6 saatte yapilan 2 saatte bozulan 12 kilometrelik boyuyla dunyanin en buyuk yapbozu ( Guatemala )



Paskalya, Antigua da cok coskulu bir sekilde kutlaniyor. Ustteki ve asagidaki resimlerde gordugunuz desenler talastozu, cicek ve boya kullanilarak sadece bir gecede hazirlaniyor. Bu hazirlanan halilara ¨alfombra¨adi veriliyor.

Peki neden bir gecede hazirlaniyor? Cunku sehrin hemen hemen butun cadde ve sokaklari kapatilarak tam 120 blok boyunca ( bir blok 100m , yani tam 12 kilometrelik yol boyunca) cesitli alfombralar hazirlaniyor. Antigua da hayat duruyir, herkes elinde ya cicek, ya talas tozu aceleyle kendi ailesinin yapmasi gereken (ve geleneksel olarak belki kusaklarca devam eden) alfombrayi zamaninda bitirmeye calisiyor. Sonra....

Sonra alfombralarin uzerinden torene katilanlar geciyor. Yani onca emekle uaratilan bu yapboz en fazla 2 saat icinde yokoluyor. Gelin torenlere biraz daha yakindan bakalim.



Aileler onceden hazirladiklari desenleri caddelerde yapmaya basliyorlar. Bunun icin butun mahalle beraber calisiyor.







Desenler yere islenince is bitmiyor, aslinda biraz daha zor olani basliyor: toren yuruyusu yapilana kadar alfombranin ruzgardan ucmadan korunmasini saglamak. Bunun icin devamli olarak alformbrayi suluyorlar.
Daha cok suluyorlar... ( Bazi alfombralar sebze meyveden yapiliyor, bu adetin Hristiyanlik oncesi putlara sunulan adaklardan kaldigi dusunuluyor: cicek disinda mango, muz, portakal, turp , domateslen yapilan alfombralarda bayagi revacta).
Ve daha da cok suluyorlar, ta ki kortej gelene dek...
Kortejin sehirde yuruyusu sabah 6 da baslayip gece 11 de sona eriyor. Arada kortejin gectigi yerlere bir daha alfombra yapilip baska gruplar tarafindan yine yap-bozlaniyor.




Ana korteji, kadinlarin yuruyusu takip ediyor.

Kadinlarin kortejinden sonra sirada butun yuruyus sirasinda muzik saglayan muzisyenler var.





Onlarda gecince hemen arkadan saticilar geliyor, onlar icin bu bayram son derece karli bir is.


Torene katilanlarin onemli bir kismi aileleri ile geldigi icin ozellikle cocuklar tam bayram yapiyorlar. Her taraf rengarenk ve bu sefer buyukler bile bozmaya calisiyorlar.









Belediye iscileri kortejin en sonunda yer aliyorlar. Kortejin gecmesinin uzerinden 3-4 dakika gecmeden sokak temizlenmis oluyor.
Antigua´dan simdilik bu kadar. Haftaya Honduras´ta goruselim...




Chici´de bir gun ( Guatemala )

Bugun haftada iki gun kurulan ¨Yerli Pazari¨ Chicicastenango´da yasadigim saskinligi yazacaktim. o kadar cok renk vardi ki... Hersey alabildigine insanin gozunu aliyordu. yazmaya oturdum: ihhh en iyisi gostermek. Buyrun size Guatemala´dan bir pazar yeri.

Aslinda pazarin bu kadar renkli olmasina sasirmamak lazim: mezarliklar bile renkli. Asagidaki sehir mezarligi.
Pazarin yanindaki sosyal hizmetler binasi.

Pazarcilarin cogu Mayalarin torunlari: Guatemala nufusunun yaklasik %60 i yerli.

Ve Pazar... Cocuk giysileri.

Yatak ortuleri.

Heybeler, cantalar...

Maskeler.

Kemerler.
Ve hediyelik esyalar.


Insanin renkten gozleri kamasiyor degil mi? Peki size bunun daha da renklisi var desem: Dunyanin en buyuk, en uzun, en renkli yapbozu da Guatemala´da. Tam tamina 12 kilometrelik bu yap-boz ciceklerden, sebzelerden, meyvalarden ve bol renkli tahta talasintan yapiliyor. Sonra 2 saat icinde yokediliyor. Nasil mi? Bir sonraki gezimiz Semana Santa haftasinda Antigua´ya. Simdilik hoscakalin.



