malum hicbir evde elektrik yok).

Evler kucuk ve disaridan hersey gozukuyor. Oldukca fakirler ama yuzleri guluyor.Yol kenarindaki bir tezgahta biraz durup soluklaniyorum.
Acligimi bastirmak icin biraz muz alip yiyorum, satici kiz istersem benle evlenecegini soyluyor. Koyun durumu gercekten kotu galiba ya da nasil muz yediysem artik, kendisine bir Amerikali bulmasi tavsiyesinde bulunuyorum.




Yuksek bir yerden bakildiginda Banon ilcesi kirsal alani dumduz. Ileride gozuken tepeden Khmer Rouge zamani cok koylu atilarak oldurulmus.

Kambocya'da dortyuzun uzerinde "olum tarlasi"var. Ulke gercekten buyuk acilardan gecmis, ailesinde oldurulmeyen kisi yok gibi bir sey.
Motora geri donunce bir cift merakli goz beni suzuyor.
Galiba bu da muz yememden etkilenmis, motoruma binmis, beni bekliyor: sen de git kendine bir Fransiz bul be guzelim.

Karanlik basmadan Battambang'a geri donuyorum. Yollarda hicbir isiklandirma yok, nasil olsun bolgeye henuz elektrik gelmis degil.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...