Saati 5 YTL'ye ozel ogretmenden Ispanyolca dersleri

Antigua, Guatemala'da ozel ogretmenden tek basiniza ozel Ispanyolca dersi almanin bedeli saat basina sadece 5 YTL ( Bu ara 1 $ esittir 1.23 YTL ) . Antigua'nin yabancilar tarafindan cok sik ziyaret edilmesinin sebeplerinden biri de bu. Antigua'da 120'den fazla Ispanyolca okulu var. Iclerinde cok kaliteli olanlari da var vasat olanlari da ama fiyatlar birbirine yakin. 4 kisilik siniflarda Ispanyolca ogrenmenin bedeli daha da ucuz saat basina 2.5-3 YTL. Ben de toplam iki hafta kadar Ispanyolca kursu aliyorum. Hadi buraya geldiniz, ders cok ucuz. Peki kalacak yer ve yemek bedeli? O da kolay. Yaklasik 75 YTL'ye bir Guatemala'li ailenin evinde 7 gun kalabilir ve gunde uc ogun yemek yiyebilirsiniz ( Pazar gunleri haric). Ustelik evdekiler Ingilizce bilmedigi icin Ispanyolcaniz mecburen gelisecek.

Ozetlersem Antigua'da haftada 20 saat ders alip, evde kalip, gunde uc ogun yemek yemenin bedeli yaklasik 175 YTL . Bu bedel yakindaki diger sehirlerde ( San Pedro gibi) haftada 120 YTL'ye kadar iniyor. Karayiplerdeki ucuk fiyatlardan sonra Guatemala gezi butcemi yine rayina oturttu. Hem tatil yapayim hem dil ogreneyim diyenler sizi soyle alalim....

“ Sonraki gezimizde rengarenk, renk renk, cok renkli ha bi de renk dolu bir yere gidecegiz. Chichi'de gorusmek uzere..... “ demistim, bak ne yazdim. Bu sefer kesin rengarenk, renk renk, cok renkli ha bi de renk dolu bir yere gidecegiz. Chichi'de gorusmek uzere...valla.

Gunun Yemek Tarifi: Guatemala usulu “Volkanda Sosis Izgara”

Malzemeler:

Orta boy, lav puskurten bir volkan.
Bol magma.
Saglam ayakkabilar
Iyi ruzgar tutan giysiler, ya da akilsiz bas ( ikisinden biri olur)
Bir rehber
Yeteri kadar sosis
Hardal, ketcap.
Bir kopek.
Sosis izgaranin yapilacagi ortam onemli oldugu icin, yemegi hazirlamaya volkan seciminden baslayalim: once Antigua, Guatemala'ya gidilir. Sehrin gobeginden etrafa bakilinca bir suru dag gorulur. Yakindaki birine isimleri sorulur, o da su volkan, bu vokan , o da volkan seklinde cevaplar gelir. O an anlamsiz bir sekilde sunlarin birinin tepesine cikma istegi icinizi doldurur. Siz daglara bakarken biri lav puskurtmeye baslar, sehrin yerlisi bakmaz bile. Sizin ise volkanda sosis izgaraniz gelmistir ( evet tarif etmesi zor bir duygu, bana da ilk defa oluyor valla). Yemege baslamak icin onceden haber vermeden heyecanla zirt pirt lav puskurtup sosisi ( ve arada sizi ) erkenden kizartmayacak bir volkan aranir. Volkan ne buyuk olmalidir ( Ayni bolgedeki Agua volkanina yurruyus 3 gun suruyor, manzarasi cok iyiymis ama sis icin degmez gecelim), ne de cok tozlu ( Fuego volkani gunde 3-4 kez kul ve lav puskurtmekte, simdi sosisleri tozlu tozlu mu yiyecegiz gecelim, ha bi de birinci derece yaniklar da cabasi). Orta buyuklukte lav puskurten ama Fuego kadar heyecanli olmayan Volkan Pacaya secilir.
Volkan Pacaya bolgesinde yakin zamana kadar yol kesip adam soyma vakalari olmustur. Polis destekli ve rehberli bir yuruyuse kapak olunur.

Evet, simdiye kadar takip ettiyseniz yemegimin 3 te bir kisi hazirlandi bile. Devam edelim, nefis olacak bak.

Yuruyuse cikmadan once dagitilan bilgi kagidinda ruzgar tutan giysiler ve saglam ayakkabilar istenmektedir. Ikinci kisim okunur, birinci kisim atlanir. Simdi yemegin bu kisminda iki farkli malzeme secenegimiz var: ya iyi giysiler kullanilacaktir ya da akilsiz bas. Her iki malzemede sonucta ayni sonucu vermektedir, akilsiz bas bilincsiz bir sekide secilir, hem daha ucuza gelir. 1.5 saatlik bir minibus yolculugu ve 2 saatlik bir yuruyus sonunda – asiri ruzgar yuzunden donmadan az once- volkan agzinin muhtesem goruntusu sizi karsilar. Saglam ayakkabilar esas buradan sonra lazimdir, cunku donan lavlar jilet kadar keskin olabilmektedir. Akilsiz basinizin ayaklariniza sirayet etmedigine iste tam bu kisimda dua edilir.

Donmus lavlarin uzerinde yuruyerek halen akmakta olan magmanin yanina gelirsiniz. “Ooohh be sonunda isindim” derken icinizden “magmaya yolculuk bu mudur simdi” diye dusunursunuz. O sirada rehber elindeki demiri ayaklarinizin arasinda yariga sokup yer ayrilincaya kadar uzerine abanir ( hayir adi Musa degildir, Hector'dur): aaaaa ayaklarinizin ortasindan 500 derecelik sicak lavlar akmaktadir da... sizin orada ne isiniz vardir?. Siz rehbere bos bos bakarken, o size gulup “ El Turco Shish Kebab” der. Yapacaginiz yemegin adini karistirmistir, bosverirsiniz ama ayaklarinizin altinin neden cehennem gibi sicak oldugunu sonunda anlayip sevinirsiniz. Lavlar yerustune cikmadan belli bir sure ayaginizin altindan akmaktadir. “ Aha dogru yerdeyim” deyip yemege katilan arkadaslarinizla birlikte piknik ortusunu acip, sosisleri sise gecirirsiniz. Volkandan akan ana magma koluna uzatilan sosis 3 saniye sonra linyit komuru olarak geri gelir. Bir kez daha magmaya dusmediginiz ve karamelize olmadiginiz icin sukran duygulari icinde yuzersiniz. Ama bu kadar duygu kar etmez, acsiniz, acccc. Midenin emri uzerine hemen baska bir care aranir. Ayaginizin altindan melul melul akan magmaya uzanan baska bir catlak bulunur, sise gecirilen sosisler catlaga daldirilarak 450 derecede 48 saniye beklenir. Piknik ortusune geri getirilen sosisler hardal ve ketcap ile servis edlir, dalinir. Asagidaki koyden beri sizi israrla takip etmekte olan kopek iste tam bu anda yatiriminin faydasini gorur: kopek sosisini linyit kivaminda sevmektedir, o bicim hastasidir zati, o da ilk parti beceriksizligime gelen yanik sosislere dalar. Herkes dalgin dalgin “ Guatemala usulu volkanda sosis izgara”'sina gomulur, afiyet olur.

Karanlik bastirirken asagi inilmeye baslanir. Gun batarken agaclarin arasindan bolgenin en buyuk volkani Agua'ya cukkadanak ortaya cikar, uzun uzun bakilip ic gecirilir “ ne bicim kuzu sis olur orada ama beeee” denir. Sonra Agua'ya cikmak icin uc gunluk yuruyus gerektigi akla gelir, bir yandan kuzu kuzu asagi inilirken bir yandan da “yarin Jose Sanchez amcanin yerinde kuzu sis yemeyen o bicim olsun” denilir. Yenir.

Sonraki gezimizde rengarenk, renk renk, cok renkli ha bi de renk dolu bir yere gidecegiz. Chichi'de gorusmek uzere.....

JAMAIKA: Montego Bay, Negril ve Ocho Rios. Deniz, gunes, reggae ve biraz da cinayet....

“ Hayat guzel. Sakin takil ve gevse. Guzel bir gun olacak”
Su saticisi yuzu asik musterisine boyle diyordu Montego Bay otobus duraginda. Herhalde tipik bir Jamaika'linin hayata yaklasimini daha iyi ve daha hizli aciklayacak bir durum olamazdi. Bunun yaninda Jamaika'da herkes bu ornekteki sakin ve iyi niyetli degil. Jamaika, diger Karayip ulkelerindeki gibi, tatil koylerinde kalanlarin pek goremeyecegi bir cok sorunu olan bir devlet. Montego Bay'de kaldigim otel sehrin gece hayati ve magazalariyla unlu bolgesi “Hip Strip”'in dogu ucundan 500 metre kada uzakta. Ilk geldigim aksam Hip Strip'te yemek yiyip aksam 9 gibi otelime yurumeye basliyorum. Yol kenarinda arkadaslariyla konusmakta olan celik yelekli turizm polisi ben gecerken kafasini sohbetten kaldiriyor.
“ Beyefendi, nereye gidiyorsunuz?”
“ Caddenin sonundaki otelime?”
“ Taksiyle gitmeniz daha iyi olur”
“ Ama sadece 500 metre ileride”
“ Yakin zamanda bu cadde civarinda sorunlar oldu, burada beklemem gerekmese ben sizinle yururdum ama su anda ayrilamam. Lutfen bir taksiye binin”
“ Tamam, iyi aksamlar”


500 metre icin taksiye bindikten sonra tabi “nedir Jamaika'nin suc sorunu?” sorusu aklima takildi. Internette kucuk bir arama sonucu sasirtici bilgiler edindim. Ilk bilgi: Dunya'da kisi basina en fazla cinayet islenen ulke Jamaika... Ha? Ya Jamaika reggae'nin ciktigi ve pasifizm hareketinin en cok tutuldugu yerlerden biri degi miydi? Karayip cenneti? Bir yanlislik mi var? Karayiplerdeki kisi basi cinayet orani ABD'nin tam dort kati ( yuzbinde 30 kisi). Hani su tehlikeli bildigimiz ABD'nin. Cennet'te sorunlar var. Jamaika'daki cinayet orani ABD'nin tam isekiz kati ( yuzbinde 59 kisi). Jamaika'yi cinayet liginde El Salvador, Guatemala ve Venezuella yakinen takip ediyorlar. Benim sakin sandigim St.Vincent adasi Jamaika'dan sonra en yuksek Karayip cinayet oranina sahip (yuzbinde 36). Parali devletlerden Bahamalar bile ABD'nin oranini uce katlamis. Nasil olur? Tek cevap var: uyusturucu ticareti. Guney Amerika'dan ABD'ye giden uyusturucu gectigi ulkelerde cok cesitli sorunlara yok aciyor, bunlardan biri de yukselen suc oranlari. Ulkenin ekonomisinin duzelmesi falan da para etmiyor; Trinidad ve Tobago'da issizlik son 15 senede %20'den %5'e dusmus, ayni zaman icinde suc orani dorde katlanmis. Deniz, gunes, reggae ve biraz da cinayet...

Montego Bay, Jamaika'da turizmi baslatan kasaba olmus. 1900'lerin basinda bir doktorun “ hastalari iyilestiriyor” diye reklamini yaptigi ve gelen hastalardan suya girme ucreti aldigi Doctor's Cave kumsali bugunde populer. Bu kumsalda baslayan turizm bugunlerde adanin kuzey bati kiyisinda uc merkez civarinda yogunlasmis: Montego Bay, Negril ve Ocho Rios.

Montego Bay sehri kalabalik ve pis sokaklariyla pek cekici degil ama bolgenin ulasim merkezi. Sehrin disinda dunyaca unlu sirketlerin “hepsi dahil” tatil koyleri basliyor. Bu koylerde kalanlar yerli halkla hicbir iliskiye girmeden, nerede olduklarini dahi bilmeden deniz, gunes, kum uclusuyle tatillerini gecirip ulkelerine donuyorlar. Montego Bay'in en fazla turist ceken kismi Hip Strip. Sehrin bu kesiminde turist olarak rahat yurumeniz mumkun degil, size satis yapmak isteyen bir hanutcu illaki pesinize takiliyor. Birini atlatinca digeri size yaklasiyor; hediyelik esya satisindan girip tutturamayinca uyusturucuya oradan kadin ticaretine uzanan monologlari can sikici. Bunun yaninda sadece merakindan dolayi size yaklasip konusan Jamaika'lilarda oluyor, ilk bes dakika icinde size bir sey satmaya kalkmadiysa sohbete devam: genel olarak sakin ve hayati hizli yasamayi tercih etmeyen karakterleri var.

Jamaika'da hosuma giden yiyeceklerden biri Patty. Bir nevi borek; icinde pure haline getirilmis et , tavuk ya da sebze oluyor. Jamaika'lilar bu boregi hindistan cevizi ekmeginin icine koyup yemegi seviyorlar, ekmek ici ekmek gibi bir sey. Iyi de oluyor namussuz.

Montego Bay'in batisinda Negril dogunda Ocho Rios sehirleri var. Ikisine de Montego Bay otobus duragindan gidebilirsiniz , 1.5- 2 saat suruyor. Minibusun kalkmasini beklerken pazar ayaginiza geliyor, saticilar gelip mallarini sergileyip siparisinizi aliyorlar. Minibus icinde beklerken bira icebilir, kizarmis balik yiyebilir, dondurmanizi bitirebilir, mangalda misir goturebilir, corap, ciklet, patates, portakal, kola, su, sapka alabilirsiniz.

Negril, kuzey batida 11 kmlik uzun sahiliyle unlu bir kent. Montego Bay'e gore daha duzenli ve otel cesitleri cok daha fazla. Reggae dinlemek isteyenler burada daha sansli cunku daha fazla gece kulubu reggae gruplarini agirliyor. Deniz, gunes, kum ve reggae asiklari buraya.

Ocho Rios, gelismislik olarak Negril ve Montego Bay arasinda bir yerde. Sehir buradan Kingston ( Jamaika'nin baskenti, Bob Marley'in mekani), Blue Mountains ( iyi kahve mekani), 9 mIles'a ( Bob Marley'in koyu ve mezari) gitmek isteyenler icin ideal. Ayni zamanda unlu Dunn's selaleleri de burada; 200 metre boyunda bizim Pamukkale gibi asagi inen bir selale ve yuzlerce turisti gozunuzun onune getiriverin. Jamaika ile ilgili tanitim briosurlerinde buranin resmi olmazsa olmaz.

Blue Mountain kahvemizi ictik, Jamaika'li gruptan reggae dinledik, Dunn's Falls'ta dolastik, Negril'de deniz girdik; Jamaika'ya eyvallah demenin zamani geldi demektir.

Buradan gezimin ikinci etabina Orta Amerika'ya geciyorum. Guatemala'da nasil desem biraz sicak bir karsilama oldu, gorusmek uzere.

Gunun sarkisi: Elbette Bob Marley den bir seyler dinleyecegiz. Get up stand up .....

Yorumlarla ilgili not: Siteye yorum biraktiginizda email adresinizi goremiyorum, dolayisiyla eger cevap vermem gereken bir soru soracaksiniz lutfen dogrudan email yaziniz ( sayfanin sag ust kosesinde var).

BAHAMALAR







Ucagim Bahamalar uzerinde alcaliyor: durgun denizde yelkenliler doganin nimetlerinin zevkini suruyorlar; mavinin binbir tonu altimizdan akip gidiyor; mercan kayaliklari sanki butun sirlarini dokmek istiyorlar gibi guneste parildiyorlar; su o kadar berrak ki inanilmasi guc bir sekilde bu yukseklikten kumsala yakin yuzen stingrayler gozukuyor; karanin uzerinde ucmaya baslayinca buyuk malikanelerin bakimli bahceleri maviye alismis gozlerimi birden yesilleriyle aliveriyorlar; adanin ortasindaki golun uzerinden inise geciyoruz.


Bahamalar, ABD den sadece 100 mil kadar uzaklikta yuzlerce adadan olusan kucuk bir devlet. Bugun baskent Nassu'dayim. Bahamalarin en buyuk gelir kaynaklari turizm. Karayiplerde su ana kadar dolastigim 5 ulke icinde en iyi turizm altyapisini bu ulkede buldum.

Nassau limani Karayip turuna cikan yolcu gemilerinin olmazsa olmaz limani. Boyle olunca liman bolgesi cok canli. Limanin hemen onunde yolculara yonelik duty-free magazalar siralanmis: gumruk binasi ayni zamanda Festival Place adinda bir alisveris merkezi. Festival Place'in onunde taksi soforleri ve faytoncular beklesiyorlar. Musterilerin saclarini oren kadinlar ellerinde resimlerle mevzi almis durumdalar. Gemiden cikan ilk yolcuyla beraber bizim semt pazarlarini aratmayan bir karmasa ve kosturmaca basliyor. Taksiciler birbirlerinin neredeyse uzerine cikarak musteri kapmaya calisiyor. yolcular magazalar kalabaliklasmadan once varmak icin hizli adimlarla birbirlerine carparak ilerliyorlar. Bu kalabaligin icinde onlerinde dizustu bilgisayarlari ile duvar dibinde kucuk masalarda sakin sakin oturan 8-9 kisi dikkatimi cekiyor. Birden aklima bizim arzuhalciler geliyor, burada da mi diyerek yaklasiyorum: hepsi kablosuz internete baglanmislar, kimisi sohbette kimisi emaillerine bakmakta. Iclerinden birine kablosuz internete nasil baglanabilecegimi soruyorum. Diyor ki “Kablosuz internete baglanti Nassau'da bedava, butun sehir kaplama alani icinde”. Darisi bizim basimiza. Daha sonra sokakta yururken banklarda ya da yere comelmis onunde bilgisayari ile calisan bir cok kisi daha goruyorum. Aksamustu ben de aralarina katiliyorum.

Festival place'in saginda yerel hediyelik esya satilan Straw Market var. Straw Market'a varmak icin ya dumduz yuruyerek Starbuck'in onunden gecerek variyorsunuz, ya da ana caddeye cikip Burger King, Wendy's, Subway onunden gecerek Mc.Donalds oncesi sokaktan once denize dogru yuruyorsunuz. Gordugunuz gibi Amerika'nin taninan butun zincir restaronlari Bahamalar'da. Zaten adalari biraz daha dolasinca Bahamalar'a kucuk Amerika demenin dogru oldugunu goruyorum.

Meydanin biraz ilerisinden minibuslere binerek ( Bahamalar'da minibuslere verilen isim Jitney) adanin her tarafina bir dolara gitmek mumkun. Yakindaki Paradise adasinin koprusune kadar minibusle gidiyorum. Paradise Island kiyiya iki kopruyle bagli, ada tamamiyla turizme ayrilmis, ciddi bir yatirimla Amerikan halki icin yeryuzunde cennet yaratilmis: pahali markalarin vergisiz satildigi magazalar, yat limani, sokakta muzik yapan gruplar, lokantalar, kumarhane, buyuk oteller ve kumsallar. Bu kadar yatirim sonrasi dogal olarak Amerikan siveli Ingilizce her yerde duyuluyor. Adayi karaya baglayan koprulerin kara tarafinda taze deniz mahsullerini hazirlayip satan onlarca kucuk lokanta var. Yerel bir lezzet olan kabuklu deniz canlisi “conch” cok populer, ben de deniyorum. Sonuc; ikinci tabak lutfen.

Sehir icinde yurumekten sikilip nereye gittigine aldirmadan ilk gelen minibuse biniyorum, sehrin kenar mahallelerinden birine gidiyorum. Tatil bolgelerinden uzaklastikca bakimsiz cadde ve evlerle karsilasma oranim artiyor. Yerel halkin bir kismi icin hayat pek kolay gozukmuyor; dokuk kaldirimlar, kucuk dukkanlar, bakimsiz evler cevrenin ekonomik durumu hakkinda ipucu veriyor. Biraz daha gidince karsima yeni acilan alisveris merkezi cikiyor, malum Amerikan markalari burada da var.

Sabahleyin Jamaika'ya gitmek uzere havaalanina gidiyorum. Ucaga binis kartima aldiktan sonra gumruge gidiyorum....da bir terslik var. Bahamalar'da Bahamalar gumrugu yok; ABD gumrugu var. Amerikali gumruk memurlari pasaportumu alip Bahamalar'dan cikis ABD uzerinden Jamaika'ya gecis islemlerimi yapiyorlar. Iyi de bunu Bahamalar yerine ABD yapmalari gerekmiyor muydu? Neyse, zaten Bahamalar'a “ Kucuk Amerika” dememis miydik?

Jamaika Montego Bay'e ogleden sonra variyorum. Sonrasi bir dahaki yazida, gorusmek uzere.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...